Sinan Güler, verdiği geniş kapsamlı röportajda kariyerinden, Galatasaray formasıyla gelen EuroCup’tan, Fenerbahçe tercihinden ve gelecek planlarından bahsetti.
20 seneden uzun süren dolu dolu bir dönemi geride bıraktıktan sonra aralık ayında basketbol kariyerine nokta koyan Sinan Güler, emekliliği sonrasında mikrofon başına geçti. Milliyet’e verdiği röportajda veda gününü, kariyerini ve bundan sonraki planlarını anlatan 39 yaşındaki Güler, EuroCup‘ı kazandıkları anda hissettiklerine ve Fenerbahçe’ye transfer olma kararına dair de konuştu.
Röportajın öne çıkan kısımları şu şekilde:
- Hani derler ya film şeridi gibi geçti diye… Veda gününde senin gözünün önünden geçen film şeridinde neler vardı?
Aslında şöyle bir gerçek var; bu hikaye biz Selçuk abi ile oturup konuştuğumuzdan beri belliydi. Ben hem kafamda hem de fiziksel olarak yaşadığım yıpranmayla, geçen sene Fenerbahçe ile oynadığımız play-off maçının son maçım olabileceğini hissediyordum. O yüzden de o film şeridi bende epeydir oynuyor ve aslında o gün, sonundaki katkıda bulunanlar gibi bir şey oldu. Her anı her türlü yaşıyorum. Çocukluğumdaki anları hatırlama çabam oluyor, kariyerimdeki önemli anları zaten hep hatırlıyorum. Kitabı Darüşşafaka’da kapattığım için o gün daha çok Selçuk abiyle ilk konuşmamız ve 3 yıl içinde yaşadıklarım diyebilirim
- Oyun karakterine baktığımızda agresif, ısıran bir oyuncuydun. Böyle oyuncuların aslında rakibe de aynı davranması beklenir ama sen alnın yarıldığı bir ortamda bile rakip oyuncunun durumunu soran isim oldun. O dengeyi nasıl korudun?
Oyun kendi içinde rekabet kurallarını barındırıyor. Onun için de her şeyi yapıyoruz. Belki çocukluğumda ve gençliğimde farklı davrandığım anlar olmuş olabilir ama ben sert bir faul yapsam da devam edebilmeyi kendime alıştırdım. Bunu takım arkadaşlarımla da yaşadım. Antrenmanlarda en çok rekabet ettiğim yabancı oyuncuya da en yakınım, kardeşim dediğim Türk oyuncuya da… Sahada kavga ederdik, sertlik yapardık ama antrenman bittiğinde sarılıp o sahadan beraber çıkabilirdik…
- EuroCup kupasını kaldırdığın an… O anı anlatır mısın?
Tartışılmayacak, paha biçilemeyecek bir an. O senenin başında, coachumuz Ergin abinin doğum gününü kutlamak için eşi Berna, yakınlarından notlar istemişti. Ben de ‘bu senenin emeğinin karşılığında beraber kupa kaldırmak’ güzel olur yazmıştım. O sene başında kendime de Eurocup’ı kazanmak, en değerli oyuncu olmak gibi hedefler koymuştum. O tarz odaklanmaları belki de ilk kez yaşadığım seneydi. O sezonu o şekilde ödüllendirebilmek, hepimiz için özellikle de Galatasaray camiası için paha biçilmezdi. O yüzden o anı kelimelerle anlatmak çok zor.
- Galatasaray ile Fenerbahçe kaptanlarının birbirlerine transfer olması çok kolay değildir. O kararı nasıl aldın?
Özünde önümdeki fırsatlara bakıp (O zamana özel, 2 sene sonraki hikaye aynı değil) o anki Sinan yapabileceklerini en iyi nerede yapar, önüne gelen fırsatlar neler, bunu nasıl yapabilir düşüncesiyle çıkılan bir yol oldu…
- Oyunculuk kariyerin parkede bitti ama 3×3 Milli Takımı ile devam ediyorsun… Oradaki hedef ne?
En büyük hedef Olimpiyat görebilmek. O hayal, aslında Tokyo Olimpiyatları öncesinde olimpik sporcularla bir podcast serisi yapmıştım, orada müthiş bir imrenme yaşayarak ve 3×3 basketbolun bu işin içerisinde olduğunu bilmekle geldi. Hikayenin geldiği noktada da basketbol belki parkede bitti ama basketbol oynamaya devam etmek her zaman çok kıymetli. 3×3’e Ağustos’ta sporcu olarak katıldım ve o zamandan beri araştırmalarını yapıyorum. Dünya finallerini de takip ettim. Müthiş keyifli. Etkisi küçük gibi gözükse de insana direk dokunabildiğin çok farklı noktaları var. Türkiye’de büyümesi gereken bir spor. Bunun benimsenmesine yardım edebileceğim imkanlar olduğunu düşünüyorum.
- Kariyerindeki en unutulmaz beş an…
İlk Anadolu Efes ile şampiyonluk. 2009 Akdeniz Oyunları’nda bronz madalya kazandığımız süreç… 2010 Dünya Kupası… Galatasaray ile Eurocup… Üzücü bitse de Daçka ile Türkiye Kupası finali…
- En çok eğlendiğin sene…
Her senenin başlı başına hikayeleri var. En üst seviyelerden birisi Beşiktaş takımı, oradaki Türkler, kurduğumuz ilişki. Efes sezonları her zaman zorlayıcı ama keyifliydi. 2010 Dünya Şampiyonası sırasındaki otobüs yolculukları acayip keyifliydi. Normalde müzik olurdu, Semih takımda Dj’di ama belli bir noktadan sonra maçlara giderken Cem Yılmaz’ın standup’ını izleyerek giderdik maçlara…
- En büyük hayal kırıklığı…
İnan yok abi öyle bir şey. Fenerbahçe sezonları istediğim gibi geçmedi ama kendi üzerime aldığım baskı, yeniden kendimi kanıtlama ihtiyacı, gelen fırsatları değerlendirememek, ondan sonra da beklediğim fırsatları görememek benim için çok önemli öğrenimler oldu.