NBA’i EuroLeague’den değerli kılan sadece dahiyane pazarlama başarısı mı?

EuroLeague mi NBA mi?

Aslında başlıktaki soru çok basit fakat evet ya da hayır gibi bir cevap verilebileceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle de bir çok Avrupalı basketbol tutkunu, doğal olarak kafasında bir karşılaştırma yapmıştır veya iki organizasyonun iyi/kötü yönlerini düşünüp, az da olsa kafa yormuştur.

Google’a bu soruyu yazdığınız zaman karşınıza sadece Ekşi Sözlük yada Yahoo Answers gibi platformlarda insanların farklı fikirlerini görüyorsunuz. Ben de bu yazıda, iki ligin sosyolojik, kültürel, ekonomik ve tabii ki de basketbol odaklı, farklı noktalarından yola çıkarak, sizin kafanızda bir karşılaştırma tablosu oluşturmaya çalışacağım.

Her ne kadar oynanan spor aynı olsa bile, karşılaştırmayı sanki iki Avrupa futbol ligini baz alıyormuşuz gibi yapamayız. Bu durumda, bir elimizde Amerikan kültürü, bir diğerinde ise Avrupa kültürü var. Demek oluyor ki, basketbola bakış açısı, tutulan takımın kişiye ifade ettiği değer, anlam bambaşka.

Bir Litvanyalı ile bir Amerikalı’nın basketbol sevgisi aynı olabilir, ama derine inildiğinde perspektifler çok farklı.

NBA ile ilgili kendi doğru bulduğum yorumlardan bir tanesi, organizasyonun şov ve eğlence dayalı olması. Bunu iyi ya da kötü bir şey gibi söylemiyorum, sadece kişiye göre farklı yorumlandığını belirtiyorum. Amerikan kültürünün bir parçası, ve lig fazlasıyla ‘’Entertainment’’ sektöründe. Şov terimini oyun içi ve oyun dışı ayırırsak maskotlar,devre arası şovları, hücuma başlarkenki müzikler, maç öncesi oyuncuların dansları gibi bütün gösteri tarzı, oyun ile alakası olmayan etkenler oyun dışı bölümünde kalıyor. Avrupa basketbolu çok daha ciddi ve sade kalıyor bunun yanında. Oyun içi bölümünü ise az sonra, iki kıtanın basketbol oyun anlayışından bahsederken anlatacağım.

1024x1024-2Avrupa’da spor karşılaşmaları, genel olarak aile ile keyifli vakit geçirmek için gidilen, salonda bir elinde ‘’Hot-Dog’’ diğer elinde ise bir litrelik kola ile takımın savunmadayken ‘’Defence’’ diye bağırdığın bir konseptden azıcık daha farklı. Maçın, takımın değeri çok daha farklı bizim gözümüzde. Önemli maçlarda havadaki tansiyon, gerginlik ve rekabet daha fazla hissediliyor. NBA maçlarındaki bilet fiyatları da salondaki insan profilinde minik bir etken olabilir ama gerçek bu. OAKA’da, Kombank Arena’da izlenilen bir EuroLeague maçının verdiği duygular ile, X bir Amerikan salonunda izlenilen bir NBA karşılaşmasının farkı dağlar kadar. Bir Oly-PAO, Fenerbahçe-Galatasaray ya da Barça-Madrid salondaki ve ekrandaki taraftarlar için ölüm kalım değerinde olabiliyor. NBA Playof’ları da ciddiyet açısından üst düzey ve doğal olarak çok heyecanlı ama Avrupadaki o ‘’atmosfer’’ eksikliği her zaman gözle görülüyor. EuroLeague’in bir avantajı ise ülkeler arası bir turnuva olması ve iki ülke arasındaki rekabetlerin, maçın önemini arttırması ve taraftarı ‘’ateşlemesi’’. NBA durumunda, rekabet belki eyaletler arası ya da iki takımın geçmişi sayesinde oluşabiliyor. Avrupa’da ise kulüp rekabetlerinin ve derbilerin dünyada eşi benzeri yok. Türkiye-Yunanistan rekabeti, Sırp-Rus rekabeti veya Katalunya-İspanya rekabeti. Karşılaşmaların gölgesinde tarih yatabiliyor ve dolayısıyla maçın anlamı farklı boyutlara taşınabiliyor. Bir Barselonalı taraftar için ‘’El Clasico’’, yıllar boyu süren bir rekabet, kralın takımına karşı, direnişci geçmişi olan Katalunya bölgesinin duruşu vs gibi faktörler ile oyunun görünmeyen tarafını zenginleştiriyor.

Ortada ekonomik bir gerçek de var. EuroLeage kulüplerinin bütçesi, ligin değeri, yayın gelirleri her ne kadar çok büyük gelişme kaydetse bile, NBA tarafında, konusu geçen rakamlar astronomik seviyede. CSKA, ligin en yüksek bütçeli takımı, ve geçtiğimiz sezonlarda bu bütçe yaklaşık 40 milyon dolardı, aynı şekilde ortalama bir Euroleague takımı olan Kızılyıldız’ın ise 5 milyon dolardı. NBA ekipleri için Oyuncu maaşları 75 ila 140 milyon $ arası değişiyor. Kaldı ki Euroleague takımları için sözü geçen 40 ve 5 milyon $ rakamları takımların genel bütçeleri, Kızılyıldız’da bu rakamın sadece 1.5 Milyon Doları oyuncu bütçesi. Yani aşağı yukarı ortalama bir NBA ekibinde oyuncuların toplam bütçesi, ortalama bir Avrupa takımındakinden 60 kat daha fazla olabiliyor. Oyuncular için NBA çok daha çekici bir lig doğal olarak.

Bu kadar kültürden bahsetmişken şunu belirtmek lazım. NBA dahice pazarlanmış bir pazarlama projesi. Sosyal medyadan dünya genelinde ulaşılan seyirci kitlesi ve ligin popülaritesi akıl almaz bir seviyede. EuroLeague ilerleme kaydetse ve IMG gibi şirketler ve yüksek bütçeli sponsorlar ile anlaşarak büyük işlere imza atsa dahi daha bu faktörlerde yolun çok başında ve kitlesi şimdilik Avrupa sınırları içerisinde denilebilir.

Oyun olarak Avrupada bile Amerikan oyuncuların çok fazla olmasına rağmen, hücum anlayışının, savunmanın, zihniyetin apayrı olduğunu söylersek, yanlış olmaz. Genelleme yapmak yanlış olur ama NBA’de oyun stili Avrupaya göre çok daha bireysel yeteneğe dayalı. Zaten Spurs gibi sistem basketbolu oynayan,bireyselliği az olan ve kadrosunda yabancı oyuncu sayısı diğer takımlara göre fazla olan bir ekibin oyun stili hemen gözle fark ediliyor. Bir oyuncunun ribaund alıp, sprint ile karşı potaya gittikten sonra şutunu veya smacı zorladığını ya da kişisel oynayıp, enteresan hücumlar yapıldığını her maç görebiliriz Amerika’da, Avrupa’da örnek olarak Fenerbahçe’yi alsak, Obradoviç gibi bir koçun böyle oynanan birkaç hücumdan sonra mola alıp ne kadar kızaracağını düşünmek istemezsiniz bile. Kaldı ki, bu tarz hücumlar EuroLeague seviyesinde garipsenir ve şaşkınlıkla izlenir.

euroleague.net
euroleague.net

Koçların karşılaştırması yapılırsa basketbol,taktik zeka ve oyuna direkt etki olarak EuroLeague koçlarının ağır basması çok muhtemel.

Set oyunları ve basketbol zekası Avrupa’da çok farklı bir seviyede. Belki bunun nedeni bireysel olarak, oyuncuların inanılmaz seviyede olmamaları ve sayı bulmak için zekalarına başvurmaları. Fakat kendi fikrim, Westbrook gibi insanüstü seviyede bir oyuncunun, bir crossover sonrası poster smacının etkileyici olduğu fakat Teodosic üzerinden oynanan mükemmel bir pick and roll, ve bildiğimiz bir Teodosic asistinden sonra bulunan sayıdan daha spektaküler ve zevkli olmadığı yönünde. Savunma tarafı ise zaten tahmin edebiliceğiniz üzere, Avrupa’da çok daha etkili, önemli ve organize. İster istemez oyunun hızı NBA’de çok yüksek, böyle bir tempoda ise spektaküler hareketler fazlalaşıyor ve işin ‘’show’’ tarafı öne çıkıyor. Örnek olarak, geçtiğimiz hafta NBA Christmas Edition’da oynanan Warriors-Cavaliers maçındaki 15 saniyelik sekans gibi. Normal, hatta kısa denilebilecek bir hücum süresinde, iki takım toplamda üç fast break basketi buldu ve izleyenlere resmen bir tenis maçı etkisi verdi.

İşte işin bu tarafı seyirciye kalmış, kimisi için Euroleague sıkıcı, skorlar düşük, tempo yavaş ve bireysel kalite anlamında yetersiz. Kimisi için NBA şovdan ibaret, savunma yok ve hatalarla birlikte ciddiyetsizlik ön planda.

Bugün aslında ‘’NBA’e bayılıyorum, inanılmaz bir şey abi’’ diyen ve sevdikleri oyuncunun formasıyla dolaşan bir nevi genç neslin önemli bir bölümünün NBA bilgisi, maçların ertesi günü izlenen TOP 10 Hareketler veya sadece spektaküler hareketlerin videolarından ibaret. Tabii ki de burada NBA’i gerçekten takip eden ve onunla büyümüş insanlara bir şey demiyorum.

Örnekler fazlasıyla mevcut ve bu yazı en az beş altı sayfa daha devam edilebilir. Bu yazıda kendi fikirlerimle, iki farklı organizasyonu ve insanların düşüncelerini betimlemeye çalıştım, ve tabii daha üstünde konuşabileceğimiz çok daha fazla faktör var. Benim için EuroLeague basketboldan daha öte bir organizasyon, kültürel, tarihi ve basketbol zekası açısından, kulüpleri sayesinde çok farklı bir yeri bulunuyor ve son yıllarda değerini fazlasıyla artırdığını, ve insanların ilgisini kazandığını görmek mutluluk verici. Belki de kendimize, uzun vadede EuroLeague’in, NBA’e ne kadar yaklaşabileceğini sormamız lazım. Her ne kadar ekonomik boyutta bu şimdilik imkansız gözükse bile, EuroLeague NBA’e göre daha çok yeni bir organizasyon ve bugün Avrupa ve dünyada oluşan NBA kültürünün nedeni, rekabetin geçtiğimiz yıllarda olmaması ve bahsettiğim gibi bu organizasyonun mükemmel pazarlanmış olması. Daha da doğrusu, EuroLeague kurumunun, nasıl hareket edeceği, öngöreceği politikalar ve ligin daha da popülerleşmesi bu durumu ileride netleştirecek.

Can Keyder

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler