“Zeljko Obradovic gitmiş” cümlesinin hissettirdikleri, bu toprakların tam tersi olan bir koçun hikâyesi | Köşe yazısı

“Zeljko Obradovic gitmiş.”

Dün gece yarısı eve dönerken telefonuma gelen mesaj buydu. Gözlerime inanmak istemedim. Her zamanki gibi dedikodulardan biri olduğunu düşündüğüm görüntü ekine basmayı reddettim bir süre. Gelen görüntü sarı lacivert bir zemindeydi yani bu demek oluyordu ki resmi bir açıklama yapılmıştı.

Haberi veren arkadaşıma ilk sorum şu oldu.

“Resmi mi?” Gelecek cevabı bekleyemeden açıklamayı okumaya başlamıştım. Ne yazık ki gerçekti. Herkes gibi bugünün geleceğini biliyordum. Birlikteliğin sonsuza kadar süreceğine dair bir romantiklik içine hiçbir zaman girmemiştim. Ama daha geçen hafta buradaydı kendisi. Tarihin gördüğü en başarılı basketbol koçu, tanıklık ettiğimiz belki de en karakterli spor adamı desteklediğim kulübün yöneticileriyle aynı masada devam kararı için gelmişti. Zaten son yedi yıldır burası onun eviydi, o masanın etrafına oturduysa devam etmek için, başlattığı kültürün devamı için hâlâ bir umut vardı.

EuroLeague (@EuroLeague)

Ne yazık ki yokmuş veya olan en son umut da o masanın etrafında kaybolmuş.

Çocukluğumu Fenerbahçe semtinde geçirdim ben. Spor aşığı bir babanın küçük kızı olarak tüm sporlara merakım vardı. Bahçede futbol oynar, babamın beni Fenerbahçe maçlarına götürmesini dilerdim. Rıdvan sahada hızlandıkça benim de heyecanım yükselir, Aykut gol atınca dünyalar benim olurdu. Evet 80’lerin ortasından bahsediyorum. Neyi neden sevdiğimi anlamlandırabilecek yaşlarda değildim. Bu sevginin temeli adını tuttuğum takıma veren semtim de olabilirdi, fanatik sayılabilecek babam da. Ne önemi vardı ki? Hissettiğim heyecan ve mutluluk bana yeter de artardı.

Yaşım ilerledikçe destek verdiğim takımım da içimde ki sevgim de hiç değişmedi ama ülkemdeki spor kültürüne dair her şey kötüye gitti. Ben artık o çok sevdiğim Fenerbahçe stadından korkar olmuş, maç günleri şehrin hiçbir stadının yanından geçmek dahi istememiştim. Hissettiğim şey benim için artık çok netti, korkuyordum. Statta başıma gelebileceklerden, maç arası yerimden kalkmaktan, maç çıkışı ezilme ihtimalimden veya genç bir kız olarak bu ülkenin sokaklarında başıma ne gelebilecekse hepsinden.

Yıllar geçtikçe yaşadığım sınırlarda kabul gören tek spor dalı olan futbol saha içinde de dışında da vasatlığın pençesinden kurtulamamış, kavganın, gürültünün ve bayağılığın yuvası olmuştu. Saha içinde kendine hayran bırakan sporcuların saha dışı karakterlerini gördükçe futbola olan sevgim ve spora olan heyecanım da yavaş yavaş kaybolup gitmişti.

TrendBasket/Barış Cevahir

Spora dair bildiğim, inandığım, keyif aldığım her şeyi kaybetmiştim.

Ta ki Obradovic’li Fenerbahçe’nin parke içinde ve dışında herkesin saygı duyduğu bir takıma dönüştüğünü görene kadar…

Obradovic’in Fenerbahçesi’nde özenle seçilmiş her bir sporcunun eşsiz karakterine hayran olana kadar…

Ülker Arena’nın merdivenlerini güvenle ve heyecanla koşarak çıkana kadar…

Bu topraklar belki sayısız spor efsanesini ağırladı. Pek çok muhteşem sporcunun evi oldu. Her branşta mükemmel karakterleri misafir etti ama kimse Obradovic gibi bu ülkeye, kulübe, şubeye, sporcularına, taraftarlarına, hatta taraftarı olmayan izleyicilere bile bu şekilde etki etmedi. Onun parkedeki başarısı tartışılmaz ancak ülkenin spor kültürüne etkisi de bir o kadar inkâr edilemez oldu.

Obradovic nasıl sıradan bir spor adamı değilse onun vizyonunun ve hayat felsefesinin etrafında her sene inşa olan takım da bir basket takımından öteydi.

Yılların alt sıra gediklisi olan Fenerbahçe basketbol takımı, onun basketbol dehası ve kurmakta ısrar ettiği takım kimyası sayesinde Avrupa’nın elitleri arasına girdi.

Maç sırasında aniden aldığı kararlarla rakibin bozduğu karakterine şahit olurken ona olan hayranlığımızı gizleyemedik. Nitekim kazansa da kaybetse de saygı duyduğu rakibiyle ilgili sportmence yaptığı konuşmalar hepsinden kıymetliydi. Hepsinden hayat dersi çıkardık.

Birçok teknik adamın aksine işler kötü giderken tüm sorumluluğu almasına şaşırdık zira bildiğimiz, bize öğretilen bambaşkaydı. Sorumluluğu hakemlere, çalınan yanlış düdüklere ve asla oyuncularına atmadı.

Fenerbahçe Basketbol (@FBBasketbol)

Kendi adına yapılan tezahüratları asla kabul etmedi. Takım arkadaşlarını gösterdiğinde bu kadar başarıya rağmen alçak gönüllüğün de mümkün olabileceğini gösterdi hepimize. Sıralaması ne olursa olsun her rakibe karşı sonuna kadar saygının gerekliliğini öğretti. Kaç sayıyla önde olursanız olun küçücük hataların bile hayati önem taşıdığını, küçükken çözmenin gerekliliğini onunla fark ettik. Hataları boş vermedi, sorunları görmezden gelmedi ve yüzleşmekten kaçmadı. Kısacası bu topraklardaki her şeyin tersiydi, yani olması gerektiği gibiydi. Özetle bu ülkenin gördüğü en harika spor adamıydı Zeljko Obradovic.

Peki bu ülkenin gördüğü tarihin en başarılı basketbol koçunu nasıl elimizde tutamamıştık? Ne olmuştu da o masadan imza atmadan kalkmıştı? Tek bir neden olmadığına inanıyorum. Ne tek başına bütçeydi bunun sorumlusu ne de şubenin kulüp nezdinde gördüğü ilgi. Hepsi önemliydi.

Keşke bu yedi yıla farklı açılardan bakıp bambaşka bir vizyonla hareket edebilseydik.

Keşke yapılan her açıklamada konu basketbol şubesinin bütçe dengesizliğine gelmeseydi. Obradovic’in inşa ettiği kültürün devamlılığı için proje ekipleri çoktan kurulmuş olsaydı. NBA takımlarından bile daha fazla etkileşime sahip bu şubenin gelir kaynakları için geleneksel yöntemlerin dışına çıkılsaydı. Keşke koçun daima kalmasını dileyip kurduğu kadronun sonuçlarının iyi olmadığını da peşine takmasaydık.

Geçmişe ait bolca keşkelerle geleceğe bir sürü endişe taşıyorum şu anda. Obradovic sayesinde hayatımın en keyifli yedi senesini geçirmenin mutluluğunu hatırlamaya çalışıyorum bir yandan. Bu ayrıcalığı yaşamış olmanın keyfi bir yanda kaybetmiş olmanın hüznü diğer yanda takımımın sıradan bir basketbol takımına dönüşmemesini umuyorum.

1 Yorum

  1. Sayın Ekincinin her kelimesine harfiyen katılıyorum.Son derece güzel bir yorum.Obradoviç’in yarattığı basketbol kültürü Türk basketboluna kulüpler düzeyinde çok şey kattı.Bunları sayın ekinci belirtmiş.Fenerbahçe yönetimi bence bir konsantrasyon zafiyeti gösterdi.Futbola odaklanması onları bu değerli hocadan uzaklaştırdı.Sadece bütçeye odaklandılar.Koç zaten bütçenin düşeceği sinyalini almıştı,Gerardini ile birlikte buna göre çalışmasını yapmıştı.Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak diye bir söz vardır.Obradoviç ve ekibi giderse kadro ne olur? ve taraftar,sponsor bazlı gelirler ne olur? inşallah bunların analizi iyi yapılmıştır.!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler