.@sotatercuman | Dream Team: Tarihin en büyük seyircisiz maçı

“Sende o maçın görüntüleri var mı” diye sordu Michael Jordan.

“Evet, var” diye yanıtladım.

“Herkes bana o günü sorup duruyor. Basketbol sahasında daha çok eğlendiğim bir maç olmamıştı.”

Spor tarihinin bir araya gelmiş en dominant kadrosu olarak tanımlanabilecek Dream Team’in eskimeyen efsanesinin göstergelerinden biri; bahsettiğimiz karşılaşmanın gerçek bir müsabaka değil, 1992 Olimpiyat Oyunları’ndan önce takımın kendi arasında Monte Carlo’da oynadığı bir antrenman maçı olması. Dream Team bundan 23 yıl önce tam 14 maç yaptı. Olimpiyat elemeleri kapsamında altı, Barcelona’da altın madalayaya yürürken de sekiz kez parkeye çıktılar ve onlara en fazla yaklaşabilen rakipleri, final maçını 32 sayı farkla kaybeden Hırvatistan oldu. Sadece önceki cümleden de anlayabileceğiniz gibi, yalnızca birbirlerine karşı oynadıkları zaman değerlendirilmeleri mümkün olan Dream Team üyeleri için istatistiki kıyaslamaların genel standartları geçerliliğini yitiriyor.

Birbirlerine karşı oynadıkları o maça ait görüntüler, basketbolun kutsal kasesi olarak tanımlanabilir. O maçın detaylı bir anlatımı ise bu kitabın 28’nci bölümünde yer alıyor.

Dream Team’in bir araya geldiği o yaz, Barcelona bir basketbol fırtınasına tutuldu. Her şey mükemmeldi. Takımdaki neredeyse bütün oyuncular NBA’in tecrübeli yıldızlarıydı ve her biri şöhretlerinin zirvesindeydi. Dünya, NBA maçlarının sadece küçük bir kısmına şahit olabilmenin verdiği açlık ve Olimpiyatlar tarihinde ilk kez profesyonel basketbolcuları izleyecek olmanın uyandırdığı merakla onları bekliyordu. Onlar, dünya çapında üstünlüğü kabul edilen bir ülkenin yıldızlar topluluğuydu

Daha iyi bir senaryo yazılamazdı. Dream Team’deki yıldızların güçlerini birleştirip kolektif bir çabaya dönüştürmeleriyle ortaya çıkan şey, herkesin beklentilerini aşan bir şova dönüştü. Ve, inanın, herkes gerçekten böylesine muhteşem bir şey bekliyordu. Onlar Folsom Hapisanesi’ndeki Johnny Cash, Fillmore East’teki Allman Brothers, Woodstock’taki Santana’ydılar. ”Bugün böyle bir şey olsa,” diyor Larry Bird. ”Meşhur reality show’lar arasına girerdi.”

O takımdaki isimler (Michael Jordan, Magic Johnson, Larry Bird, Charles Barkley) geçen 20 yıla rağmen hala basketbol severlerin kulağında çınlıyor, kültür dünyasındaki yerleri eskisi kadar sağlam. Danger Mouse ve Cee Lo Green’in olay yaratan hip-hop ikilisi Gnarls Barkley bunun tek örneği değil. Magic Johnson, Red Hot Chilli Peppers ve Kanye West’in; Scottie Pippen, Jay-Z’nin; Karl Malone, The Transplants’in ve Michael Jordan ismi sayılamayacak kadar çok müzisyenin şarkılarına konu oldu. Brooklyn’li rapçi Nemo Achida, 2011’de yaptığı bir şarkıya gösterişsiz ve ciddi bir oyun kurucu olan John Stockton’ın adını verdi. NBA 2K12 oyununun kapağında günümüzün yıldızları Lebron James, Dirk Nowitzki ve Derrick Rose yerine Jordan, Magic ve Bird vardı.

sotanintercumanlari.blogspot.com.tr
sotanintercumanlari.blogspot.com.tr

Dream Team oyuncuları gündemden asla uzak kalmadı, hatta suç haberlerinde bile kendilerine yer buldu. Bir mahkum alnına Jordan’ın Jumpman logosunun dövmesini yaptıralı, Arkansas’da tecavüzle suçlanan bir sanık polislerden kaçışını ”Michael Jordan gibiydim dostum. Bir anda kayboldum!” sözleriyle anlatalı çok olmuyor. Bir silahlı soyguncu, 30 yıllık hapis cezasının, sırf Larry Bird’ün forma numarası diye 33 yıla çıkarılmasını bile istedi.

Bütün bu tantanaya rağmen o takım ve o dönem hakkında pek fazla yazılı kaynak bulunduğu söylenemez. Dream Team sosyal medya çağı öncesi dünyaya gelmiş dinozorlara benziyor. Gazete haberlerini saymazsak (”Bird bugün şut idmanı yaptı ama sırtındaki ağrı devam ediyor”), her gün yaptıkları basketbol etkinliklerinin detaylı kayıtları veya Barselona sokaklarında onlara denk gelen insanların yazdıkları ünlem işaretleri (”AMAN ALLAH’IM barda ChazBark’la karşılaştım ve beni yanağımdan ÖPTÜ, gerçekte o kadar şişman değilmiş!”) yok. Dream Team’in tarihin ışığıyla aydınlatılması gereken pek çok hikayesi var.

Geçen yıl yurt dışındayken bir barda tanıştığınız o güzel kadın ya da yakışıklı adam gibi, nostaljinin getirdiği o bulanıklığın ortasında daha iyi gözüktüklerine şüphe yok tabii. David Stern o kadro için ”Onlar artık kutsal anıların Dream Team’i” diyor. ”Onlar teneke trampet savaşa giden devrimcilerdi. İnsanlar; Charles’ın Angolalı’ya attığı dirseği, Michael ve diğerlerinin logolarını pazarlama çabasını, “Niye böyle bir takım gönderiyoruz ki? Diğer ülkeleri küçük düşürmeye çalışıyorsunuz” sızlanmalarını çoktan unuttu. Geçen yıllarla beraber, Dream Team kutsal bir şey haline geldi.”

Bahsettiğiniz hiçbir şey, bu kitabın sayfalarında es geçilmedi Bay Stern. Dream Team sportif ve bürokratik çatışmalar sırasında ortaya çıktı, Olimpiyatlar’dan eve döndüğü zaman trajediler ve spekülasyonlardan etkilendi ve evet, romantik bir sisle etrafı sarılmış durumda. Tüm bunlar, hikayenin bir parçası. Aslında bu kitap o neslin bütün oyuncularıyla yapılan bir röportaj gibi. Çünkü Dream Team’in ana karakterleri aynı zamanda 1980’in ortalarından 1990’lara dek süren basketbolun altın çağının da baş aktörleriydi. NBA’de yaşanan o peri masalı, Dream Team’in Ağustos 1992’de dağılmasıyla beraber sona erdi.

Bu takımın basketbol tarihindeki yerini en güzel ifade eden sözlerden biriyse beş NBA, bir NCAA şampiyonluğu ile üç MVP ödülü bulunan ve sayısız insanın kalbinde yer etmiş bir Dreamer’a, Magic Johnson’a ait:

”Benim için Dream Team, basketbolda yaptığım her şeyin zirvesi. Çünkü bir daha öyle bir takım asla olmayacak. Olamaz.”

Giriş

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler