Çevrenizde elbet vardır. Ben de onlardan biriyim. Basketbolu seven ancak konu NBA’e geldi mi küçük bir şerh koyanlardan bahsediyorum. Süperstarların diyarındaki basketbola da hayranlığını gizlemeyen ancak konuşmanın sonunda hep, “Ben Avrupa basketbolunu daha çok seviyorum abi ya” diyenler. Tabi ki birinin bu kararı vermesinde ya da daha doğru bir ifade kullanırsam bu beğeni tercihinde etken olan çeşitli faktörler olabilir. Ben ise bir örnek üzerinden kendiminkini anlatacağım.
NBA’in açılımı “National Basketball Association” yani yaklaşık bir çeviriyle “Ulusal Basketbol Ligi”. Dünya üzerindeki en iyi oyuncuları barındırdığı su götürmez ki zaten niyetim bunu tartışmak değil. Sorun, her ne kadar son yıllarda bu titr tartışılsa da NBA şampiyonlarına “Dünya şampiyonu” denmesi. (Bu sadece basketbolda değil Amerika’daki diğer spor dallarında da yapılıyor ama şu an basketbol ile sınırlı kalalım.) Her ne kadar farklı ülkelerden sporcular barındırsa da sonuçta ulusal bir ligi kazanan takımın sadece gezegenin diğer takımlarından daha üstün olduğu kabulune dayanarak kendisine verdiği “Dünya Şampiyonu” unvanı sizce de en hafif tabirle kibirli değil mi? Hem de her maçtan önce milli marş okunan bir ligde.
1986 yılına kadar “World Championship Series” NBA Final serisinin resmi adıydı. 1987’den sonra ise “NBA Finals” olarak adlandırılmaya başlandı [1]. Ancak gerek medya gerekse takımlar “Dünya Şampiyonası” deyimini kullanmaya ve NBA şampiyonunu Dünya’nın en iyi takımı ilan etmeye devam ettiler. Tabi burada bana soracaksınız: E değil mi? Size cevabım olabilir ama değil. Miami Heat son Euroleague şampiyonu Olympiakos’u gerekirse 100 maçın 100’ünde de yenebilir. Ancak o maç oynanmadan bunu deklare edemez. Eğer bu maç oynanmıyorsa o “Dünya şampiyonu” unvanı Amerika dışındaki ülkelerde oynanan basketbolu yok sayıyor demektir. Sene 1950 olmadığına göre, Dünya daha global, Fransız bir oyun kurucu, Alman bir forvet Finaller MVP’si seçilebildiğine göre artık bu isimlendirme cahiliyetle savunulamayacak bir kibir sembolü haline gelebilir çoğu insana.
Zach Lowe’ın da bir yazısında belirttiği üzere, takımlar salonun tavanına çektikleri şampiyonluk bayraklarında farklı ifadeler kullanabiliyor [2]. Örneğin San Antonio “NBA Champions” ifadesini kullanırken, Lakers ve Boston “World Champions” kullanmayı tercih ediyor. Chicago ise ortayolcu takılıyor: “NBA World Champions”. Gregg Popovich’in de aynı yazıda ulaşılabilecek konuyla ilgili zamanında yaptığı bir açıklama var. Direk ilintili olduğundan buraya da yapıştırmakta bir beis görmüyorum.
“Arrogant, don’t you think?” he said. “We were never world champions – NBA champions. Don’t remember playing anybody from another country and declaring victory in the world. ‘NBA champions’ is accurate, and what else do you want to be besides accurate and truthful in what you do? ‘World champions,’ it sends the wrong message. I don’t know if it’s a marketing thing, stubbornness, arrogance, or hubris. I was very thrilled to be a part of an NBA championship team.”
Uzun lafın kısası Dünya şampiyonu ifadesi bana ligin temellendiği “show business” halini hatırlatıyor. İmajların ve markaların egemen olduğu, oyuncuların süper yıldız aktörlere, basketbol sahasının bir sahneye dönüşmesini izliyorum ve bundan keyif alamıyorum. Git-geller içinde keyif almaya çabalarken bu ifade gökten iniyor ve bana kibirin, benbilirimciliğin bu şov ile hep iç içe olduğu, basit bir çıktıdan ziyade bizzat bu yapının harcı olduğunu tekrar hatırlatıyor. İşte o yüzden görece daha amatör bir basketbol formunu NBA’den daha çok seviyorum. Profesyonellik onu da kirletene kadar.
—
Okan Yılmaz
@afkaramazov
—
[1] Bilmemekle beraber bu değişimin bir politik doğruculuk hamlesinden ziyade marka oluşturma amacıyla yapıldığını düşünüyorum. Bu konuda daha geniş bilgisi olan biri bana bir kaynak sunabilirse elbette müteşekkir olurum.
[2] http://celticshub.com/2009/12/04/my-girlfriend-loves-gregg-popovich-and-she-doesnt-even-know-it/