EuroBasket 2015 | İlk gün izlenimleri

EuroBasket tarihte ilk kez 4 farklı ülke ve şehirde bugün start aldı. Livebasketball.tv‘den aldığım üyelik sayesinde hemen hemen birkaç maç dışında her maçı canlı, bazı izleyemediğim maçları da gecenin bu saatinde bitirmişken bir de uzun zaman sonra içimden bir şeyler karalamak geldi. İzninizle, aklıma gelenler ve düşündüklerim…

A Grubu

Polonya 68-64 Bosna Hersek

NBA oyuncuları Mirza Teletovic’in sakatlığını gerekçe göstererek gelmediği, Jusuf Nurkic’in ise mevcut federasyonla arasının bozuk olmasından dolayı gelmediği bu turnuvaya Bosna, “en azından gruptan çıkalım” hedefiyle gelmiş olsa gerek. Ama bir şeyi hemen söylemek lazım: gerçekten çok sıkıcı, göze hoş gelmeyen bir basketbol oynayan takım olmuşlar. Bu kısıtlı kadroyla dahi koç Ivanovic bir şeyler yapmaya çalışıyor ve Polonya maçında da çalıştı, hatta öne de geçti fakat olmadı. Özellikle de genel olarak çok kapasiteli ve yetenekli bir takım olmadıkları için koç Ivanovic daha çok mücadele ve defansla bir şeyler yapmaya, yaptırtmaya çalışıyor takımını ve bunda da bir nebze Polonya karşısında aslında başarılı olduğunu söyleyebiliriz Bosna’nın ama basketbolda kazanmak için her iki alanı da iyi oynamanız gerekiyor. 🙂 Dördüncü periyotta bir ara üst üste 10 tane saha içi denemelerinde başarısız oldular ve gelen şansı teptiler desek yeridir. Keza ikinci yarıda Bosna’nın toplam 12 top kaybı yaptığını görüyoruz, bu da bahsedilmesi gereken bir şey.  Son olarak Trabzonspor oyuncusu Andrija Stipanovic’in de performansından bahsetmek lazım. Eşleştiği Gortat’a karşı her iki alanda da muazzam iş yaptı. Sonda yaptığı kötü faul olmasa belki Bosna’nın kazanmak için yine bir şansı olabilirdi. 29 dakikada 12’de 8 saha içi isabetiyle 20 sayı attı ve Gortat’ı da 10 sayıda tutmayı başardı. Mücadelelerini takdir ederken, sadece bir şey kafama takıldı, ondan da bahsedeyim:

Bu yaz U16 ve U18 Avrupa Şampiyonaları’nda tarihinin en büyük başarılarına (altın madalya ve dördüncülük) imza atan Bosna Hersek’te en azından iki takımın açık ara lideri ve bence hazır olan iki büyük yetenek Dzanan Musa ile Edin Atic, bir şekilde bu takımın bir parçası yapılamaz mıydı? Hani Sikiras, Gegic ve Campara gibi oyuncuları geçtim, onların biraz daha zamana ihtiyacı var ve ileride kesinlikle bu takımın parçası olacaklar ama Atic ile Musa şimdiden bu havayı solusaydı bence EuroBasket 2017 için Bosna’ya büyük avantaj olurdu. Ivanovic’in de aslında pek Bosna’da geleceğin koçu olmadığının da kanıtı gibi biraz sanki…

Polonya cephesine gelecek olursak, benim sürpriz yapmasını beklediğim takımlardan birisi Polonya. Ama maça o kadar kötü başladılar ki, bir an kaybedebileceklerini dahi düşünmedim değil. Keza ikinci periyotta aldıkları üstünlüğü, üçüncü periyotta geri dönüşe izin vererek geri verdiler. Özellikle de koç Ivanovic’in kullandığı tam saha baskı karşısında baya top getirmekte ve oyun kurmakta zorlandılar, zaten bu bölümde de Bosna’nın 17-4 gibi bir serisi oldu. İlk gün telaşına vermek diyeceğim fakat kadrolarındaki en iyi oyuncu ve en büyük silahları Marcin Gortat’ı da hiç iyi kullanamadılar. Birisi maçtan önce Stipanovic’le, Gortat eşleşecek ve ikisi de aşağı-yukarı aynı süre oyunda kalacaklar ve Stipanovic 20 sayı atıp, Gortat 10 sayıda kalacak deseydi inanmazdık herhalde. 🙂

Devşirmeleri A.J. Slaughter kesinlikle net bir oyun kurucu değil. Daha çok şutör ve skorer bir oyuncu olarak görülebilir ve Gortat’ı işin içine sokması biraz zor gibi. Geçen sene Panathinaikos’ta asist/top kaybı ortalaması neredeyse 2’ye 2 idi. Mateusz Ponitka en azından beklenildiği gibi rol oyuncusu olarak çok iyi katkı verdi ve hemen hemen ondan beklenen bütün istatistik hanelerinde katkı yapmayı başardı: 13 sayı, 5 ribaund, 6 asist, 2 top çalma. Keza Waczynski ile de dışarıdan buldukları isabetler ve özellikle de serbest atış çizgisine de bol bol gelmesiyle Gortat’ın kötü gününde o da hücum anlamında tıkandıkları bu maçta çok önemli katkı verdi. Polonya’nın turnuvada sürpriz takım olması ve ileriye gitmesi biraz da son periyotta yaptıkları iyi savunmayla hücumda toparlanarak, Gortat’ı daha iyi kullanmalarına bağlı olacaktır diye düşünüyorum.

İsrail 76-73 Rusya

Turnuva başlamadan önce yaptığımız sohbette İsrail her ne hazırlık maçlarında çok iyi bir görüntü sergilemese de kağıt üzerinde Rusya’yı yenebilecek yeterli yeteneğe sahip olduklarını belirtmiştim. Son zamanlarda herhalde kadro kalitesi bakımından en kötü Rus milli takım olabilir. Vorontsevich dışında bu takımdan yarın Avrupa’da takım kuracak olsam hiçbir oyuncuyu açıkçası takımıma almam. Zaten bu maçta da tek ayakta kalan isim o oldu. Bir sürü yıldız oyuncusundan yoksun olan Rusya milli takımını çalıştırıyor olması bence Evgeniy Pashutin için de bir şanssızlık. Yeni federasyon başkanı olan Kirilenko umarım bu turnuvadaki performansa göre onu değerlendirmez çünkü ben Pashutin’in gerçek ve yıldızlarıyla dolu Rus milli takımında bir şansı hak ettiğini, çok da iyi iş yapabileceğini düşünüyorum. Ama bu takım ne izlemesi keyifli, ne de çok fazla uzağa gidebilecek gibi duruyor.

İsrail’e gelince, yukarıda da bahsettiğim gibi hazırlık maçlarında pek beklediğimiz kalitelerini sahaya yansıtamamışlardı birkaç maçın dışında. Özellikle de Rusya’nın Rusya olmadığı bir turnuva ve en azından bizim grupla karşılaştırılırsa daha kolay olan bu grupta ben İsrail’in bir şeyler yapabileceğini düşünenlerdendim. İlk günde aldıkları bu önemli galibiyetle birlikte turnuvaya çok iyi bir başlangıç yaptılar ve özellikle de bireysel açıdan baktığımızda herkes oynaması gerektiği gibi oynadı. Takımın starı Omri Casspi 38 dakika sahada kalarak 21 sayı üretti, 9 ribaund aldı ve 3 de asist yaptı. Takımın önemli oyuncularından Gal Mekel, gerektiği yerde sazı eline aldı ve iyi bir katkı verdi. Lior Eliyahu da keza kendi standartlarında bir oyun ortaya koydu ve bir de veteran kısa Raviv Limonad’tan çok iyi bir x-faktör katkısı aldılar. Elbette D’or Fischer’ın faul problemine girmesi ve ondan da tam olarak faydalanamamalarını atlamamak lazım. Onun da katkı vermesiyle İsrail çok daha iyi olabilir.

Fransa 97-87 Finlandiya

Turnuvanın ev sahibi ve favorilerinden Fransa, ilk maçında Finlandiya ile karşılaştı ve hiç de beklemedikleri şekilde zorlandılar. Özellikle de maçın ikinci yarısında üretkenliklerini Finlilerin yaptığı yoğun baskıyla kaybettiler ve yaptıkları top kayıplarıyla Finlandiya’ya bir hayli geri gelmek için şans verdiler. Maç sonunda De Colo’nun da dediği gibi Fransa 30 dakika civarı gerçekten maçın genelinde bu turnuvanın favorisi gibi oynadı fakat geri kalan bölümde birlikte olmayan, bireysel çabalara kaçan sıradan bir takım gibilerdi. İlk maçın da ben burada etkisi olduğunu düşünüyorum ve ev sahibi olmanın da getirdiği bir baskı var. Uzatma periyodunda yorulan ve kesinlikle Fransa’nın kadro kalitesine sahip olmayan Finlandiya, maçtan düştü. Uzatma periyodunda keza her iki alanda Lauvergne de Fransa adına çok iyi iş yaptı. Aslında bireysel açıdan bakarsak Fransa’nın da her istediği oyuncu aşağı-yukarı iyi katkılar verdi fakat bence o baskı yedikleri anda veya rakip yoğun savunma yaptığı anda Antoine Diot’u çok aradılar. Parker 35 dakika sahada kaldı ve çok iyi de bir performans ortaya koydu fakat orada Westermann’a koç Collet pek güvenemiyor haliyle. Diot sakatlandı, yerine Heurtel çağrıldı ve Heurtel gelmedi, ondan sonra Westermann’a gidildi. Yani 1 değil, 2 değil, 3. Opsiyondu. Nitekim çok katkı yapması beklenemez.

Finlandiya cephesine gelecek olursak hem seyircisiyle, hem de ortaya koydukları oyunla yine kendilerine hayran bıraktılar. Özellikle de 19 dakikada 21 sayı atan, 4 de asist yapan hala serbest olan Wilson muhtemelen böyle giderse iyi bir takım bulacaktır kendine. 🙂 Salin yıllar sonra Olimpija’dan çıktı ve seneye Gran Canaria forması altında izleyeceğiz, bu maçta da maçı uzatmaya götüren şutu soktu. Koponen bildiğimiz gibi. Finlandiya yine bu turnuvada gürültü yapacak gibi duruyor. Son olarak: Finlandiya takımını izlemek gerçekten çok büyük bir keyif!

B Grubu

Almanya 71-65 İzlanda

Öncelikle ben İzlanda’dan başlamak istiyorum. EuroBasket’e katılmaları bile onlar için büyük bir şey ve elemelerde de onları izleyen birisi olarak, gerçekten kuraların çekildiği gün ilk olarak Türkiye’ye, ardından onlara üzülmüştüm. Bu grupta muhtemelen sonuncu olacaklar fakat eminim ki diğer grupların birinde sürpriz sonuçlar elde edebilirlerdi. Mesela Hollanda gibi, ileride geleceğiz. Fakat bu ölüm grubuna denk gelmeleri onlar için büyük bir şanssızlık oldu, tabii bir yandan da turnuva sonunda ülke tarihinde önemli bir tecrübe olacak. Jon Stefansson önderliğinde bugün ev sahibi Almanya’ya karşı yapabilecekleri her şeyi yaptılar fakat ilk 3 periyot istediği farkı yakalayan Almanya, son periyotta her ne kadar İzlanda’ya karşı oyundan düşse de farkı bir şekilde korudu ve kazanmasını bildi. Takımda en uzun oyuncuları 2 metre civarında ve buna rağmen aslında beklenildiği gibi ezilmediler. Ne Pleiss kariyer maçı oynadı, ne de Nowitzki her ne kadar gerektiği anda gereken katkıyı verse de çıkıp 30 sayı atmadı. İzlanda benim bu turnuvada sempati beslediğim takım. Ama her zaman onları, “keşke bu ölüm grubunda olmasalardı, acaba diğer gruplarda neler yaparlardı?” diye hatırlayacağım gibi.

