Joel Embiid: “Size yemin ederim ki benim hayatım film gibi” | ÇEVİRİ

NBA’i ilk defa izlediğimde 2009 finalleri oynanıyordu. 

Lakers vs. Magic. 

Dwight. Pau. Odom. KOBE. 

Hayatım boyunca daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Bu adamların saha içerisinde neredeyse %100 isabetle oynamasını izliyordum. Atılan her şut basket oluyordu. Hareket etme şekilleri, sahadaki atletizm… Dünyanın en havalı şeyinin bu olduğuna inanmıştım o an. 

O an “Ben de bunu yapmak istiyorum.” dediğim andı. 

Anneme ve babama yalvardım yaklaşık bir sene boyunca. 

Babam “Kamerun’da kimse basketbol oynamaz. İstersen voleybol oynayabilirsin.” dedi. 

“Voleybol mu?” dedim. 

Bu arada internette biraz Amerikan hip-hop şarkılarına denk gelip dinlemeye başladım. Hiç İngilizce bilmememe rağmen şarkı sözlerini söylüyormuş gibi yapıp havalı görünmeye çalışıyordum. İngilizce ile ilgili tek bildiğim şeyin nasıl “Merhaba, günaydın.” diyebileceğim olmasına rağmen okulun içinde Lil’ Bow Wow ve Ciara’nın bir şarkısını söyleyerek dolaşıyordum. 

Amerikan kültürüyle tanışmam bu şekilde oldu: Bow Wow, Kanye ve Kobe. Arada sırada evimin yakınında, gençlerin oynadığı bir sahaya giderdim ve her şut attığımda “KOBE” diye bağırırdım. 

Düşünün bir: Kamerun’da bir sahada yamuk yumuk olmuş bir potaya tuğla gibi atışlar yaparak “Kobe” diye bağırıyorum. 

Yedi sene sonra Kobe’ye karşı oynuyordum. 

Bu bir film. Tam anlamıyla bir film. 

İnsanlar hikayemi duyduklarında şöyle düşünüyorlar: “Afrika’daki muhteşem bir yeteneği keşfettiler. Çocuk da buraya geldi ve sahada harikalar yaratmaya başladı. Önce Kansas sonra da NBA. Bum!” 

Hayır, anlamıyorsunuz. 

16 yaşımdayken Luc Mbah a Moute her yaz Kamerun’da düzenlediği basketbol kampına davet etti beni ve bunun tek sebebi boyumun 2.09 civarında olmasıydı. O kadar gergindim ki ilk gün gitmedim. İkinci gün gittim. Beni oyuna aldılar ve birinin üzerinden smaç vurdum. 

Sanırım o kadar korkmuştum ki bedenimde salgılanan adrenalin vücudumun kontrolünü ele geçirdi. 

Doğrudan, ilk maçta smaç vurdum. Ve bu sadece bir smaç değildi, birinin üzerinden vurdum. 

VAY CANINA dedim. 

Yani, hala berbattım ama bu yaptığım yeterliydi o an için. Bende bir şey görmelerine sebep oldu. Güney Afrika’daki “Sınırsız Basketbol” kampında kendime yer buldum. İki ay sonra Florida’da bir lisede basketbol oynamak üzere bir uçakta Amerika’ya doğru yol alıyordum. 

Bir sene sonra ise Kansas’la anlaştım. 

March Madness’ın ne olduğunu bile bilmiyordum. İyi takımlar hangileri bilmiyordum. Kansas’ı seçmemin tek sebebi Luc’un bana öyle söylemesiydi. “Kansas en iyisidir. Kansas’a gitmelisin.” 

Ben de Kansas’a gittim. 

Dwight. Pau. Odom. KOBE.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler