Luis Scola: “Arjantinli tutkusu hafife alınabilecek bir şey değildir, bunu Messi ve Manu’ya sorun” | ÇEVİRİ

Babam yarı profesyonel olarak basketbol oynardı. Bir çocuk olarak onun gün içinde önce yedi sekiz saat bankada çalışıp akşam eve gelip bizimle vakit geçirdikten sonra gece saat 10 gibi antrenmana gitmesine hayrandım. Turnuvalarda oynamak için ülkenin her yerine seyahat ederdi. Arjantin’in en küçük şehirlerinin takımlarına karşı bile oynadı. Çok az para kazanıyordu ama zaten basketbol oynamasının sebebi bu değildi. 

“Bunu niye yapıyor acaba?” diye kendime sorduğum zamanları hatırlıyorum. Fakat basketbolu o kadar çok seviyordu ki sevgisi bulaşıcıydı. Benim deyimimle babam “gerçek basketbol” oynuyordu. Sadece ama sadece basketbol aşkıyla. 

Babamın gittiği her yere ben de onunla giderdim. Benim de basketbol oynamaya başlamam işten bile değildi bu yüzden. Sonunda garajımıza bir pota yaptık ve garaj yolunda dripling ve şut çalışmaya başladık. Amerika’daki insanlar için bu çok doğal bir şey olabilir ama seksenlerde, Arjantin’de bunu yaptığımızda insanlar bize sanki çıldırmışız gibi bakıyordu. 

Arjantin’in milli sporu futbol. Fakat basketbol babamla aramızdaki en büyük bağ olmuştu. 

Tabii büyük bir problemimiz vardı. Seksenlerin son, doksanların ilk yıllarında Arjantin’de henüz kablolu yayınlar yoktu bu yüzden NBA izlemek mümkün değildi. 

Biz de yaratıcılığımızı konuşturduk. 

Maçları canlı olarak izleme imkanımız yoktu biz de bu nedenle VCR kayıtlarını almaya başladık. Genellikle birinin Amerika’dan satın aldığı ve Arjantin’e getirip caddelerde sattığı kayıtlardı. Amerikan televizyonunun pazarda satılması gibi düşünebilirsiniz. 

Sonra kablolu televizyon hayatımıza girdi ve ülkemizi sonsuza dek değiştirdi. 

Sene 1992’ydi. Chicago BullsRick Adelman’ın koçluğunu yaptığı Portland Trail Blazers’la NBA finallerinde karşı karşıya geliyordu. (Rick aynı zamanda benim de ilk NBA koçum, yeterince komik bence). Ben ve arkadaşlarım tam anlamıyla içine çekilmiştik maçın. Benim jenerasyonumun basketbolla tanışması kablolu televizyonda NBA finallerini izleyerek oldu. Gün geçtikçe basketbol, futbolun alternatifi olmayı daha da çok başardı. Çok fazla insan oynamıyordu tabii ama izlerken görsel olarak basketbol da en az futbol kadar keyifliydi. Paslaşmalar ve topun hareketliliği… İnsanların daha çok ilgisini çekmeyi başarmıştı.

Andrew T. Malana/USA TODAY Sports

Futbol ülkenin milli sporu ve bu her zaman böyle olacak. Hiçbir şey bunu değiştiremeyecek ve basketbol yanına bile yaklaşamayacak. Ama en azından rekabetçi küçük kardeş konumuna geldi.  

Her ne kadar çok fazla sayıda güçlü spor kulüpleri olmasa da Arjantin’in de biz basketbolcular için kendine has bazı avantajlı yönleri var. 

Birincisi basketbol tamamen takım odaklı. Üçe üç veya bire bir basketbol bizde yok. Sadece beşe beş tam saha basketbol oynarız. Basketbol oynamaya başladığınız andan itibaren oyunun merkezi takım. Genç takımlardan A milli takımımıza kadar her yerde bu yaklaşımın sonuçlarını görebilirsiniz. 

İkincisi ve daha da önemlisi tutkulu olmamız. “Kazanmak ve bir maçta 40 sayı atmak, sahadaki en iyi oyuncu olmayı seviyorum.” tarzı bir tutkudan bahsetmiyorum bu arada. Bu herkesin keyif alacağı eğlenceli kısım. Bunun yerine, asıl eğlenceli olmayan anlar sizin büyümenizi ve gelişmenizi sağlar ve Arjantinliler bu sürece bayılır. Fizik olarak küçük kalan Messi nasıl oldu da bu kadar iyi bir hale geldi sanıyorsunuz? 

Benim içinse uzun boylu olmak bir dezavantaj değildi. Babam uzun boyluydu, ben de uzun boylu oldum. Yaşıtlarımın çoğundan uzundum, basketbol oynamaya başladığım andan itibaren hep çok sayı attım bu nedenle. Oyunu domine ediyordum. 11 veya 12 yaşımdayken sadece deplasmanlarda maça çıkan bir takımdan ilk iş teklifimi aldım. Her şey çok hızlı gerçekleşti. Önce kendimi daha rekabetçi bir basketbol takımında oynarken buldum, sonra genç milli takıma seçilmem konuşulmaya başlandı. Sırada da doğal olarak profesyonel bir kariyerim olması vardı. Soru hiçbir zaman “Para için basketbol oynayacak mıyım acaba?” olmadı çünkü bu kesinlikle olacaktı. Asıl sorular şöyleydi: “Ne kadar yükseğe çıkabileceğim? Avrupa’da oynayabilecek miyim? NBA’de oynayabilecek miyim?” 

İlk bölgesel basketbol sözleşmemi 15 yaşımdayken imzaladım. 

Aynı senenin ilerleyen dönemlerinde genç milli takımla Ekvator’da düzenlenen bir turnuvaya katıldım. Bütün turnuva boyunca üç tane Avrupalı scout maçları izleyip notlar aldı. Bir maçın ardından bu scoutlardan bir tanesi yanıma geldi ve İspanya birinci lig takımı Saski Baskonia’yı temsilen orada olduğunu söyledi. 

“Seninle sözleşme imzalamak isteriz.” dedi. 

İmzaladım ve İspanya’ya taşındım. 

17 yaşımdaydım. 

“Arjantinliler bu sürece bayılır”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler