2006-07 sezonunun ortasında ekipteki koçlar bir konuda hemfikir olmuştu: Ginobili kenardan gelirse Spurs daha başarılı olabilir. Tony Parker ve Ginobili parkeyi paylaştığında Duncan için etrafa yeterince temas saçmanın imkanı yoktu. İkili dinlendiğindeyse San Antonio hücumu boğuklaşıyordu. Teknik kadro Ginobili’nin Altın Jenerasyon’un bencil olmayan ruhundan bir parça taşıdığını ve Parker’a kıyasla kenardan gelme rolünü daha çok benimseyeceğini düşünmüştü.
Tek sorun, bu kadar başarılı bir oyuncunun rolünü bu şekilde değiştirmek adil olur mu şeklindeydi. Ocak ayında Popovich, Ginobili’ye özel bir soru sordu ve ardından bu olayı “Daha önce bunu itiraf ettiğimi düşünmüyorum, kendi ekibime bile, ancak Manu yeterince iyi olmadığını düşünseydi ilk beş başlardı. O ne derse biz de onu yapacaktık, bunu hak etmişti.” diyerek yorumladı.
Ginobili anlaşmasına kafa salladı ve toplantıyı terk etti. Diğer oyuncular da bu duruma yorum yaptı. “Darmadağın olmuştum,” diyor Duncan, “Şaka mı yapıyorsunuz? Manu bu! O bir yıldız! İlk beşte başlamaması gibi bir durum söz konusu olamaz.”
Ginobili’nin Spurs rotasyonu için yaptığı fedakarlık ve “takım her şeyden üstündür” kültürü, San Antonio’da boy gösteren her oyuncuyu derinden etkilemişti. “Kendi kurduğumuz kültürde Tim kadar büyük bir role sahipti.” diyor Buford, “Manu kenardan gelmeye başladığından beri kimse neden ilk beş başlamadığından veya beğenmedikleri rollerinden dolayı yakınamıyordu. Önce şu adama bakın, sonra benimle konuşun.”
“Hakkında hiçbir şey söyleyemezsiniz.” diyor Duncan, “Eşine rastlanılamaz bir örnek.”
Popovich’in AT&T Arena’daki odasında sadece bir fotoğraf asılıydı: lig tarihindeki en verimli altıncı adam John Havlicek’in portresi.
Ginobili, alınan bu kararın ona patlayacağından emindi. O dönemde tüm zamanların en skorer oyuncularında Metta World Peace, Josh Smith ve Stephen Jackson’un arından 193. sırada yer alıyordu. İki defa da All-Star seçilmeyi başarmıştı. İlk beş başlayan biri olarak daha fazla dakika alsa çok daha önemli zaferler elde edebilirdi.
Yine o sezonun bir akşam yemeğinde, Bowen rotasyondaki değişimin işe yaradığına dair yorum yaptı. Ginobili ise sözünü keserek “Elbette öyle düşünürsün, hala ilk beş başlıyorsun.” şeklinde söylemde bulundu.
“İçimdeki her şeyi paramparça etti.” diyor Bowen, “Verebilecek hiçbir cevabım yoktu. Bu oyunu ilk beş başlamak için oynarsınız, Manu bile bunun için oynar. Empati kurmamı sağlamıştı.”
Ancak bazı fedakarlıkların yapılması gerekiyordu. Bu sebep doğrultusunda Ginobili’nin aldığı süreler sınırlandırılmalı, o da vücudunu korumaya odaklanmalıydı. Spurs koçları, Ginobili’nin sürekli saldırgan yapıdaki oyun tarzının alışılagelmiş bir Hall of Fame oyuncusunun aldığı süreleri almasına engel olacağına dair uyarılar yapıyordu. (Şunu netleştirelim ki Ginobili, Hall of Fame seviyesinde bir oyuncu)
“Manu’nun oyun karakteri, ilk beş başlatılmak ve uzun dakikalar almak için değildi.” diyor Spurs asistanı Chip Engelland, “O, iki katı bir hızda oynar. Eğer NBA, kolej basketbolu gibi sezonda 35 maç oynanan bir lig olsaydı, Manu dünyanın en iyi on oyuncusu arasında yer alırdı.”
Ginobili, takım kaptanı olarak tüm dünyanın daha önce tanık olmadığı basketbol zekasına dayanan “pick-and-roll”ları serbestçe yapabilmek, kenardaki oyuncuların düzenini sağlamak ve Arjantin Manu takımını biçimlendirmek için sınırsız yetkiye sahipti.
“Daha az oynayacağımı biliyordum.” diyor Ginobili, “Ancak parkede yer aldığım sürelerin hepsinde başrol bendim. İlgiden hoşlanmıştım, kazanıyorduk, eğleniyorduk. En sonundaysa sahip olduğum role bayılmıştım.”
Yazıda sözü geçen “Arjantin Basketbol Federasyonu’nun maddi açıdan kötü günler geçirdiği dönemler oldu;” kısmını somutlaştırmak isterim.
Bahsedilen kötü dönemin doruk noktası 2002 yılıydı. Hatta o yıl dünya şampiyonasından hemen önce İstanbul’da ilki gerçekleştirilecek olan Efes Pilsen World Cup’a ekonomik nedenlerle katılamamışlardı.(Arjantin yerine apar topar Bulgaristan çağrılmıştı turnuvaya)..
2002 Dünya basketbol şampiyonasının konaklama masraflarını da zaten Ginobili kendi cebinden karşılamıştı.. Herkes final maçında nasıl katledildiklerini alenen görmüştü(95 eurobasket finali faciasıyla eşdeğer).. “don’t cry for me Argentina” şarkısı eşliğinde final maçından sonra hüngür hüngür ağlamıştı herkes ve kaybettikleri için değil, hakları yenildiği için..
Mükemmel bir yazı olmuş. Ünlü basketbolcu Ginobilinin yaşamı güzel cümlelerle ve arada resimlerle sıkmadan güzel bir şeklinde anlatılmış. Yazıda bir tane bile anlatım bozukluğu veya noktalama hatası yok. Hazırlayanın emeğine ve ellerine sağlık diyorum ve yeni yazılarını merakla bekliyorum. ..
Çok güzel olmuş
Manu’nun yaşamı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tebrikler
Zach Lowe’ın (ESPN Senior Writer) Manu Ginobili hakkında yazdığı yazıdan güzel bir çeviri yapmış yazar arkadaş, tebrik etmek gerekir.
Muthis yazi. Elinize saglik
Çok güzel bir yazıydı, keyifle okudum. Muazzam emek harcadığı her yerinden belli oluyor. Yazarın ellerine sağlık, tebrik ederim…