Almanya cephesine gelecek olursak, kesinlikle iyi bir başlangıç yaptıkları söylenemez. Kadrosunda iki tane NBA yıldızı bulunduran Almanlar, Schöder ve Nowitzki dışında diğer oyuncuları her ne kadar hepsini koç Fleming kullansa da, 3. Bir oyuncu çıkarmakta biraz zorlanıyor. Fiziksel olarak Pleiss’la eşleşmesi mümkün dahi olmayan İzlanda’ya karşı bile domine edemiyorsa Pleiss, hangi maçta edecek? diye de insan soruyor açıkçası. Ki Pleiss bu takımın 3. NBA oyuncusu olacak seneye. Benzing kenardan gelerek fena katkı vermedi fakat o da sakatlandı ve Sırbistan maçında oynayıp, oynamayacağı şüpheli. Devşirme Anton Gavel’in inanılmaz etkileyici bir performansı yok. Paul Zipser gayet iyi katkı verdi fakat o da sınırları olan bir oyuncu gibi uzuyor bu konu. Almanya’nın açıkçası Schöder ve Nowitzki felaket işler yapmadıkça bu grupta 4 veya 5. Bitiren takım olacağını düşünüyorum.

İspanya 70-80 Sırbistan

Ölüm grubunun kağıt üzerinde en güçlü iki takımının karşılaştığı bu maçta gülen taraf Sırplar oldu. Maça çok iyi başlamasalar da özellikle ikinci periyottan itibaren kontrolü ellerine aldılar ve bir daha da bırakmadılar. Mesela kötü başlangıcın ardından Koç Djordjevic’in aldığı teknik faulden sonra hem takım uyandı, hem de hakemler daha dengeli, hatta Sırbistan lehine düdükler çalmaya başladılar. Keza şüphesiz ki koçların eşleşmesinde Djordjevic’in takımını daha iyi tanıması ve kullanmasıyla çok daha ağır bastığını söylemek lazım. Scariolo ne yapmaya çalıştıysa Djordjevic hemen cevap verdi ve oyuna çok hakimdi. Eski oyuncu olması ve klişe olarak “oyuncunun halinden” anlaması Djordjevic’in büyük bir artı. Ama en çok üstüne basmak istediğim nokta, ilk periyotta İspanya’nın oynamasına izin verdikten sonra özellikle de maçın ikinci ve üçüncü periyodunda yaptıkları öldürücü savunma, bu turnuvada ne kadar ileriye gidebileceklerini belirleyecek. Takım halinde Sırbistan istediğinde çok etkili savunma yapabilen bir takım ve gerçekten o moda geçtiklerinde hücum da beraberinde geliyor, çok tehlikeli oluyorlar.

Maçın kahramanı ise tartışmasız Nemanja Bjelica’ydı. Sırbistan’ın ihtiyacı olan her şeyi maçta karşıladı: 24 sayı, 10 ribaund, 4 asist. Ondan beklenen saha içindeki liderlik ve çok yönlü oyunu aynen sahaya yansıttı. İspanya bitime 1:30 dakika kala Gasol ile farkı 1’e indirmişken, herkes telaşlanmışken Bjelica 8 metreden attığı üçlükle adeta, “Sakin olun, ben buradayım!” dedi. Onun da ardından aynı noktadan Bogdanovic de skor yönünden iyi bir maç geçirmese de bulduğu üçlükle adeta fişi çekti. Bjelica maç sonunda sekiyordu ve yarın da Almanya karşısında kolay olmayacak bir maça çıkacaklar. Onun durumu Sırbistan açısından çok önemli. Keza Nemanja Nedovic’ten de bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. İkinci periyotta İspanya’nın ritm yakaladığı anda üst üste bulduğu 2 üçlük isabeti ve bir de orta mesafe şut isabetleriyle Sırbistan’a 8-0’lık bir seri yakalattı ve bence maçın gizli kahramanıydı. Maçı da zaten mükemmel bir şekilde tamamladı: 6’da 6 saha içi isabeti, 14 sayı, 2 ribaund, 3 asist ve 0 top kaybı.

Gelelim biraz da Sırbistan’ın beni endişelendiren ve şüphelendiğim noktasına. Miroslav Raduljica, geçtiğimiz yaz Dünya Kupası’nda müthiş bir performans sergilemişti ve ardından Euroleague takımlarından da teklif alsa da, Çin’e giderek büyük paraya 1 sene oynamıştı. Dünya Kupası’ndan sonra çok ciddi bir basketbol oynadığı da söylenemez. İspanya’da Gasol’e karşı elbette performansı dominant olacak diye bir şey yok ama bugünkü gibi olursa Sırbistan açısından ilerleyen aşamalarda problem yaratabilir. Çünkü onun arkasındaki uzun Ognjen Kuzmic, geçen sezon her ne kadar Warriors’la şampiyon olsa da pek oynamamış son yıllarda ve limitli bir oyuncu. Onun da arkasında Nikola Milutinov var ki o da koç Djordjevic’in 12. Adam olarak götürdüğü bir oyuncu ve daha bu seviyelerde bir şeyler yapabilmesi için zamana ihtiyacı var. Bir ara o kadar Raduljica ve Kuzmic’ten katkı alamadı ki Sırbistan, koç Djordjevic Erceg ve Bjelica’yı aynı anda sahada tuttu.

İspanya’ya gelince, bence henüz eleştirmek veya asıp-kesmek yanlış. Onlar da çok önemli oyuncularından yoksunlar fakat yine de kağıt üzerinde çok iyi bir takıma sahipler. İlk periyot oyunun her iki alanında ortaya koydukları oyunu, oyunun geneline yaymayı başarırsalar turnuvanın en büyük favorilerinden birisi kesinlikle İspanya. Henüz bir maç kaybettiler ve bu gruptan yüksek ihtimalde ilk 2’de çıkacaklar. Çok telaşlandıklarını da düşünmüyorum, sonuçta ilk gün ve bir maç kaybettiler. Ama yine o gösterdikleri kırılganlık beni biraz şüphelendirdi.

Yetenek olarak ve kadro kalitesi bakımından kesinlikle eksikleri olmasına rağmen Sırbistan’dan daha üstünler fakat yine işin o mücadele ve isteme tarafında İspanya’nın eksikleri olduğunu düşünüyorum. Scariolo kötü bir koç değil, bence iyi de bir taktisyen ve bu maçta mesela denemediği şey kalmadı. Fakat belki de İspanya’nın ihtiyacı olan koç daha çok oyuncuları serbest bırakacak ve onları motive edecek birisi? Scariolo 2 kez altın madalya kazandı ve bu takımla iyi başarılara sahip. Bakalım bu sefer de İspanyollara altın kazandırabilecek mi?

İtalya 87-89 Türkiye

Sonunda yendik! Evet, İtalya’yı resmi bir maçta, modern şartlar altında ve basketbol salonunda sonunda yendik. Bence bu talihsizliği anca İtalya’da yıllarca çalışmış, o ülkenin basketbolunu çok iyi tanıyan ve bilen, karşısında da eski yardımcısı Pianigiani’yi bulacak olan Ergin Ataman bozabilirdi. Ben açıkçası İtalya maçından çok şüpheli değildim. Ataman, kulüp seviyesinde de Pianigiani’ye üstünlük kurdu ve onun yapacağı hamleyi önceden bilip, ona göre oynuyor. Kenarda zaten Ufuk Sarıca gibi de değerli bir isim olduğunu düşünürsek, İtalya’ya karşı otomatik önde başlıyoruz.

