Yüksek bütçeli takımlarla asla rekabet edemeyeceklerini söyleyen Markovic, elindekiyle yetinmeyi açıklıyor. Ona göre bazı durumlar durumlar Türkiye için bir dezavantaj.
“Anadolu Efes ve Fenerbahçe’nin bütçelerintin yüksek olması çok normal çünkü EuroLeague’de rekabet ediyorlar. EuroLeague’de rekabet edebilmek için fazla sayıda yabancı oyuncuları olmalı, yüksek bütçeleri olmalı. Eğer finansal olarak durumları imkan veriyorsa yüksek bütçelere sahip olmaları çok normal çünkü Real Madrid, CSKA, Barcelona gibi bütçeleri 30-40 milyonları bulan takımlarla rekabet halindeler. Biz böyle bir yarışın içine giremeyiz tabii ki. Ne derler bilirsiniz: “Para mutluluğu satın alamaz.” Bazen iki-üç milyonlar, altı-yedi milyonluk takımlardan daha iyi bir takım yaratabilirsiniz. Takımınızdan, anlaşma sağladığınız oyunculardan ne istediğinizi, ne beklediğinizi bilmeniz gerekiyor. 150 binlik oyuncuyla 350 binlik oyuncu arasında çok küçük farklar olduğuna inanıyorum. Eğer seçimizi doğru yaparsanız, doğru yerlerde ararsanız, farklı liglerde, hak ettiği değeri görmemiş ve işini iyi yapan hatta daha yüksek ödemeler aldığını düşündüğünüz oyuncular bulabilirsiniz. Tabii ki yüksek bir bütçe çok önemli. Herkes yüksek bir bütçesi olsun ki rahat rahat para harcayabilsin ister. Ama ben bunun yeterince rekabetçi, tutkulu bir takım kurmak için bir engel olduğunu düşünmüyorum. Herkes istekli olmalı ve ellerindeki parayı harcamalı. Ana nokta bu. Elinizde olmayan parayı harcamayın. Gaziantep’in mesela hem orada olduğum süreçte hem de öncesinden bildiğim kadarıyla hiç borcu yok. Genel sponsorla sorun yaşadıkları bir sene hariç hiç de olmadı. Ellerinde iki milyon varken dört milyonluk takımlar kurmuyorlar bazı diğer takımların yaptığı gibi. Bu çok büyük bir problem çünkü iki sene önce konuşuyorduk ve herkes Türkiye’nin Avrupa’daki en iyi lig olduğunu söylüyordu. Eğer İspanya ile beraber bu seviyede kalmak isteniyorsa ödemelerini yapmayan kulüpler bu ligin bir parçası olmamalı çünkü bu Türk basketboluna, oyunculara, Türk basketbolunun imajına çok zarar veriyor. Dediğim gibi önemli olan bu. Bir milyonunuz mu var? O zaman bir milyonla bir takım kurmayı deneyin, rekabetçi olmaya çalışın. Eğer ikinci lige düşerseniz de bu bir sorun değil. Daha iyi olmaya ve tekrar geri dönmeye çalışın. Ama korku veya başka sebeplerden olmayan bir şeyi yaratmaya çalışamazsınız. On bin dolarınız varsa gidip Mercedes alamazsınız. Eğer dört milyon dolarınız yoksa dört milyon dolarlık takım kurmayın. Bence federasyonun gelecekte bir takım kurallar koyması ve böyle şeylerin önüne geçmesi gerekli çünkü açıkça bu tarz şeyler ligin imajını zedeliyor. Oyuncuların bakış açısını da etkiliyor böyle şeyler. “Türkiye’de ödemeler yapılmıyor, nasıl gidelim oraya” falan diyorlar ve normal fiyatlarının üç katını söylüyorlar neredeyse. Çünkü eğer üç ay ödeme alamazsam ne yapacağım diye düşünüyorlar doğal olarak. Bu da gelecek için çok önemli bence.”
Koçlar oyunculara göre mi takım kurmalı yoksa kendi sistemlerini oyunculara mı adapte etmeli?
“Koçun ne istediğini, nasıl bir basketbol oynatmak istediğini bilmesi gerekiyor. Buna göre de bence emir komuta zincirinde en başta koç olmalı. Sporla alakalı kararlar koç tarafından alınmalı. Çünkü günün sonunda sonuçtan sorumlu olan koçtur. Koç ne oynatmak istiyor? diye düşünürsek koç muhtemelen önce oyuncuları seçer sonra onlara göre ne oynamak istediğine karar verir. O oyunculara göre planlar yapar, taktikler geliştirir, oyununu kurar. Kendi bakış açısından gördüğü basketbola göre planlarını oluşturur. Herkesin kendine göre sevdiği tipik oyuncular vardır. Bazılar uzun pivotları sevmez, bazıları hareketli pivotları sever, bazıları beş oyuncunun da üçlük atabilmesinden hoşlanır… Bunun gibi şeyler. Bir koç olarak siz her zaman kafanızda olan şeyi oynayabileceğine inandığınız oyuncularla anlaşmaya çalışırsınız. En önemli nokta bu. Daha önce de dediğim gibi elinde olan para kadar harcama yaparsın, olmayanı harcayamazsın.”