Sokakta durum aşağı yukarı böyle. Amatör salon basketboluna gelecek olursak durum daha da iyi. İlk günlerde iklime alışamama ve yılların getirdiği salon basketbolu alışkanlığıyla hemen bir takım aramaya başlamıştım. Şansıma Tıp Fakültesi’nin, Fakülteler Arası Lig’de yarıştığı bir takımı varmış. Hemen iletişime geçip, deneme antrenmanına gittim. Biraz ısındıktan sonra smaç yapınca hemen aldılar tabii. Bir aylık antrenman döneminden sonra lig ile birlikte gariplikler başladı. Her ne kadar salonlar klimalı da olsa yetmiyor. Bu nedenle resmi maçlar bile çeyrek başına en fazla yedişer dakika dört çeyrek ya da onar dakikadan iki çeyrekti. Antrenmanlarda set oyunları çalışmış olsak da oyun tamamen hız üzerine kuruluydu. Tıp Fakültesi takımı diğerlerine göre biraz zayıftı fiziksel olarak. Ayrıca üniversitenin kuruluşundan beri hiç şampiyon olamamışlar. Ancak katıldığım sene bir ilki yaşayıp, 110 yıl sonra ilk defa şampiyon olduk.
Okul dışında ise şehrin dört bir yanında basketbol okulları ve kulüpler var. Hatta kendi aralarında sürekli turnuvalar düzenliyorlar. Yani gelmeden önceki kafamdaki bütün olumsuzluklar kalkmıştı çoktan.