Fenerbahçe, bildiğimiz Fenerbahçe. Aynı kadro, (artı Nunnally) aynı koç, aynı basketbol felsefesi… Aslında geçtiğimiz yıl yaptığımız değerlendirmelerden farklı bir şey yazmak, en basit tabirle zorlama olacaktır. Sezon içindeki iniş çıkışların direkt konsantrasyon ve sakatlık sorunlarıyla bağlantısı vardı. Ancak playoffta da gördük ki, sağlıklı olduğunda Fenerbahçe, Berlin’de kupayı kaldırmak üzere olan o Fenerbahçe. Yine de genel hatlarıyla bir hatırlatma yapalım.
Avrupa’nın yetenek toplamı en yüksek kadrolarından biri olmasa da son derece sert, mücadeleci bir ekip Fenerbahçe. Birbirini çok iyi tanıyan, oyunun iki tarafında da yardımlaşan, birlikte oynayan bir takım. Birey birey baktığınızda önemli defoları olan ancak Koç Obradovic’in kurduğu yapı sayesinde bunların çoğunu gizleyebilen sarı lacivertliler, gücünü savunmasından alıyor.
Fenerbahçe’nin İki yıldır EuroLeague’in en iyi savunma yapan takımı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu savunmanın temel direği, Udoh-Vesely ikilisi. Ya da kısaca İkiz Kuleler. Arkada böyle iki tane blok tehdidi olunca Fenerbahçe kısaları üç sayı çizgisinin dışında dahi yüksek baskı yapabiliyor. Topa ve pas kanallarına agresif baskı yapmayı her takım ister ve dener ancak yapması zordur. Fenerbahçe’nin İkiz Kuleleri bu işi hayli kolaylaştırıyor. Çünkü son derece mobil ve blok tehdidi çok yüksek oyuncular. Fenerbahçe kısaları bire birde geçilse bile rakiplerini ortaya, yani Udoh/Vesely’nin kucağına sürdüğü zaman, o şut bir şekilde bloklanıyor ya da bozuluyor. Pas tercih edildiğinde ise rotasyonu doğru ve çabuk şekilde yapmak yetiyor. Fenerbahçe’nin, EuroLeague’de rakiplerini en düşük üçlük yüzdesinde tutan ikinci takım (35%) olmasının da ana sebebi, kısaların arkadaki iki kaleciye duyduğu güven. Ancak Udoh ile Vesely’nin beraber sahadayken getirdiği tek artı bu da değil. Bu ikili aynı zamanda çabuk ayakları, uzun kolları sayesinde guardları dahi bire bir savunabildikleri için Fenerbahçe’ye ikili oyun savunmasında adam değiştirme şansı da veriyor. Yani bu ikili sahadayken topa baskı yapabiliyorlar, şutörleri sonuna kadar kovalıyorlar, çemberi savunabiliyorlar, perdelerde adam değiştirebiliyorlar ve çok iyi yardımlaşıyorlar. Bunların hepsi çaba, mücadele ve iyi yardım zamanlamasıyla birleşince de korkutucu bir savunma ortaya çıkıyor. Bobby Dixon’ın tabiriyle “Elite EuroLeague defense.”
Tabii ki yukarıda bahsettiğim, ana savunma stratejisi. En çok kullanılan, en etkili olan… Ancak Zeljko Obradovic’in cebinde, rakibe göre yapabileceği bir sürü ayarlama mevcut. Bunları da iki yıldır görüyoruz. Pivotsuz beşler, ultra uzun beşler, şutu riske edilen Calathes, ikili oyunda ikili sıkıştırmayla topu elinden çıkartmaya zorlanan Llull… Tek düze olmadığından adapte olunması da son derece zor bir yelpaze Fenerbahçe’ninki.
Hücum tarafına geldiğimizde ise öne çıkan isim Bogdan Bogdanovic. Fenerbahçe, kullanılan top adedini ve atılan sayıyı mümkün mertebe paylaştırmayı ilke edinmiş olsa da takımın ana skoreri de ana yaratıcısı da Bogdanovic. Sakatlığı sebebiyle oynayamadığı dönemde değerini çok net anlamayan kaldıysa bile, Panathinaikos serisinden sonra bu tamamen değişmiştir diye düşünüyorum. Hem düzeni işletmek açısından hem de düzen tıkandığında bireysel çözümleri üretebilmek açısından Fenerbahçe’nin hücum lideri genç Sırp.
Yukarıda savunmadaki önemlerini belirttiğimiz Udoh ile Vesely’nin birlikte sahada olması aslında hücum açısından ciddi bir problem. Daha doğrusu problem olmalı. Üç sayı atamayan, hatta istikrarlı orta mesafe şut da atamayan iki uzunu sahada tutmak, alan açmayı imkansıza yakın hale getiriyor. Zaten net bir delicisi olmayan Fenerbahçe takımının bir de penetre alanı açamaması, kısaların çembere gitmesini iyice zorlaştırsa da Zeljko Obradovic, doğru alan paylaşımı yapıldığında, top hareket ettiğinde, iyi kararlar verildiğinde çok dar alanda bile olsa verimli hücum edilebileceğini hepimize kanıtladı. Çünkü topu boyalı alana sokmanın tek yolu penetre değil. İkili oyunlarla ya da çembere yakın pozisyon alan uzununuza pasla da bunu yapmak mümkün. Zeljko Obradovic, sırtı dönük oyunlarla, Ekpe Udoh’un kısa devrilmeleriyle, uzundan uzuna paslarla bir şekilde rakip savunmayı boyalı alana toplayıp buradan dışarı çıkan paslarla dengelerini bozmayı başarıyor. Hatta yer yer Udoh/Vesely’nin yanına Kalinic’i de ekleyip, oyun üstünlüğünü elde tutabilmesi, Obradovic’in “modern basketbolun doğrularına” çektiği bir orta parmak gibi de düşünülebilir.
Savunmanın hücumu tetiklemesi buradaki en kritik nokta. Sarı lacivertli ekip rakibini durdurdukça oyun ritmi yükselen, savunmadan yarattığı enerjiyle hücumunu da ayağa kaldırabilen bir takım. Bazı takımlar hücum işledikçe savunmasını sertleştirir. Fenerbahçe ise tam tersi: Savunma iyi oluyorsa öz güven artıyor, hücum daha ritimli ve akıcı hale geliyor. Set temposu düştüğünde, yarı saha hücumu yürüyerek oynandığında, top bir kişinin elinde fazla kaldığında elbette hücumda tıkanıklıklar yaşanabiliyor, tıpkı normal sezonun son bölümündeki gibi ama o tip dönemlerde bile savunmanızla ayakta kalıp, maça tutunabiliyorsanız, bu önemli bir avantajdır. Fenerbahçe de buna sahip.