HIRVATİSTAN
Hırvatistan, her turnuva öncesi olduğu gibi bu turnuva öncesi de çok iddialıydı. Bojan Bogdanovic, Ante Tomic, Dario Saric, Mario Hezonja, Krunoslav Simon gibi yıldızları düşününce iddialı olmamaları için bir sebep de yoktu açıkçası. Hem de grup maçlarını Zagreb’de oynayacakları için ekstra avantajları vardı. Evlerinde yakaladıkları havayla Fransa gidip, orada o rüzgarı devam ettirme şansına sahiplerdi. Ama Hırvatistan bu, bir kez daha beklentilerin altında, çok yıkıcı bir şekilde kaybetmeyi başardılar. Grupta Yunanistan’ın arkasında kalıp 16’da Çek Cumhuriyeti ile eşleştiler. O eşleşmenin favorisi doğal olarak kendileriydi. Krunoslav Simon’un sakatlığı önemli bir şanssızlıktı, bunu kabul ediyorum ancak öyle bir kaybettiler ki, tek sakatlığa, şanssızlığa ya da bir lanete bağlanmayacak kadar skandaldı. Çeklere 80-59 kaybederek evlerine döndüler. Koç Perasovic baş sorumlulardan biriydi, zaten görevi bıraktı, ama sadece ona yıkılabilecek bir şey değildi bu bence. Birçok dalda çok yetenekli sporcular yetiştirmelerine rağmen bir tanesinin bile baskı altında performans verememesi, incelenmesi, tez konusu olması gereken bir nokta. Kaybedilmeyecek maçı bile kaybederler. Yine kaybettiler. İyi kaybettiler. Yalnız temiz kaybettiler, öyle böyle değil.
YUNANİSTAN
Tek mağlubiyetini şampiyon İspanya’dan alan ve elenen Yunanistan hayal kırıklığı mıdır? Çeyrek finalde elenmek elbette topuyla, tüfeğiyle gelen bir Yunanistan için beklentilerin altında kalmak demektir. Ama daha çok oynadıkları basketbol beni hayal kırıklığına uğrattı. Burada fatura elbette Fotis Katsikaris’e çıkacak. “Sete sette zorlanan bir Yunanistan takımı” kelime öbeği bile okuyunca ne kadar eğreti duruyor değil mi? Lakin zorlandılar. İstatistiksel açıdan iyi görünse de Calathes ve Giannis’in aynı anda “dış oyuncu olarak” sahada kalması, Yunanistan hücumunu çok zorladı. Çünkü bu oyuncuların ikisi de şutuna güvenmeyen ve riske edilebilecek isimler. Genç Antetokounmpo’nun zaten set oynamak konusunda ciddi eksiklikleri de varken Katsikaris’in neşteri vurup bu sorunu çözmesini -ya da en azından çözmek için bir şeyleri değiştirmesini- beklerdim, yapmadı. Vassilis Spanoulis ve Nikos Zisis’e, milli takımdaki son maceralarında bir madalya yakışırdı, olmadı.
ALMANYA
Ölüm grubu diye nitelenen B Grubunun ev sahibi Almanya, iki NBA yıldızı Dirk Nowitzki ve Dennis Schröder’ın takımda olduğu bir ortamda gruptan çıkamadıysa, bu büyük bir hayal kırıklığıdır. Çok iyi bir kadroları olduğunu söylemek yanlış olur. Özellikle 2 ve 3 numara pozisyonlarında çok zayıf kaldılar. Yine de İzlanda ve Türkiye’yi altlarında tutmak için yeterliydi diye düşünüyorum. Başta Dirk Nowitzki’yi kullanma şekli olmak üzere Koç Chris Fleming’in sınıfta kaldığı düşüncesindeyim. Basketbol efsanesi Dirk Nowitzki de milli formasına bu hayal kırıklığıyla veda etti. Yine bardağın dolu tarafına bakmak zorunluluğu hissedersek, binlerce Alman taraftar, Nowitzki’ye son maçından sonra minnetlerini sunma şansı buldu. Bu da bir şeydir.
RUSYA
Evet, Rusya da çok iddialı bir kadroyla gelmedi ama Fransa, Polonya, Finlandiya, İsrail, Bosna Hersek’in olduğu grupta ilk 4 yapacak kadar kapasiteleri de yürekleri de vardı. Koçları Evgeny Pashutin’in kurbanı oldular. Yukarıda kendisinden biraz bahsetmiştim, tekrara olabildiğince az düşerek devam etmeye çalışacağım. Yaratıcısı bu kadar az olan bir aday kadrodan Dmitry Kulagin’i çıkarmak, Anton Ponkrashov’u tutmak gerçekten çok saçmaydı.
-Kulagin müthiş bir oyuncu mu?
+Değil
-Kulagin çok mu tecrübeli?
+Değil
-Kulagin babanın oğlu mu?
+Değil
Kulagin, ikili oyun üzerinden yaratıcılık getirebilen, oyuna yön verebilen, biraz da bire bir skor tehdidi olan bir şutör guard. Bu kadar.. Peki neden bu kadar takıldım? Takıldım çünkü bu takımın yaratıcısı yok. Khvostov, Nizhny Novgorod’da olduğu gibi yine elinden gelenin en iyisini yaptı ama kenara geldiği zaman sudan çıkmış balık gibi kaldılar. Anton Ponkrashov’un pozisyonuna göre uzun olmak dışında ne özelliği var da bu kadar tutuldu, gerçekten anlamış değilim. Guard devşirme yoluna da gitmediler. Çok ilginç…
İkincisi de pivot mevzusu… Rusya’nın asıl pivotları Timofey Mozgov ve Sasha Kaun turnuvaya gelmediler. Pateev ve Desyatnikov kadrodaki iki pivottu. Pashutin, her nedense grubun ilk üç maçında bu pivotlara hiç süre vermeyerek, Rusya’nın fişini elleriyle çekti.
-Pateev ve Desyatnikov çok mu iyi pivotlar?
+Değil
-Bu ikisi mücadeleleriyle takımın ruhani liderleri mi?
+Değil
-Çok mu iyi sırtı dönük oyunları var?
+Alakası yok
Bu ikisi, 2.13(Pateev) ve 2.21(Desyatnikov) boylarında, çember/boyalı alan savunma alışkanlıkları olan, yer kaplayan vasat pivotlar. Bu ikisi hiçbir şey yapmadan sadece sahada dursa bile penetre karşılamaları ve blok tehdidi yaratmalarıyla Rusya’yı inanılmaz rahatlatırdı. Keza hücum tarafında da pick and roll sonu alley oop opsiyonu olurdu ki Fransa ile Bosna maçlarında bol bol gördük. Zaten pivotlu oynamaya başladıkları iki maçta Fransa’yı son ana kadar zorladılar, Bosna’yı yendiler. Bunların dışında Sergey Monya’nın da hücum tarafında çok kötü olduğunu söyleyebiliriz. Ama bir saniye bile mücadeleden ödün vermediler, saygı duyulacak şekilde çırpındılar.