Mike Conley’in kaleminden: ”Memphis’te bir All-Star takımı kuracağım.” #TRIBUNE

“Çöp poşeti!”

Diğer odada olan eşime bağırdığım için kendimi kötü hissetim, ama başka ne yapacağımı bilmiyordum. Her an kusabilirdim.

Göz çukuru ameliyatı için evime yani Memphis’e geldiğimden beri yatak odamdan çıkamadım, yatağımda aynı yerde bir buçuk gündür yatıyorum.

Yalnızca 3 gün önce Portland’da playoff 1. turunun 3. maçında gözümün üzerindeki kemiğimi çatlattım. Maçı pek hatırlamıyorum. CJ McCollum’un savunmasında potaya gidiyordum ve sonrasında tek hatırladığım şey yüzümü tuttuğum.

Neyse ki 4. ve 5. maçları kazanarak bir üst tura çıkmıştık. Eşim evde bana bakıyordu ve ailem de yardım için Memphis’e gelmişlerdi. Warriors serisine 1 haftadan az vardı ve, ben yatağıma arkamdaki yastık ve her 20 dakikada bir değiştirdiğim buz torbasıyla dayanıyordum.

“Yeni bir çöp poşetine ihtiyacım var!”

Her bağırmamda gözüm seğiriyordu. Doktorlar şişlikler düzelene kadar daha da çok şişebilir dedi. Kalp atışlarımı gözümün tam üstünde hissedebiliyordum. Sesini kısamadığım korkunç bir müzik gibiydi.

Eşim ışıkları açmadan sessizce odaya girdi ve yeni çöp poşetini uzattı. “Teşekkür ederim” diye fısıldadım ama beni duydu mu bilmiyorum.

Yüzümdeki şişlik yüzünden yemek yemem imkansız hale geldi, bu yüzden son 36 saattir boğazımdan katı yemek henüz geçmedi. Şişliği indirmek için bir ilaç vardı ama alsam bir dert almasam başka bir dert: aldığım da şişliği indiriyor ama yan etkisi de var ve kusmama sebep oluyor. İlaçları aldım ve çöp poşetini de yanıma çektim.

Bu en kötü zamanlama sanırım. 2015 normal sezonunu 55 galibiyet 27 mağlubiyetle iyi bir şekilde bitirdik. En iyi büyük oyuncu bizdeydi: Marc Gasol. Tabii ki bu benim görüşüm. Zach Randolph be Tony Allen da iyi oynuyorlardı. Şansın bizden yana olmadığını biliyorduk ama bütün senedir de Warriors’la eşleşmeyi bekliyorduk.

Basketbol kariyerimdeki en düşük noktaydı. Sezon en kritik zamanıydı ve ben işe yaramıyordum: yüzümde bir buz torbasıyla yatakta uzanıyordum.

***

http://www.theplayerstribune.com/

 Çaylak yılımın antrenmanlarına başlamadan birkaç gün önce salona önceden dolabımı, ortamı görmek için gittim. Sanırım biraz fazla arzuluydum.

Birilerinin orada olacağını düşünmemiştim.

İçeriye girdiğimde iskemlenin üzerinde duran küçük birisini gördüm. Dolaplardan birine bakıyordu. Baktığı dolabın üzerinde “Biggie” yazıyordu.

Bu çocuk burada ne yapıyor?

Adı Damon Stoudamire’dı. “Mighty Mouse”un ta kendisi. 1.78 m boyuyla. İzlemeyi en sevdiğim oyun kuruculardan birisi.

“Na’ber çaylak?”

Adımı bildiğinden bile emin değildim ama o yüzündeki o büyük gülümsemeyle iskemleden indi.

“Merhaba” dedim ve onunkinin birkaç sıra ilerisindeki yeni dolabıma eşyalarımı koymaya başladım.

Bana doğru gelmeye başladı.

“Haydi gel, bire bir oynayalım.”

“Şimdi mi?” diye sordum. Hala gündelik giysilerimleydim.

“Hemen şimdi.”

“Ohh, tamam.”

Çaylak bendim. O veterandı. Bağcıklarımı bağladım ve sahaya yanına gittim.

Sahaya çıktığımda yüzündeki gülümseme gitti. Bir anda ciddileşti. Ben kendi kendime gülümsüyordum. Tüm saygımla Damon’a baktım ve aklımdan şunu geçirdim: Kesin ben alırım. Adam 34 yaşında.

Hayır. I-ıh. Öyle olmadı.

Damon bana karşı ağır bastı. 15 dk kadar oynadık. Belki daha hızlıydım ve belki daha formdaydım- hatta ondan uzundum- ama beni alt etti. Bana doğru geldi, post up yaptı ve pozisyonumu bozdu.

Egomu incitmişti ama bu bir arkadaşlığın başlangıcıydı. Sezon boyunca bire bir mücadelelerimize devam ettik. Bire birler antrenmanın bir parçası haline geldi.

Sezon ortasına doğru onun yerine ilk 5’te başladım. İyi hissediyordum. Maçta kenara geldiğimde Damon potaya gitmediğim için beni fırçaladı.

“Çizgiye hiç inmedin,” dedi.

Neyi yanlış yaptığımı anlamamıştım. Şutlarımı atmış, hiç top kaybı yapmamıştım.

“İçeriye girip topu potaya bırakman gerek. Biraz mücadeleye gir ve yara al.”

***

http://www.theplayerstribune.com/
http://www.theplayerstribune.com/

Warriors serisi yaklaşıyordu ve oynamanın bir yolunu bulmak zorundaydım.

Daha fazla oturduğum yerden maç izleyemiyorum. Geri dönmeliyim.

Fakat ilk maçta oynayabilecek formda değildim. Son 1 haftadır uyumamış ve doğru dürüst yemek yememiştim. Takım doktorları kafa saldı: İmkanı yok. Bu gece değil.

İkinci maçtan önce sürekli uyuyup uyanıyordum- bir nevi kalkmak için alarmın çalmasını bekliyordum.

Maç saatine kadar kimse oynayıp oynamayacağımı bilmiyordu. Ne takım arkadaşlarım, ne koçumuz ne de taraftarlar.

4 gün önce yüz maskesi için yüz ölçülerim alındı. Rip Hamilton maskesi. Hiçbir zaman öyle bir maske takmadım hatta takan birini de görmedim. Maskeyi taktığımda küçük bir problem vardı. Yüzümün ölçüsü alındıktan sonra yüzümdeki şişlik inmişti. Bu yüzden maske suratımın sol tarafına çok büyük geldi. Siz fark edemezdiniz muhtemelen ama maskenin sol tarafı yüzümde sallanıyordu. Antrenörler sallanan tarafı bantladılar.

Maçın başlamasına 20 dk vardı ve soyunma odasına geri döndük.

O zaman Tony’yi bağırırken duydum.

Eğer Tony Allen bağırıyorsa, kimse dönüp bakmaz. Adam zaten zamanının yarısını bağırarak geçiriyor.

Fakat bu defa benim dikkatimi çekmek istediğinin farkındaydım. İsmimin başharfleriyle beni çağırıyordu.

“MAC!”

Bana doğru geldi ve formamdan tuttu. Silahtan çıkan ses gibi bir sesle bana bağırdı.

“Her şeyi orada bırak MAC.”

Göğsümden beni sertçe itti ve o kuvvet beni koridora kadar itti. Bu Tony’nin klasik maç öncesi ritüelidir. Soyunma odasından tek parça halinde ayrılmak istiyorsan, onun istediği gibi davranmalısın. Başka bir seçenek yok. O takımın ateşleyici adamı. Tony tam olarak kendi takımında görmek isteyeceğin ve rakip takımında olmasını kesinlikle istemeyeceğin bir oyuncu.

Ne kadar özel bir takım olduğumuzu hatırlatan bir parçamız. Birbirimize yaslanabileceğimizin güvencesi.

O gece böyle bir güvenceye hiç olmadığı kadar ihtiyacım vardı.

Oracle Arena’ya gitmek için yoldaydık. O gece maç öncesi yapılan seremonide Steph MVP ödülünü aldı.

İlk birkaç dakika yorgun ve asabiydim. Maçtan önce takım doktorları aynı şeyleri tekrar edip duruyorlardı: temastan kaçın, temastan kaçın, temastan kaçın.

Erken bulduğum şut güven kazanmama yardımcı oldu. Zach Randolph iyi bir screen yaptı ve sanırım Steph takıldı. Kolay bir atışa gittim. Sonrasında, ikinci çeyreğin ortasında topu çizgiye doğru sürdüm ve kendimi topla birlikte yerde buldum. Draymond topa ortak oldu ve gözümün üstündeki dikişleri açmasına sebep olacak şekilde maskeme doğru bastırdı. Kenara geldiğimde, yüzümün sol tarafından kan akıyordu.

Gözümde o seyirmeyi tekrar hissettim. Antrenör bana Bu hiç de iyi değil, dercesine baktı. Yarayı temizledi ve oyuna tekrar girdim.

Batıl inançlı biri değilim ama dikişlerimin yırtılmasının olabilecek en iyi şey olduğu düşüncesindeyim. Beni o eski günlerde Damon’la yaptığım bire birlere götürdü. Vurulmaya ihtiyacım ardı. O kana ihtiyacım vardı. O Playofflara hoşgeldin anına ihtiyacım vardı.

Sanki o hareket bir testti. O andan itibaren oyunu domine etmek istedim. Maçı 22 sayıyla tamamladım. Zach 20 sayı. Marc da 15 sayı attı. Maçı 97-90 kazandık. Hem de Oracle Arena’da.

***

Tabii ki seriyi kaybettik. Zor bir seriydi. Amacımız iyi mücadele edip 6. maçta kaybederek mutlu olmak değildi. Kazanma beklentisindeydim. Golden State’i devirmeyi umuyorduk. Korkunç bir dönemdi, ama aynı zamanda çoğu zaman köşeye sıkışsak da çok şey başardığımız görmek güzeldi. Bizce bu takım olarak sahip olduğumuz potansiyelin küçük bir göz kırpışıydı.

Geçen sene aynı dayanıklılığı bütün sezona yaydık. Tam All-Star arasından önce Marc kırık ayakla yatağa düştü. Sonra da Nisan ayında ben aşil sakatlığımdan dolayı sezonu kapattım.

O aralar dedikoduları duymaya başladık.

Onların sakatlığı kronik.

Bu olayın çokça konuşulduğunu duymaya başladık. Kronik sakatlık mı yoksa sadece normal sakatlık mı? Marc ve ben kariyerimiz boyunca ortalama 70 maç ve üzeri oynadık. Gerçek bu.

Conley All-Star’a hiç seçilmedi.

Bir sıkıntı yok. Kendi kendime burada Memphis’te bir All-Star takımı kuracağım.

Grizzlies’ten süphe mi duyuyorsunuz? Biz bunu daha önce de duyduk. Eski bir haber.

Memphis bir basketbol şehri ama ülke içinde böyle görülmüyoruz. Belki de Grizzlies TV’de sıkça görülmediğindendir. Grizz taraftarı değilseniz playofflara kadar neler yaptığımızı bilen yoktur. Unutuluyoruz ve bazen de hafife alınıyoruz.

Ve ben bu durumdan artık bıktım. Küçümsenmekten bıktım. Görmezlikten gelenlerden bıktım.  Hepimiz bıktık.

Memphis’te dedikodu yapmıyoruz. Basketbol oynuyoruz.

Uzun süreli sözleşme imzalayan oyuncularımız size bilmeniz gereken her şeyi anlatabilirler: Marc burada kalmayı tercih etti çünkü yarım kalan işlerimiz olduğunu biliyordu. Tony ve Zach da takımda kalıyorlar. Uzun süreli olarak buradalar. Bu bizim yapımız için çok önemli. Böyle takımlar bir gecede kurulmuyor.

İşte bu yüzden Memphis’e dönüyorum. 1-2 sezon için değil. 5 senelik bir sözleşme imzaladım çünkü henüz yapmayı planladıklarımızın çok azını gerçekleştirdik.

Sanırım Damon Stoudamire hep doğruydu. Bu ligde hiçbir şey size verilmiyor. İstediğiniz şey için savaşmalısınız.

Çaylak günlerimde Damon ve Kyle Lowry’nin yedeğiyken, Damon kariyerim boyunca alacağım darbelerden ve yaralardan bahsediyordu. O zamanlar ne dediğini anlamıyordum ama şimdi her şeyi anlıyorum.

Kariyerim boyunca yaşadığım her şeyin beni bu noktaya getirdiğini düşünüyorum. Bu lansman. Bu başlangıç. Çalışmaya koyulma zamanı.

Memphis’e inanma zamanı. #BelieveMemphis


Mike Conley tarafından The Players Trıbune sitesine yazılan bu makalenin orijinal bölümüne buradan ulaşabilirsiniz. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler