1997-98 sezonunda adım attığı profesyonel basketbol oyunculuğu kariyerine bugün Pınar Karşıyaka formasıyla üst düzeyde kıran kırana mücadele ederek devam eden İnanç Koç, son 10 yılda devasa bir sıçrama yaşayan Beko Basketbol Ligi’nin istikrar sembolü oyuncularından birisi. Yıllardır formasını giydiği her takımın en güvenilir oyuncularından birisi oldu. Çünkü hangi pozisyonda oynarsa oynasın, elinden gelen her şeyi parkeye vereceğini herkes biliyordu. Bugün aynı oyunu kaptanlık onuruyla beraber şehrinin takımı Pınar Karşıyaka için ortaya koyuyor.
“Benim Şehrim İzmir”
Şehrinin takımı Pınar Karşıyaka… İnanç Koç için İzmir bu kadar önemli. ‘Benim şehrim’ diyor İzmir için. Kariyeri Tuborg’da başladı, Pınar Karşıyaka’da devam ediyor. Türkiye’nin bir şehir ile özdeşleşen nadir oyuncularından.
“Anne tarafım İzmirli. Sevdiğim insanlar orada yaşıyor. İzmir’de yaşamak ve oynamak, hele ki Pınar Karşıyaka için oynamak benim için çok mutluluk verici bir deneyim. İzmir’den uzaktayken her şeyini özlüyorum. Havasını, suyunu, yaşam tarzını…”
İnanç Koç bu sene 6 senelik ayrılıktan sonra Pınar Karşıyaka’ya geri döndü. Geçtiğimiz sezon BBL’de Play-Off yarı finali ve EuroChallenge Kupası finali oynayan takım bu sezon İnanç Koç’un kaptanlığında Türkiye Kupası’nı kazandı. İnanç Koç İzmir’e döndüğünde Pınar Karşıyaka’yı değişmiş buldu, ama iyi yönde.
“Karşıyaka’daki ilk sezonumda yarı final oynamıştık. O dönem tohumlar atılmaya başlanmıştı. Son senemde yeni arena açılmıştı. Yavaş yavaş yönetim bazında kıpırdanmalar başlamıştı. Ayrı kaldığım 6 sene boyunca yönetimde bakış açısı olarak değişimler yaşanmış. İleri doğru hedefler, yükselen bir süreç ve Koç Ufuk Sarıca’nın gelmesiyle farklı yerlere oynama mantığı gelmiş. Bu seviyelere yükselen Pınar Karşıyaka’da tekrar forma giyme şansı bulmak çok güzel.”
İnanç Koç için yeniden Pınar Karşıyaka’da oynamaktan daha güzel bir şey varsa, o da bu takımla Türkiye Kupası kazanmak. Bu kupa Karşıyaka için bir ilk, İnanç Koç’un kariyeri açısından da önemli bir tepe noktası. Pınar Karşıyaka tarihinin ilk Türkiye Kupası’nı takımın kaptanı olarak kaldırmak… İnanç Koç için mükemmel bir an.
“Yıllarca emek verip çok çalışıyorsunuz. Bunun karşılığını ve maneviyatını tatmin etmek çok büyük bir duygu yoğunluğu. Hele ki bunu Pınar Karşıyaka için kazanmak benim için tarif edilemez. Aslında sezon başından beri biz bunu hep telaffuz ettik. “Üç kupadayız, birisini istiyoruz” dedik. Bu kafamızda olan bir hedefti. Çok mutluyum.”
Kaptan olmak için doğmuş
Pınar Karşıyaka gibi üst seviyede, güçlü bir taraftar grubunun önünde, her zaman karakterli yerli ve yabancı oyunculardan kadrosunu kuran bir takımın kaptanı olmak kolay değil. Ama altyapıdaki günlerinden beri adeta bu rol için yetiştirilen İnanç Koç’dan daha uygun bir aday kim olabilirdi bilemiyoruz.
“Bu, bana hem verilen bir görev, hem de kişisel yapımdan kaynaklanıyor. Altyapıda aldığım eğitimin bir parçası da buydu. Kaptanlık fazla mesai istiyor. Daha fazla sorumluluklar istiyor. Gençlerin gözü üzerinizde. Yabancılar size göre tutumlarını belirliyor. Ben de saha içi ve dışındaki yaşam tarzımla gençlere yardımcı olmaya ve takımı hedef doğrultusunda bir arada tutmaya çalışıyorum.”
İnanç Koç özel bir oyuncu ve bunda özel bir altyapı eğitimi almasının önemli rolü var. Özel bir oyuncu çünkü birkaç pozisyonu başarıyla oynayabilen nadir yerli basketbolculardan. İstatistik kağıdında boş kutucuk bırakmaması onun oyun karakterini yansıtıyor. İnanç Koç bunun altyapıda aldığı eğitime borçlu olduğunu belirtiyor.
“Altyapıda Mustafa Albere, Mustafa Karadeniz, İbrahim çok kaliteli farklı antrenörlerle çalıştım. Çok değişik oyun felsefeleri üzerine çalışıyor ve herkesin farklı pozisyonların düşünce yapısını kavramasını istiyorlardı. Bu da bana bir avantaj olarak geri döndü. Oyunun bu yönünde çok zevk alıyorum.”
Asıl pozisyonu olan 3 numara oynamaktan en keyif aldığı yer ama 4 numaranın da çok eğlenceli olduğunu itiraf ediyor.
Ufuk Sarıca bir koçtan daha fazlası
İnanç Koç, bugün koçluğunu yapan Ufuk Sarıca ile karşılıklı da oynadı. Hatta Sarıca’nın efsanevi Anadolu Efes kadrosu ile Koraç Kupası’nı kazandığı günleri izleyerek büyüdüğünü ekliyor Koç. Ufuk Sarıca onun için rakip takımdaki bir oyuncudan veya takımının koçundan çok daha fazlası. Ona basketbol oyuncusu olarak nasıl olması gerektiğini gösteren bir figür.
“Hepimizin gıptayla baktığı bir neslin gıptayla baktığı bir oyuncusu. Koçluğa geçişinden sonra basamakları hızla çıkışında oyunculuğunun avantajını kullanabiliyor. Bazen de oyuncular için dezavantaj. Her şeyi yaşadığı için oyuncuların kaytarmasını çok iyi seziyor. Oyuncuların gözünden durumlarını çok iyi görüyor ve seziyor. Avrupa basketbolu seviyesinde koçluk yapacağına inanıyorum.”
İnanç Koç henüz genç bir oyuncuyken Anadolu Efes’in Koraç Kupası zaferini hırsla izliyordu. Bu, 18 yıl önceydi. İnanç Koç uzun süredir Türkiye basketbolunun içinde ve ligin yaşadığı gelişime en yakından şahit olanlardan biri. Türkiye basketbolu o günlerden bu günlere çok değişti, gelişti. İnanç Koç’un bu değişimde hayatta kalmasının ve hatta güçlenerek çıkmasının sebeplerinden biri de, değişimi başlatan aktörlerden olması.
“Çok şey değişti. Oynanan basketbol bugün apayrı. 16-17 yaşlarında bu kadar temas basketbolu oynanmazdı. Biz genç oyuncular olarak eski oyunculara karşı teması arttırsak, bizi uyarırlardı. Şu anda hiçbir seviyede temassız basketbol kalmadı. İki yabancı vardı. Düşük tempo oynanıyordu. Yarı sahayı geçmek daha kolaydı. Altyapıdan iki oyuncu mecburiyeti vardı. A takımlar günde tek idman yapardı. Adım adım tesisleşme ve bütçe ile basketbol başka seviyelere yükseldi. Bazen eski maçlarımı izliyorum da sanki 50 yıl öncesinin maçlarını izliyorum.”
Amerikan futbolu ve deniz
İnanç Koç’u seneler boyunca en konsantre ve güvenilir oyunculardan olmasının nedenlerinden birisi de hayatının basketboldan ibaret olmaması. Saha dışında İnanç Koç basketboldan çok daha fazlası ve farklı hobilerle sporun rekabetinden uzaklaşması onu parkede daha konsantre bir sporcu yapıyor. Pek bilinmez ama İnanç Koç Amerikan futboluna çok meraklıdır ve her İzmirli gibi denize aşıktır. Bu aşkını da sörf ve yelken ile yaşar.
Amerikan futboluna olan ilgisini sormamıza çok şaşırıyor çünkü bu, gerçekten fazla dile getirdiği bir alışkanlığı değil. “Bu merak HBB yayın yaparken Amerikan futbolu maçlarını izlememle başladım. Farklı spor dallarını izlemeyi severim. İzledikçe kurallarını öğrenmek istedim. Yabancı oyuncularla da konuşup onlardan öğrendikçe yavaş yavaş merakım gelişti. Normal futbolu 90 dakika izleyemeyebilirim ama art arda iki Amerikan futbolu maçı izlerim. Çok severek izlediğim bir spor. Tuttuğum bir takım yok ama seyretmekten zevk aldığım takımlar var.”
Sörf tutkusuna yaklaşık 4-5 senedir ara vermek zorunda kalmış çünkü bir sporcu olarak ölü sezonda izlemesi gereken bir program var ve sörfün farklı kas gruplarını çalıştırması onu fedakârlık yapmak zorunda bırakmış. O da bu sürede yelkene daha fazla zaman ayırmış. Onu denizden ayırmak bu kadar zor işte. Sörf olmazsa yelken… Zaten kendisini ‘Deniz çocuğu’ olarak tanımlıyor.
İnanç Koç’un en çok zorlandığı soru ise kendisine 4 tane takım arkadaşı seçecek olsa, BBL’den nasıl bir kadro kuracağı oldu. Düşünmek için süre istedi ve sonunda bize yerli ve yabancılardan oluşan iki takım verdi:
Yerli kadroda kendisine takım arkadaşı olarak Mehmet Yağmur, Muratcan Güler, Kerem Gönlüm ve Mehmet Okur’un seçen Koç, yabancı seçimlerinde de tercihini atletik, skorer, keyifli bir takımdan yana kullandı: Marcus Slaughter, Jerry Holmen, Domercant, Bobby Dixon ve Chris Lofton.
Basketboldan sonra da basketbol
Basketbol sonrası hayat hakkında düşünüyor mu? 35 yaşında ve bunun kafasını artık daha fazla kurcaladığını düşünüyorduk. Yanılmışız. İnanç Koç geleceği planlayarak yaşamayı sevmiyor. Sadece basketbolun içinde kalmak istiyor.
“Ne yapacağımı önceden planlamıyorum. O anki şartlar neyi gerektirirse… Vücudum elverdikçe oynamak istiyorum. Basketbol sonrası hayat ile ilgili olarak ise en iyi iş, bildiğiniz iştir. 23 yılımı vermişim. Bu tecrübe ve birikim basketbolun içinde kalmamı gerektiriyor. Kafamda çok fazla şey var. O anki şartlar neyi gösterirse ona göre karar vermeye çalışacağım.”
Röportaj tbf.org’tan alıntıdır. Röportajı düzenleyen kişiler;
Röportaj: Seyda Can Yılmaz & Şansal Sina Kulabaş
Kamera: Kubilay Öztürk
Fotoğraflar: Ahmet Tokyay