Ludwigsburg ve modern ötesi basketbol
2021-22 Basketbol Şampiyonlar Ligi sezonunda normal sezon aşamasının tamamlanmasına kısa bir süre kaldı. Aralık ayının sonunda sezonun ilk aşaması sona erecek ve Top 16’nın bazı takımları şimdiden belli. Biletini ayırtan dört takımdan biri MHP Riesen Ludwigsburg.
Özellikle son 2-3 senede Bavyera’nın güçlü basketbol duraklarından birine dönüşen Ludwigsburg bu sezonki oyunuyla dikkatleri hak ediyor. Lenovo Tenerife’yi süpüren, Prometey ve Dinamo Sassari’nin de bulunduğu A Grubu’ndan lider çıkan Ludwigsburg modern ötesi basketbolun duraklarından biri.
Modern
Golden State Warriors’un 2013’ten bu yana meşhur ettiği 1.90-2.00 metre arası beş oyuncuyla sahada kalma fikri burada benimsenmiş durumda. Nasıl benimsenmesin? Jordan Hulls, Jonah Radebaugh, Patrick Biraderler, sakatlıktan dönen James Woodard, hatta Lukas Herzog gibi yaratıcı, şutör, canavar kısalar varken sahayı rahatça açan bir takım Ludwigsburg. Sahanın ne kadar genişlediğini aşağıda görebilirsiniz:
Bu kadar alanın penetre, penetre sonrası pas, boş ikilik veya üçlük zincirleme reaksiyonunu başlatması doğal. Ludwigsburg’un maç başına sayıda (86.8) lig lideri, turnuvanın en yüksek ikinci üçlük yüzdesine (%41.8) sahip olması, toplam verimlilikte 95 ortalamayı aşan dört takımdan biri olması da doğal. Alan paylaşımının kalitesi uzunlar Jonas Wohlfarth-Bottermann (Wobo) ile Jonathan Baehre oyundayken de bozulmuyor zira ikisi de yüzü dönük oynayan, üç sayı tehdidi bulunan uzunlar.
Savunmaya daha detaylı değineceğim ama adam değişmeye mahkum kalmayan ancak bundan rahatsız da olmayan, yayı baskılayan bir yapı karşımıza çıkıyor. Öyle ki bu baskı rakiplerine (8 Aralık itibarıyla) maç başına sadece 58.5 şut attırıyor ve 9.5 faul yapıyor. Her iki sayı da ligin en düşükleri arasında.
Bununla birlikte; tamamı 2 metrenin altında beşler, bol bol üçlük, yüzü dönük uzunlar, geniş ve iyi paylaşılan alan, direksiyonu elden bırakmayan kısalar Ludwigsburg’u modern basketbol ilkelerine uygun bir takım yapıyor. Ancak modernitenin ötesi de var…
Ötesi
İlk nokta, Koç John Patrick’in tercih ettiği beşler. 2 metre şöyle dursun, tamamı 1.95’in altındaki beşlerle small-ball’un sınırlarını zorluyor Amerikalı koç. Ve bu, rakipleri şaşırtmak veya yavaşlatmak için kullanılan bir Ali Cengiz oyunu değil. Bu, Patrick’in Megali İdea’sının temellerinden biri ve oyunun temeline yerleşmesinin gözle algılanabilecek bir sebebi var.
“Bazen oyuncuları kafalarının yüksekliğine göre ölçüyoruz. Diyoruz ki Tremmell Darden 1.92, Justin Simon 1.96 ve Kyle Hines 1.94. Ancak bu oyuncular yüksek omuzlara, uzun ve güçlü kollara sahipler. Uzun boyunlu ve kısa kollu, 2.10 boyundaki oyunculardan daha büyük oynuyorlar.”
John Patrick, bu kardeşinizin sunduğu BCL Podcast’te kendi small-ball rendisyonunun açıklamasını bu sözlerle yapmıştı. Gerçekten de Ludwigsburg takımını – Wobo ve Baehre’yi dışarıda tutarak – teknik, becerikli kısalar ile kuvvetli, trafikte tartışmak istemeyeceğiniz kısalar olarak ikiye ayırabiliriz.
Darden ve Simon’ın yanında Yorman Polas Bartolo ve sezon ortasında takıma katılan pass rusher (JJ Watt ve tüm NFL dostlarına selam) Rawle Alkins’i ikinci gruba dahil edebiliriz. Bu dörtlü takım için istatistik kağıtlarında gözükenden çok daha fazlasını yapıyor.