Semih Erden’den başlamak istiyorum. Semih kariyeri boyunca hep istikrarsız olmuş bir oyuncu ve bu yüzden de kimse ona %100 güvenemiyor. NBA takımları ilgilendi fakat kimse güvenip ona garanti, iyi bir kontrat vermek istemedi. “Oynasın, görelim” dendi. Keza Darüşşafaka Doğuş’la kontrat imzaladı ve Ocak ayında NBA’e çıkışı bulunuyor. Ama artık istikrarlı bir şekilde iyi oynaması gerektiğini biliyor ve anlıyor olsa gerek. EuroBasket bütün NBA takımları tarafından takip edilen bir etkinlik ve burada göstereceği performans onun adına olumlu izlenimler bırakacaktır. Fakat ben bugünkü performansının biraz, hatta çoğunlukla İtalya ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bargnani’nin ne kadar felaket kötü bir çember ve boyalı alan savunmacısı olduğunu söylemeye gerek bile yok. Keza Cusin de faul problemine girince orada hatta bazen 3-4 numaralarla Semih’i durdurmaya çalıştılar. Keza Dixon’la oynadığı ikili oyunları da hiçbir şekilde savunma gayreti göstermeyen İtalyanlar, Semih’in böylesine dominant ve muhtemelen kariyer maçlarından birisi oynamasına izin de verdi aslında. Yarın İspanya karşısında bu performansın yarısını oynarsa, o zaman cidden Semih Erden de gelişme var ve istikrarlı olma yolunda diyebiliriz. 🙂

Koç Ataman hep açıklamalarında savunma takımı olduğumuzu ve savunmamızla bir şeyler yapabileceğimizi söylemişti. Fakat bu maçta daha çok hücum sayesinde bir şeyler yaptık ve savunmada da gerçekten kötü bir performans sergilediğimizi söylemekte zarar yok sanırım. Sonuçta savunmacı bir takım 89 sayı atıp, 87 sayı yemez. Keza Danilo Gallinari de 35 dakikada 10’da 9 saha içi isabet ve 15’te 14 serbest atış isabetiyle (iyi ki 14/14 sonrası o 15. atışını kaçırdı!) 33 sayı üretti. Bunda biraz elbette Ersan’ın faul problemine girip, tam ritm bulmuşken oyunun dışında kalmasının da etkisi var.

İtalya takımıyla ilgili bir şeyler söylemek gerekirse, gerçekten çok yetenekliler ve muhtemelen benim izlediğim en yetenekli, kağıt üzerindeki en iyi İtalya takımı. Ama pas akışkanlığı, set temposu çok kötü. Bireysel üretim gereğinden fazla. Savunmada da biz ne kadar kötüysek, onlar bizden çok daha kötü ve özellikle de uzun pozisyonunda büyük sıkıntıları var. Andrea Bargnani hücumda bir şeyler katsa da, savunmada tek başına 5 numara oynadığı zaman pota altı yol geçen hanına dönüşüyor. Çemberi savunmayı geçtim, hiçbir şekilde artık hiçbir katkı yapamıyor savunmada. Koç Pianigiani’nin orada mutlaka Bargnani sevdasından vazgeçip Cusin ve Melli’ye daha çok rol yüklemesi şart.

Maçta bizim açımızdan en olumlu nokta iki tane topla oynayan ve yaratıcı oyuncumuz Dixon ve Sinan’ın 9’ar asistle toplam 18 asist yapmaları. Zaten takım halinde 20 asist yaptık ve bunun 18’i bu ikiliden geldi. Dixon bu takım için çok önemli bir oyuncu ve ilerleyebilmemiz için ondan katkı gelmesi şart. Bazı anlarda takıma cidden çok zarar verebiliyor ve pas vermeyi unutuyor. Bu anlar ne kadar aza inerse ve daha efektif olursa, bizim lehimize olur. Keza bugün maç sonunda 17 sayı, 9 asistle oynasa da 20’de 4 saha içi isabetine sahip olduğunu da unutmamak lazım.

