– Bu sezon iki takımla Final Four yaptık ve Türk basketbolu açısından tarihi bir sezondu. Bu hikayeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
“İki takımla Final Four yapmamız aslında sezon başında Efes’in bütçesini artırmasıyla sinyallerini vermişti. Fenerbahçe Beko da beş sezon üst üste bu arenada yer almış ve bizi buralara alıştırmıştı zaten. Ama özellikle Efes’in “diriliş sezonu” olarak adlandırdığı sezonunda inişli çıkışlı bazı maçlar çıkarmasına rağmen Shane Larkin’in beklentileri karşılamasıyla onlar da Final Four’da yer aldı. Bizim gurur senemiz oldu bu sene. Türk basketbolu adına çok önemli bir seneydi.”
– Bütçe kelimesi geçmişken bunu da hemen sormak istiyorum. Bu anlamda Türk takımları bu sezon çok büyük sıkıntılar yaşadı. Türk basketbolunun ekonomik ve sportif durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
“Belki EuroLeague’de oynayan iki takımımız ve Bahçeşehir ve Darüşşafaka da finansal anlamda biraz daha güçlüler ama bu takımlar dışında kalan takımlarımız mali yönden büyük sıkıntıda. Oyuncuları gitti, tatsızlıklar, antrenmana çıkmamaya varan durumlar yaşandı. Keza TBL’de de durum çok farklı değil. Bu sezon sadece iki takımımızın Avrupa’daki başarısıyla övündük… Bu aslında ülkenin genel ekonomik durumuyla da alakalı bir durum. Sezon başından bu yana başlayan bu sıkıntı kulüpleri çok zorladı, sponsorları da öyle. Bu konu üzerinde federasyona da çok iş düşüyor. Ekonomik şartlar ne olur Türkiye’de bilemiyorum tabii ama… Federasyon daha kaliteli ve marka değeri olan bir lig yaratmak istiyorsa iki takımımız EuroLeague’de bu denli başarıya ulaşıyorsa ligimizin de çok kaliteli olması gerekiyor. Yavaş yavaş mali kriterlerle ilgili açıklamalar da gelmeye başlıyor federasyondan, çalışmalar yapılmış. Umarım kulüplerimiz açısından da basketbolumuz açısından da iyi bir planlama yapılır.”
– Efes için diriliş sezonu dediniz. Siz de Efes’te uzun süre forma giymiş biri olarak Efes döneminizi nasıl hatırlıyorsunuz?
“Dokuz sezon ben Efes forması giydim. Ben o çatı altına girdiğimde ‘Efes Pilsen’ idi. Biz de birçok kez Final Four’un kapısından döndük. Efes’te hedef her zaman Final Four ve şampiyonluklar oluyordu. Benim zamanımda da en çok yaklaştığımız sezon Jordan Farmar’ın sakatlandığı, Olympiacos’a elendiğimiz sezondu. Son maçı seri 2-2 iken kaybettik ve maalesef olmadı. Biz kalamadık ama dediğim gibi Efes’in bu sezon “Efes ruhu”nu kazanması açısından çok önemli bir sezon oldu.”
– Bireysel bir soruyla devam etmek istiyorum. EuroLeague’de 242 maça çıktınız ve bu arenada en çok maça çıkan ikinci Türk oyuncusunuz. EuroLeague’de en çok sahada kalan Türk oyuncu ise sizsiniz. Bu bağlamda EuroLeague atmosferi ve zaman içindeki dönüşüm hakkında ne söylemek istersiniz?
“Bizim zamanımızda Suproleague ile başladı, devamında EuroLeague oldu. 242 maç önemli bir sayı, o da benim için ayrı bir gurur. Türk oyuncular arasında 243 maçla birinci sırada olan Ender ile de senelerce birlikte oynadık. Onunla bu alanda tatlı bir rekabet içine girmiştik, o beni bir maçla geçmişti. Hiç problem değil, onunla da gurur duyuyorum. Bu önemli bir başarı. Her geçen sene özellikle maçların ve takımların artmasıyla kalitenin çok daha arttığını düşünüyorum. Tamam belki Panathinaikos, Olympiacos pek eski gücünde değil. Bu sene pek bir şey yapamadılar. Olympiacos playoff’a bile giremedi, ev sahibi Baskonia elendi. Bizim zamanımızda oynarken bu takımların sahalarından çıkmak kolay değildi. Şimdi biraz da ekonomik şartlar ve yapılar diğer Avrupa kulüplerini de etkiliyor. Sadece ülkemizdeki takımlar etkilenmiyor bence. Yeni transferler yapılıyor, NBA oyuncuları geliyor, kimya uymuyor, yeniden transferler yapılıyor ve uymuyor vesaire… Yine üç dört takım dışında sportif ve ekonomik dalgalanmalar oluyor Avrupa’da da.
– Peki salon atmosferleri?
“Salon atmosferleri bence çok daha harika. Zaten seyirci sayısında da artış var. Efes’in yaşadığı seyirci artışı, Fenerbahçe’nin bu anlamda istikrarını koruması buna en yakın örnekler. Seneye takım sayısının artmasıyla maçlar da artacak. Tabii ki oyuncular için yorucu olacak ama ne kadar çok maç o kadar ilgi diyorum ben.”