2.13’lük Miro Bilan’ın arkasında 2.08’lik Wobo (#18) değil, 1.92’lik Yorman Bartolo duruyor. Ligin en iyi alçak post silahlarından birini rahatlıkla savunacak kadar güçlü bir oyuncunun boyunu bir süre sonra önemsemeyi bırakıyorsunuz. Ve Ludwigsburg’da bundan dört tane var…
Tesadüf değil
Alçak postta yardımı baseline’dan getirmeyi tercih eden Patrick’in ekibi, yüksek atletizm seviyesiyle hem çemberi hem de dışarıda bekleyen şutörlerin pas kanallarını kapatabiliyor, close-out’ta da yavaş kalmıyor. Bu takımın ilk dört maç itibarıyla maç başına atılan ve yenen sayıda ilk beşte bulunan tek takım olması tesadüf değil.
Modern basketbolu yazının başında anmışken, en önemli hücum ilkelerinden ikincisine de değinmeden olmaz. Yeterince sık basketbol izleyenlerin rüyalarında ikili oyun veya pick-and-roll hücumu gördüklerinden eminim. Ludwigsburg halka bu konuda da bir hizmet sağlıyor ve ikili oyun temelli bir basketboldan uzak duruyor. Bunun potaya etkili şekilde saplanacak bir uzuna sahip olmamayla çok ilgisi var; yine de esas nokta ikili oyunun tek seçenek olmaması.
Beş dışarıda motion offense Alman ekibine BCL’de maç başına şu ana kadar 87 sayı attırdı. Bu hücum şeması asist sayısını azaltıyor ancak top sürekli hareket eden oyunculara doğru zamanda gittiğinde modernitenin asist fetişinden de sıyrılabiliyorsunuz. 5-out motion’ın en ünlü uygulayıcılarından olan, bir maçta hakeme sinirinden sahaya sandalye fırlatan Bobby Knight şu an başka bir sandalyede huzur içinde oturuyor olmalı.
Boy dezavantajı çeken bir takımın, ayakları yere ne kadar sağlam basarsa bassın ribaund sıkıntısı çekeceğini, bu yüzden tempoyu kontrol edemeyeceğini ve rakiplerine oyununu kabul ettirmekte zaman zaman zorlanacağını düşünürsünüz. Ludwigsburg ligin maç başına en çok hücum ribaundu alan takımı. 15 hücum ribaundu, 20.6 ikinci şans sayısı takımın muhtemelen en büyük sürprizi. Jonah Radebaugh’un bu noktada altını çizmek gerek.
Çok iyi şutör, çok iyi skorer, takımın en iyi oyun yapıcısı ama aynı zamanda 1.91’e 84 kiloluk fiziğine oranla çok da iyi bir ribaundçu. Hücum ribaunduna en az 3 kişi giren Ludwigsburg rakiplerine psikolojik darbeyi buradan vuruyor.
İyi hoş ama…
Bu kadar şey saydım ama karşımızda elbette mükemmel bir takım yok. Sassari deplasmanında gördüğümüz üzere rakibini döverek galibiyet almaya teşne takımlar (Pınar Karşıyaka da önemli bir örnek) Ludwigsburg’un şutları girmediğinde bu emeline ulaşabiliyor. Çember altlarındaki düelloları kaybetmek negatif bir zincirleme reaksiyon başlatıyor.
Ve bu durumda Ludwigsburg’un topu atacağı bir Fink’i yok. En yakın isim Justin Simon ancak o hem verimli bir izolasyon silahı değil hem de aşağıdaki gibi savunulabilen bir oyuncu.
Tenerife deplasmanının ikinci yarısı, özellikle üçüncü çeyreği de çok şey anlatıyor. Devre arasına 31-53 geride giren Txus Vidorreta cebinden önce 1-3-1 alan savunması, sonra box-and-1 (Radebaugh) çıkardı ve Ludwigsburg’un bir başka zayıflığını da ortaya serdi.
Muhtemelen ilk defa gördüğü savunma şemalarına karşı B planı oluşturamayan, bazı baseline koşuları dışında üretemeyen Ludwigsburg’un olası bir çeyrek final serisinde zorlandığı görüntüleri hayal edebildim. Tenerife’nin son çeyrekte man-to-man savunmaya geri dönmesiyle Ludwigsburg’un kendine gelmesi daha da düşündürücü.
Projeksiyon
Kısa tutacağım; Ludwigsburg bir süre daha iyi gidip, iyi oynayıp bizleri hayran bırakacak. Galatasaray NEF’le zaten eşleşen, Lavrio/VEF Riga ve Darüşşafaka/Beşiktaş’tan ikisiyle de Top 16 mücadelesi verecek Almanya temsilcisi bu turu bir şekilde atlayacaktır. Ancak çeyrek final için aynı derecede iyimser konuşamıyorum. Tecrübesizlik, imdat çekici eksikliği, fiziksel olarak ezilme ihtimali beni düşündürüyor. Ancak belli de olmaz; mart sonu nisan başı gibi Ludwigsburg’u Final Four’a aday gösterirsem bu yazı karşıma gelmesin.