İlk gün kazanmak her zaman zordur ve ben biraz olumsuz noktalardan baya bahsettim sanki. Ama bunlar normal. Önemli olan sonunda kazanmaktı ve bunu yaptık. Oyunumuzun da eksiklerimizin de maçlar geçtikçe düzeleceğini umarak, umarım bu grupların ardından bir de Lille’i görürüz diyelim. Adım, adım gitmeye devam…

C Grubu

Gürcistan 72-73 Hollanda

Hollanda’nın bu grupta bir sürpriz yapabileceğini düşünüyordum. Çok tehlikeli bir takımlar ve özellikle de bize karşı Yunanistan’daki turnuvada oynadıkları oyunun ardından turnuvada gürültü yapabileceklerini düşünmüştüm. Ama tarihinin en iyi kadrosuyla EuroBasket’e gelen Gürcistan’ı turnuvanın ilk gününde yeneceklerini düşünmemiştim. Gerçekten büyük iş yaptılar. Yanlış saymadıysam benchte teknik ekip olarak bir koç, bir de yardımcı var. Herhalde turnuvanın en küçük teknik ekibine sahipler. Hollanda’dan bahsederken elbette TB2L takipçilerinin de çok yakından tanıdığı Surinam asıllı Hollanda vatandaşı Charlon Kloot inanılmaz oynadı. Önümüzdeki sezon için Yunanistan liginde AGOR’la anlaşan Kloot eminim ki bu turnuvadaki performansından sonra keşke bu turnuvaya serbest oyuncu olarak girseydim diyecektir çünkü şu maçta yaptıklarını yapmaya devam ederse birçok Euroleague, Eurocup takımının ilgisini çekecektir. Maçı da 22 sayı, 3 ribaund, 2 asist ve 2 top çalmayla tamamlayan Kloot dışında De Jong’un da 16 sayı-9 ribaundluk performansı Hollanda’nın galibiyetinde önemli rol oynadı.

Gürcistan cephesinden olaya bakarsak elbette büyük bir şok çünkü bu turnuvaya bütün yıldızlarını toplayarak geldiler ve en azından gruptan çıkmak istiyorlardır. Bu mağlubiyetin ardından hem gruptaki işleri karıştırdılar hem de işlerini biraz zora soktular. Bu maç özelinde devşirmeleri Jacob Pullen cidden ondan beklenen farkı oluşturamadı ve çok etkisizdi. Zaza Pachulia ve Markoihsvili onlardan beklenen performansı aşağı-yukarı sergileseler de Viktor Sanikidze de bu maçta çok verimsizdi. İlk gün şanssızlığı veya heyecanı diyelim ve Gürcistan’ı bir de yarın onlar adına çok önemli olacak Slovenya maçında görelim. Her iki takım da ilk gün kaybettiler ve gruptan çıkma adına her iki takım için de bu maç çok önemli olacak.

Makedonya 65-85 Yunanistan

Yunanistan bu turnuvanın bence favorilerinden birisi ve son zamanlardaki en iyi takımlarından birisi. İlk günü onlar kolay atlattılar ve rakipleri de açıkçası kolaydı. İzlemediğim tek maçta işin açıkçası bu maç. Canlı zaten izlemedim, tekrar da izleme gereksiniminde bulunmadım. O yüzden çok fazla bir şey konuşamayacağım fakat istatistiksel açıdan takımın uzunlarından çok iyi katkı almışlar ve 23 asiste 12 top kaybı gibi iyi de bir asist/top kaybı oranı yakalamışlar. Yarın ev sahibi Hırvatistan’a karşı muhtemelen grup birinciliği maçı oynayacaklar ve o maçta daha yakından izlemekte ve yorum yapmakta fayda var. Makedonya ise bu turnuvanın yine en keyifsiz takımlarından birisi olacak muhtemelen. Nerede o Bo McCalebb, Pero Antic’in olduğu dönemler? Keyifti!

Hırvatistan 80-73 Slovenya

Bu maçı da Türkiye’nin maçıyla çakıştığı için canlı izleme fırsatım olmadı ama biraz tekrarını izleme şansı buldum. Ev sahibi olan Hırvatistan maça kötü başlasa da, ikinci ve üçüncü periyodunda oyun üstünlüğünü eline alarak maçı domine etmeyi başardı. Fakat sanırım ki galibiyet ve maçın önüne geçen şey, Bojan Bogdanovic’in üçüncü periyodunda sakatlanması ve durumunun pek de iyi olmaması. Henüz net bir sonuç olmasa da, Bojan’ın Yunanistan maçında oynamaması bekleniyor. Pozisyon da şöyle gerçekleşti:

https://vine.co/v/eTEPAp11E2a

Hırvatistan’ın turnuvadaki geleceği açısından Bojan Bogdanovic’in durumu çok önemli. Bugünde o çıktıktan sonra özellikle Krunoslav Simon önemli liderlik gösterdi fakat Bojan olmadan Hırvatların bu turnuvada çok ileriye gidebileceğini düşünmüyorum. Takımın en büyük hücum ve skor silahı. Muhtemelen de kadrodaki en iyi oyuncu.

Slovenya tarafından bakacak olursak, bence onlar için bu turnuvada bu gruptan çıkmak başarı olacaktır. Ülkenin en büyük yıldızı Goran Dragic’in gelmediği bu turnuvada kardeşi Zoran’ın bu takımla yapabileceği şeyler çok sınırlı. Birkaç iyi Euroleague ve Eurocup oyuncusundan oluşan Slovenya takımı Zdovc önderliğinde yine de çok iyi mücadele eden bir takım görüntüsü veriyor ve en azından çeyrek final yapmaları çok büyük bir başarı olacaktır. Yarın Gürcistan maçını kazanmaları onların moral ve motivasyonu açısından çok önemli, elbette gruptan çıkma hesabı için de. Gürcistan’a karşı biraz ev sahibi ve seyirci avantajları olduğu da aşikar haliyle:

https://instagram.com/p/7RFS_jxsw3X-BwvXlHqw2VmbtMIOrzhsylGmU0/

D Grubu

Çek Cumhuriyeti 80-57 Estonya

Estonya turnuva öncesi de gösterildiği gibi muhtemelen turnuvanın en kötü takımı. Çıkıp ikinci gün ve devamında çılgınca bir şey yapmazsalar, bunun pek değişebileceğini de düşünmüyorum. Zaten açıkçası kadrolarında Kristijan Kangur dışında pek tanıdığım bir oyuncu yok ve kalite bakımından da turnuvanın en kötü takımlarından birisi.

Çek Cumhuriyeti ise benim bu gruptaki ikincilik için adayım, hatta biraz gaza geldim ve bugün Ukrayna karşısında bir hayli zorlanan Litvanya’yı dahi yenebilecek potansiyele sahip takım diye düşünüyorum. 🙂 Zaten kadrolarında Jan Vesely ve Tomas Satoransky gibi Avrupa’nın en üst seviyesinde, en iyi takımlarında oynayan elit seviyede bir uzun, bir de kısa varken; ihtiyaçları olan kanat oyuncu pozisyonuna da Avrupa’da iyi bir kariyeri bulunan, Eurocup ve Euroleague seviyelerinde bir oyuncu olan Blake Schilb’i devşirdiler ve onun da takıma çabuk uyum sağladığını görüyoruz.

Onların bu turnuvada ne kadar ileriye gidebileceğini, bu üçlü dışındaki oyunculardan ne kadar katkı alabilecekleri belirleyecek. Ve elbette Satoransky Estonya karşısında pek etkili değildi ve ona çok ihtiyaç/gerek de olmadı. Fakat o bu takımın en önemli oyuncularından birisi ve Çek Cumhuriyeti bu üç oyuncu etkili olduğunda elbette diğer oyuncuların da vereceği katkıyla turnuvanın sürpriz takımlarından birisi olabilir.

Belçika 67-78 Letonya ve Litvanya 69-68 Ukrayna

Son olarak bu iki maçı izleyemedim ve tekrarlarını da izlemeye enerjim pek kalmadı. 🙂

Şimdilik bu kadar… Yarın eğer en azından bugün izlediğim kadar maç izleyebilirsem yine böyle kapsamlı bir yazı yazabilirim. Kabul etmek gerekirse, EuroBasket çok keyifli ve bir o kadar da yorucu. Livebasketball.tv‘den üyelik almanızı da tavsiye ederim. Şu ana kadar sorun yaşamadım ve 15 TL bence bütün turnuva paketi için makul bir fiyat. Bütün maçları canlı ve tekrar (benim gibi deliyseniz) izleyebiliyorsunuz. Güzel bir araç.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler