Yugoslavya’da bir profesör | ‘Aca’ Nikolić

1950’li yıllarda koçluk yapmaya başlamış isimlerin en mükemmel yanı, kendilerini eğitebilme kapasiteleri. Birçok kitabın arasında, televizyonun olmadığı – internet ve videoları belirtmeye gerek bile yok – bir dünyada, kendi hatalarından ders çıkarmak ve önsezileriyle bir şeyler üretmek zorundaydılar. Daha önce hakkında yazdığım Aleksandar Gomelsky, Ranko Zeravica ve Pedro Ferrandiz için durum hep aynıydı. Şimdi ise Yugoslav basketbolunun babası olarak kabul edilen Alaksandar Nikolic ile devam ediyorum.

Onunla birkaç sene arkadaş olduğum ve kendisiyle birden fazla sayıda röportaj yapabildiğim için oldukça şanslıyım – tüm bu zaman boyunca takma adını sonuna kadar hak ettiğini gösteriyordu, ”The Professor”. Herkes onu, kendisini %100 tanımlayan takma adıyla tanıyor. Bu isim fiziksel eğitim konusunda okuldaki pozisyonundan dolayı gelse de gerçek şu ki Nikolic, sadece öğrencileri için değil herkes için bir basketbol profesörüydü. Kurduğu her cümle derin bir spor bilgisi içeriyordu.

Arkadaşları için her zaman, Aleksandar adının klasikleşmiş kısaltması haline gelen “Aca” oldu. Nikolic 28 Ekim 1924’te Sarajevo’da dünyaya geldi. Ardından ailesiyle beraber Belgrad’a yerleşmesi, genç Aca’nın gelecekteki kariyeri için önemli bir dönüm noktası oldu. II. Dünya Savaşı’ndaki Alman işgali sırasında basketbol oynamaya başlayıp, savaştan sonra Yugoslavya ile uluslararası bir oyuncu oldu. Boyunun kısalığı sebebiyle, 1.65 metre, oyun kurucu mevkiinde oynuyordu. Bir keresinde bana, 22 Eylül 1946 tarihinde Bükreş’te, Romanya’ya karşı Yugoslavya tarihinin ilk yenilgisini aldıkları maçın ardından, yenilgiden dolayı suçlanan ismin kendisi olduğunu söyledi. Mücadele 27-30 bitmiş ve Nikolic maçın son dakikalarında 2 top kaybı yapmış, bir kez de kolay bir pozisyonda sayı üretememişti.

1945-1947 tarihleri arasında Partizan, 1947-1949 arasında Crvena Zvezda, 1950-1951 arasında da Zeleznicar Belgrade ve BSK Belgrade formaları giydi. Oynamaya ilk başladığı günden itibaren ise koç olmak için hep büyük bir ilgisi vardı. 1953 yılında, Moskova’daki EuroBasket’ten sonra, milli takımın başına getirildi ve Rio’daki 1954 Dünya Şampiyonası’nda takımının başında ilk resmi maçına çıktı. 1966 yılına kadar görevine devam eden Nikolic yönetiminde Yugoslavya tarihinin ilk madalyalarını kazandı: 1961’de Belgrad’daki EuroBasket’te gümüş madalya ve iki yıl sonra Polonya’da bronz madalya.

Nikolic ile olan görüşmelerimden çıkardığım, tüm genç koçların bilmesi gerektiğini düşündüğüm bazı notlarım var:

  • Sayı atmak için öncelikle topu çalmanız gerekir.
  • Galibiyeti oyuncular hak eder, mağlubiyet ise koçun üstüne atılan bir suçtur.
  • Sadece hücum ya da savunma yapan hiçbir oyuncu yoktur.
  • Sadece takım inşa etmemelisiniz, oyuncuları da inşa etmelisiniz.
  • Kazanan en çok sayıyı atan takım değil aynı zamanda en az sayıyı yiyen takımdır.
  • Eğer mümkünse 50 sayı farkla kazanmalısınız ama rakibinizi asla aşağılamamalısınız.
  • Takımdaki genç oyuncunuz çekişmeli giden bir maçta şans bulmalı, 20 sayı farkla önde olduğunuz bir maçta değil.
  • Bir koç oyuncularından bir şeyler öğrenir.
  • Basketbol teknikleri oyuncular tarafından üretilir, koçlar tarafından değil.
  • Hatalarını düzeltmeyi bıraktığımda artık sana olan inancım kalmamıştır.

Bir tanesine ise vurgu yapmak istiyorum: “Kazanan en çok sayıyı atan takım değil aynı zamanda en az sayıyı yiyen takımdır.” sözü felsefesini mükemmel bir şekilde açıklıyor: savunma her şeyden önce gelir. Bir takımın potansiyelinin savunmasındaki yırtıcılığa dayandığına inanıyordu. Çalıştırdığı bütün takımların karakterinde savunma ön planda olsa da aynı zamanda güvenebileceği birçok iyi oyuncusu da vardı. Bunun yanında yıldız oyunculara koçluk yapabildiği için de şanslıydı. Bazı antrenmanlarda oyuncuları, yeteneklerini ve reaksiyon hızlarını geliştirebilmek için iki topla birden oynatırdı. Antrenmanın başında oyuncularının zinde olmalarını istediği için fiziksel çalışmaları antrenmanın son kısmında yaptırırdı. Bu çalışma tarzını kendi geliştirdikten sonra Birleşik Devletler’de de doğruluğunu onaylattı.

2-Aca-Nikolic-kao-trener-Vareze

1964 Tokyo’daki hata

Nikolic Yugoslavya’ya iki EuroBasket madalyası kazandırdıktan ve 1960 Roma Olimpiyatları’nda ülkesine altıncılığı getirdikten sonra Yugoslav Federasyonu 1963 senesinde, kendini daha da geliştirmesi adına Nikolic’i altı aylığına Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderdi. Bu yolculuk Nikolic’in kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu. Amerika’da ”yeni bir basketbol” keşfetti ve bundan çok şey öğrendi fakat oyuncuların alışkanlıklarını düşünerek, yeni öğrendiği her şeyi bir anda adapte etmemeye karar verdi. Nihayetinde, yeni öğrendiklerini uygulama isteği daha ağır bastı ve özellikle zone press ve oyuncuların vücutlarını daha çok kullanmaları gibi değişiklikleri uygulamaya başladı.

Milli takım kariyeri bir yana Aca, 1960’lı yıllarda OKK Belgrade’yi çalıştırıp 1962 yılında Yugoslav Kupası’nı, 1963 yılında da lig şampiyonluğunu kazandı. Kadrosu Radivoj Korac, Trajko Rajkovic, Miodrag Nikolic ve Slobodan Gordic gibi milli oyunculardan oluşan takımı tek kelimeyle mükemmeldi.

1965 yılındaki EuroBasket’te kazandığı gümüş madalyanın ardından, milli takımı asistanı Ranko Zeravica’ya devrederek görevden ayrıldı ve İtalya’ya gitti. İtalya’daki ilk durağı Petrarca Padova’da ligi 16-6’lık bir galibiyet oranıyla (iç sahada 10-1) iki İtalyan devi Simenthal Milano ve Ignis Varese’nin ardından 3. sırada tamamladılar. Takımın yıldız ismi Amerikalı Doug Moe da sezonu toplamda 674, maç başına 30.6 sayıyla sayı kralı olarak tamamladı. Koçlar normalde ”Takımdaki en iyi oyuncunuz kim?” şeklindeki sorulara cevap vermezler ancak aynı soruyu Profesör’e sorduğumda cevabı tereddütsüzdü: ”Doug Moe”.

Aslında Amerikalı oyuncu İtalya’ya Milan kadrosuna katılmak için gelmiş ancak Milan’daki bazı isimler tarafından yeterli olmadığına karar verilmişti. Sonuç olarak Moe’nun Padova’da yaptıkları ortada. Profesör Nikolic, yıldız oyuncusunu mükemmel bir şutör (her antrenmanda en az 300 şut denerdi), mükemmel bir ribauntçu ve oyunu okuma yeteneği üst seviyede olan bir oyuncu olarak tanımlıyordu. İkinci sene ise Padova ligi 10. sırada tamamlarken Moe da maç başına 24.8 sayıyla en skorer 2. isim oluyordu.

1969 yılında Avrupa basketboluna hükmetmek gibi bir projesi olan Varese, Nikolic’i göreve getirdi. İtalya Ligi sona erdiğinde Varese 20 galibiyet 2 mağlubiyetle şampiyonluğunu ilan etmiş, takımın Meksikalı skoreri Manuel Raga da sayı krallığında kendisine, maç başına 25.4 sayıyla, 2. sırada yer bulmuştu. Kadrodaki diğer oyuncular Ottorino Flaborea, Aldo Ossola, Dino Meneghin, Antonio Bulgheroni ve Edoardo Rusconi ile birlikte takım olarak maç başına 87.0 sayı ortalaması tutturmayı başardılar.

Büyük Avrupa hedefi de sonraki sezon başarıya ulaştı. Varese, Fin takımı Tapion Honka’yı elemeyi başardı ve çeyrek finalin B Grubu’nu CSKA Moskova’nın ardından 2. sırada tamamladı. 11 Mart 1970’te deplasmanda Madrid’i 86-90 yenmeyi başaran Varese, İtalya’daki ikinci maçı da 108-73 kazanarak finale yükseldi.

Finalde Varese’yi bekleyen rakip ise son şampiyon CSKA Moskova’ydı. Rus ekibi bir önceki sene Barcelona’da, Real Madrid’i destansı bir 50 dakika sonunda 103-99 yenmeyi başarmıştı. Grupta oynadıkları iki maçta da iki ekip birer galibiyet alabilmişti ancak 9 Nisan’da Sarajevo’da oynanan finalde eşitlik bozuldu ve yeni şampiyonun adı belli oldu. Meneghin’in 20, Raga’nın 19 sayıyla skor yükünü çektiği maçta Varese, CSKA Moskova’yı 79-74 yenmeyi başardı. Bu şampiyonluk, İtalya adına Milan’ın 1966’daki şampiyonluğunun ardından gelen ikinci başarıydı.

1973-1974 sezonları için Nikolic bir kez daha Yugoslavya’ya dönüp Crvena Zvezda’nın başına geçti. Geleneği sürdürerek, Udine’de Spartak Brno’yu muhteşem üçlü Dragan Kapicic(23 sayı), Zoran Slavcnic(20 sayı) ve Ljubodrag Simonovic(19 sayı)’in performanslarıyla 86-75 yenip, Kupa Galipleri Kupası’nı kazanmayı başardı.

Sonraki iki seneyi Fortitudo Bologna ile geçiren Nikolic, 1976-77 yıllarında Yugoslavya benchine geri döndü. Milli takımın başındaki ilk görevi süresince birden fazla madalya kazansa da altın madalyaya ulaşmayı başaramayan Nikolic, iki yıllık dönemde iki altın madalya kazanmayı başardı, 1977 EuroBasket ve 1978 Dünya Şampiyonası.

460_aleksandar-nikolic_gallery

Sonraki hamlesi ise herkesi şaşırttı. Dünya Şampiyonu bir antrenör olmasının hemen ardından Cacak’a giderek Borac’ı çalıştırmaya karar verdi. Cacak, Radmilo Misovic ve Dragan Kicanovic gibi yerel yıldızların olduğu bir şehirdi ancak takım, benchinde Nikolic gibi bir ismin olmasını bekleyeceğiniz bir seviyede değildi.  Takımını Koraç Kupası’na sokmaya çalıştı ve Zeljko Obradovic adında genç bir oyun kurucuyu keşfetti.

Borac’ın ardından İtalya’ya geri dönüp Virtus, Venezia, Scavolini ve Udine’yi çalıştırdıktan sonra, 80’lerin ortalarında koçluğa veda etti ancak basketboldan tam olarak asla kopmadı. Ardında ise birçok etkileyici başarı bıraktı:

1970-1973 yılları arasında Varese ile 3 Avrupa şampiyonluğu, 3 İtalya Ligi şampiyonluğu ve 2 Kıtalararası Kupa. 1962’de Yugoslav Milli Takımı ile şampiyonluk, 1963’te OKK Belgrade ile lig şampiyonluğu, 1977’de yine milli takımla EuroBasket şampiyonluğu, 1961 ve 1965’te final ve 1963’te üçüncülük. Bir de 1963 Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalya.

Birinci sınıf danışman

Nikolic’in danışmanlığından, ilk olarak 80’lerin ortalarında Bogdan Tanjevic’in yararlandığına inanılsa da aslında Nikolic, bu görevi Partizan için daha önce yapmıştı. Takımın 1983 senesindeki İtalya turu sırasında genç koç Dorislav Dzakovic, Profesör’ün danışmanlığından yararlandı. Zeljko Obradovic, hala Cacak oyuncusuyken bu tur için Partizan’a kiralandı. 38 dakika oyunda kalıp 2 sayı üreten genç Obradovic, bu maçın sonunda hayal kırıklığına uğramış bir haldeydi ancak Nikolic onu tebrik etti ve takımın en iyi oyuncusu olduğunu söyledi. Obradovic düşüncelerini:

”O gün, bir oyun kurucu için maçta ne kadar sayı attığının hiç önemli olmadığını öğrendim.” diyerek açıklıyor.

Milan’da Tanjevic ile birlikte çalıştıktan sonra Nikolic, Boza Maljkovic’in Jugoplastika’da genç yeteneklerle çalışırken kendisine yardım etmesi yönündeki davetini kabul etti. Sonuç çok bilindik, 1989’dan 1991’e üst üste üç yıl, Avrupa’nın bir numaralı takımı olmayı başardılar. Nikolic’in kapısını çalan sonraki isim ise koçluk kariyerinin ilk deneyimini 1991-92 sezonunda Partizan’ın başında yaşayan Obradovic oldu. Sonuç? 1992’de İstanbul’daki finalde kupayı kaldıran takım Partizan’dı.

Karamsar olduğu düşünülse de aslında öyle değildi. Yanlış karamsarlık ve oyuncularına yaptığı eleştiriler, oyuncularını motive etmek için kullandığı bir yöntemdi. Sıradanlıkla asla ilgilenmezdi ve neredeyse mükemmeliyetçi bir yapısı vardı. Bunun yanında da yetenekli oyuncuları disiplinle birleştirmekte tam bir uzmandı. Antrenmanlarda oyuncularıyla arasındaki mesafeyi her zaman korusa da özel hayatında birkaçıyla kart oynamışlığı bile vardır.

1998’de Springfield’da Basketball Hall of Fame’e dahil edildi. 2007 yılında FIBA Hall of Fame seçilerek FIBA tarafından da aynı onura layık görülse de bu, 12 Mart 2000’deki ölümünden tam 7 yıl sonra gerçekleşti. Cenaze töreninde, Maljkovic kendisini Sırp basketbolunun piskoposu olarak adlandırdı. Tıpkı geçtiğimiz ay vefat eden Yugoslav milli takımındaki mirasçısı Zeravica gibi Belgrad’daki ”Alley of the Greats”e defnedildi.


  • Vladimir Stankovic’in bu yazısı THY Euroleague resmi web adresinden alınıp, İngilizce aslına uygun olarak Türkçe’ye çevrilmiştir.
  • İçeriğin Twitter paylaşımında kullanılan görsel THY Euroleague organizasyonunun kurumsal Twitter hesabı üzerinden temin edilmiştir. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler