Carlos Arroyo’nun takımdan ayrıldığını açıklamasının ardından “Galatasaray saha içinde şöyle zorlanacak, böyle sıkıntılar yaşayacak” gibi teknik değerlendirmeler yapmanın hiçbir anlamı yok. Arroyo’nun takımdan ayrılma noktasına nasıl geldiği de düşünüldüğünde tartışma ancak Galatasaray Basketbol Şubesi’nin vizyonu üzerinden yapılır. Öyle de olmalıdır zaten. Bir organizasyonu maddi manevi ciddiyetten bu kadar uzak işletmenin Türkiye Basketbol Federasyonu nezdinde bir yaptırımı olmasa bile taraftar ve spor severler nezdinde bir yaptırımı ve değerlendirmesi muhakkak ki olmalıdır.
Ciddiyetsizliğin kol gezdiği bu süreci forma skandalına kadar götürmek mümkün olsa da önem verilmesi gereken Oktay Mahmuti’nin takımın başına getirildiği 2010/11 sezonu ve devamı itibariyle yapılanlardır. Nitekim uzun soluklu basketbol atağı 2010/11 sezonuyla birlikte başladı Galatasaray’da. Oktay Mahmuti’yi de Ergin Ataman’ı da Galatasaray’a koçluk yapmayı kabul ettiren bu ataklardır ancak görünmektedir ki yaz aylarında ve sezon ortalarında yapılan gösterişli transfer ve transfer dedikodularıyla sınırlı kalmıştır bu atak.
Bu süreçte sıklıkla yönetim dışı gelişen sakatlık haberleri de oldu. Ergin Ataman’ın sorunları, sakatlıkları yönetebilme ve bu problemleri takımın saha içi performansından defalarca soyutlayabildiğini gördük. Taktik-teknik yeteneklerinin yanında adam yönetimini ve pratik çözümler üretebilme söz konusu olduğunda bunu dünyada en iyi yapabilen koçlardan biri olduğunu ispatladı çok defa. Ama düzenli bir yapıyı nerelere getirebileceğine dair çok daha fazlasını görebilirdik, bu olmadı.
Tüm bu sakatlık haberlerinin yanında gazete başlıklarından, satırlarından ve köşelerinden Galatasaray yönetiminin oyuncu maaşlarını zamanında ödeyemediğine dair haberler de hiç eksik olmadı ve birikimli olarak aylar geçtikçe daha da saçaklandı bu sorun. Her oyuncunun adı yazıldı, çizildi. Antrenmanlara çıkılmadı, ihtarlar çekildi, bu ihtarlar yalan yanlış ikna kabiliyetinden uzak açıklamalarla geri alındı. Ancak Galatasaray yönetimi bu olaylar karşısında hep oyuncuları, medyayı suçlayıcı bir dil kullanarak sorunlar karşısında gözlerini kapalı tuttu, karşısındakinin gözlerini de kapalı sandı.
Bir kulübü yönetenlerin vizyonları veya değerleri hakkında konuşmaları dikkate şayan değildir. Karar izleyenindir, takip edenindir. Örneğin bugün Banvitspor ile Eskişehir Basket arasındaki vizyon farkını yönetici açıklamaları değil bu iki kulübün Beko Basketbol Ligi ve öncesinden itibaren izledikleri politika ve organizasyonlarını getirdikleri nokta gösterir. Herhangi bir Banvitspor yöneticisinin medyaya çıkıp kendilerini saatlerce övmesi Banvitspor hakkında yapılacak olumlu değerlendirmelerin nedenini oluşturmayacaktır.
Galatasaray cephesinde yönetimden, kulübün değerine ait ihtişamlı sözler duymak bir alışkanlık halini aldı. Oysa ki basında çıkan her haber, aylar geçtikçe saklanabilmesi imkansızlaşan gerçekler yöneticilerin sözlerini -kaçınılmaz olarak- değersiz kıldı. Gayet basit; bir takımın vizyonunu ilk olarak çalışanlarına sağladığı konfor gösterir. Standart oyunculara sağlanan yüksek konfor o takımın aynı düzey oyunculara sahip kulüpler arasında sivrilmesini sağlar. Çok iyi oyunculara sahip olan takımların bu oyuncularına verdiği konforun yüksekliği ise bu düzey içinde o takımın sivrilmesi sonucunu doğurur. Düzenin sekmeden işlediği Real Madrid, CSKA Moskova gibi takımlardan oyuncular almak Galatasaray adına bu konforun sağlanacağının başlıca teminatıydı zaten. Ama bu teminatın vadesi geçti artık.
Carlos Arroyo, Nathan Jawaii, Pops Mensah Bonsu, Malik Hairston, Jamont Gordon gibi oyuncularla taraftarlar sürekli şımartıldı ve bu şımartma hali alışkanlık halini alabildi. Alabildi çünkü takımın Euroleague’de playoff oynaması var olan sorunları dışarıya karşı yokmuş gibi yutturmayı çok daha kolay hale getirdi ve oyuncular açısından da kısmen çekilebilir kıldı bu sıkıntıları. Süreç Ergin Ataman’ın yönetimle oyuncular arasındaki maddi sıkıntıları idare etmek üzere istihdam edilmiş bir elemana dönüşmesine kadar uzandı.
Bu sezon, yıllardır süregelen birikimin bardaktan taştığı anı içinde barındırıyormuş demek ki. Galatasaray yönetiminin vurdumdumyaz tavırlarının da son noktasını oluşturuyor belki de. Defalarca oyuncularına maaşlarını zamanında ödememelerine ilişkin sorulara muhatap kalıp hep aynı klişeleri tekrarlayabildiler zira. Takımdaki en küçük rolü alan bir oyuncuya dahi parasını zamanında ödememenin savunulur bir tarafı yoktu. Galatasaray yönetimi ise takımın üzerine kurulduğu Furkan Aldemir-Carlos Arroyo ikilisinden Furkan’ın parasını alamaması nedeniyle takımdan ayrılması karşısında bile aynı idare tarzını değiştirmedi. Ergin Ataman’ın haklı isyanına ise karşılık “idari konularda konuşamaz” şeklinde geldi. Elde ne var? Takımın üzerine kurulduğu iki oyuncu da yok artık.
Arroyo’nun ayrılışı sonrasında takınılan tutumun yine farklı olmadığını ve çok hafif ifadeyle çelişkilerin sürdüğünü söylemek mümkün. Göktürk Ural’a atılan tokat sonrasında “Ergin Ataman’a ceza veremem” diyebilecek çaresizliğe düşen, buna rağmen hiç sıkılmadan Göktürk’ün Galatasaray kulübüyle iletişime geçmeden TBF’ye şikayette bulunmasını eleştiren bu anlayıştan hatasını kabul etmesini beklemek hiç kimsenin yapmaması gereken bir hatadır zaten. Nitekim yeni yönetimin basketbol takımının halihazırda içinde bulunduğu sıkıntılar ve zamanında ödenmeyen maaşlar için eski yönetimi suçlamak dışında hiçbir kozu yok elinde. Sanki Galatasaray’ı yönetme görevine talip olmak sadece futbol takımını çekip çevirmek ve arda kalan her türlü sorumluluktan azad olmakmış gibi.
Devam edelim. Galatasaray yönetim kurulu üyesi Ural Aküzüm ne diyor konuyla ilgili:
“Carlos Arroyo bizim için Ender Arslan, Sinan Güler, Kerem Gönlüm kadar değerli bir oyuncudur. Hepsi bizim için aynı değerde ve kimseye bir ayrıcalık yapmamamız gerekir.”
Konuyla ilgili NTV Spor’un haber metninden şu ifadeleri ise cımbızla çekip alıyorum:
“(…) Bunun üzerine Antrenör Ergin Ataman’dan konuyla ilgili rapor talep eden yönetim, hocanın ‘dengeler bozulmasın’ talimatı üzerine Carlos Arroyo’ya bu kez bir ayrıcalık tanımayacağını açıkladı.”
“(…) serbest kalma hakkını elde etmemesi için ödemeleri düzenli yapılan tek isim olan Carlos Arroyo, geçen sezon final serisinin yedinci maçına çıkmama kararı sonrasında eski başkan Ünal Aysal’ın sözünü verdiği şampiyonluk primini alan tek oyuncuydu. Kaptan Arroyo’nun bu imtiyazlara sahip olması, mali krizin büyümesiyle takımdaki diğer oyuncularla arasının açılmasına sebep oldu.”
Çok da üzerinde konuşulmaya gerek yok sanırım bu çelişkilerin. Ama şunun da farkında olmak gerekir. Galatasaray, Oktay Mahmuti ile yollarını ayırdığında bir taraftarların çok büyük kısmını ne küfür olayına ne de onları bu ayrılığın haklılığına inandırabilmişti. Bu olayı taraftar nezdinde kapatan yalnızca Ergin Ataman’ın gösterdiği başarıydı. Furkan Aldemir’in ayrılışında aklı selim düşünen kimse Furkan’ın haksız olduğunu söyleyememişti. Bu mevzuyu kapatan da onun yerine transfer edilen Patric Young’un performansı oldu. Arroyo’nun ayrılışının ardından da sakin kafayla düşünen hiç kimse Arroyo’nun takımı yüzüstü bıraktığına inanmayacaktır. Ama Galatasaray bu sefer diğer iki olayda olduğu kadar şanslı olmayabilir.
Yine de tüm bu yaşananlar sonrasında geleceğe dair bazı fikirlerin açık açık ortaya atılması lazım. Başarı her şart için ayrı değerlendirilmeli. Türk Telekom ile Galatasaray Liv Hospital’ı her açıdan farklı şartlarda değerlendirdiğimiz gibi Fenerbahçe Ülker ve Anadolu Efes de farklı şartlarda değerlendirilmelidir. Bu sebeptendir ki bu köşede Fenerbahçe Ülker’e veya Anadolu Efes’e karşı çok daha acımasız yorumlar olacak. Çünkü onların ortaya attığı vizyon ve izleyenlerden beklemelerini istedikleri başarıların çıtası çok daha yukarıda. Bu iki takım iyi bir oyuncu grubuna, iyi bir teknik ekibe yüksek düzeyde konfor sağlıyorlar.
Galatasaray yönetimi ise mevcut şartlar altında başarıyı Anadolu Efes ve Fenerbahçe Ülker ile aynı yoldan kazanamayacağını anladığı zaman bu tarz haberlerden kurtulacaktır. Şu anda yaşatmaya çalıştıkları düzen gerçeğe aykırı. Tekrar altını çizmek gerekir: CSKA Moskova, Real Madrid gibi takımlardan transfer yapan bir takımın -bu oyuncuların kim olduğunun bir önemi olmaksızın- oyuncularının maaşlarını zamanında ödeyemediklerine dair haberlerle gazete satırlarını doldurmaya hakkı yoktur. Zaten hiçbir sezon başlangıcında final four olasılığının taraftarın aklından bile geçmediği hesaba katıldığında Galatasaray yönetiminin vizyonunu bu gerçek doğrultusunda değiştirip farklı bir yol haritası çizmesi, en azından Galatasaray adının ağırlığı gibi bir avantaja sahip olacağı da göz önünde bulundurularak halihazırdaki şartlar göz önüne alarak Banvitspor benzeri -aynısı değil- bir yapılanmaya gitmesi şampiyonluk için de son derece gerçekçi ve üzerine olumlu eklemeler yapılabilecek bir plandır. Tarihi boyunca Euroleague’de yalnızca bir kez playoff oynayan bir takımın bundan sonra da playoff oynamaması bir başarısızlık da değildir aynı zamanda.
Öte yandan bu gerçekçi plan dahilinde Ergin Ataman’ın Galatasaray’da yerinin olmadığı da açıktır. Öyle ki Ergin Ataman’ın kariyerini getirdiği bu noktayı Galatasaray Liv Hospital’ın taşıması mümkün değildir.
Galatasaray’ın basketbol şubesinin başın basketbolu bilen yöneticiler geçmelidir genel kurula kadar sabrederiz inşallah ondan sonraki yönetim bu hataları tekrarlamaz ayrıca Galatasaray’ın ne efesten ne de FB Ülker den farkı yoktur hatırlatmak isterim ki 2 yıl önce Galatasaray taşıyodu bu ligi şimdi bir güçlü sponsor bulunurs merak etmeyin Galatasaray kaldığı yerden devam eder
Çok güzel ve açıklayıcı bir yazı olmuş.Ellerinize sağlık.