Ginobili, o zamanlar Popovich’in görmezden gelemediği seviyede, erken üç sayılık atışlara gidiyordu, boşta oyuncu olsa dahi. Kendisini savunan oyuncunun bacaklarının arasından verdiği paslar, geçiş hücumlarında uzak mesafelerden şut tehdidi ve savunmada top çalmak için girdiği riskler… Popovich bunların hepsinden nefret ediyordu. “Çok inatçıydım.” diyor Popovich, “Onu ‘O topu çalamazsın, o topları sokamazsın.’ şeklinde dizginlemeliydim. Hep o inatçılıklar…” Hatta bir keresinde, Budenholzer’in hatırladığına göre Popovich, Manu hakkında “Ona koçluk yapabileceğimi düşünmüyorum.” bile demişti.
Her şut pozisyonu Duncan’ın post oyunlarından sonra yaratılıyordu. Antrenmanlarda koçlar Ginobili’yi zayıf köşede bırakıp ona “Timmy sana pas verdiğinde aynen bu noktadan atacaksın.” demişlerdi.
“İlk yılımda o köşede beklerken büyük hayal kırıklığına uğramıştım.” diyor Ginobili, “Topu, karar vermek için istiyordum. 25 yaşındaydım ve büyük bir fırtınaya kapılmıştım, her şeyi bildiğimi düşünüyordum.”
Ginobili her akşam asilik örneği sahneliyordu, tecrübeliler ise bu asiliklere karşı gülüyorlardı. Manu ne zaman çılgınca bir şey yapsa Willis, Kerr ve yedeklerde bekleyen ihtiyar adam Danny Ferry, hep bir ağızdan “Bu adam çok fena!” şeklinde ritim tutarlardı. Sezon öncesi hazırlık döneminde Popovich bir keresinde Manu’nun geçiş hücumunda verdiği oldukça riskli bir pasın videosunu izletip bir daha asla yapmamasını söyledi oyuncuların hatırladığına göre.
Bir sonraki maçtaysa Ginobili topu, aynı Popovich’in videoda izlettiği pozisyonda aldı, pas verecek birilerini aradı, bir anda topla beraber geri çekildi ve Pop’a sırıtmak için durdu. Kenardan oturan tüm oyuncular çıldırmıştı.
Ginobili, düzen dışı kullandığı şutlara ve savunmada top çalabilmek için girdiği ekstrem pozisyonlara devam etti. Elinde değildi. Popovich’in ona bağırması, anlaması için yeterli değildi ancak Ginobili savaşı kazanıyordu. “İşin olumsuz yanından çok olumlu yanı olduğunu gördüm.” diyor Popovich, “Kahrolası bir kazanan o. En sonunda benim yöntemimdense onun yönteminin geçerli olacağı sonucuna vardım.”
Savunmada aldığı riskler bile göründüğünden daha hesaplanmıştı, o oyunu herkesten daha hızlı okuyordu. Genelde bir sonraki pozisyonda ne olacağını bilir ve şiddetli bir bulanıklık içinde pas vermek için kollarını kuvvetle savururdu. Brett Brown ve diğer Spurs koçları, Ginobili’nin pozisyonun dışına itilmiş olsa bile yanıltıcı paslar vermekte en iyisi olduğunu düşünmüşlerdir.
“O yalnızca kendine, kendi istediği şekilde oynama izni vermişti.” diyor Duncan gülerek, “Hepimize boyun eğdirmişti o. Pop saçlarını yolmaya başlamıştı ki hepimiz Manu’nun önümüze geçtiğini fark ettik.”
Ginobili, Spurs’ün 2003 şampiyonluğunu elde ettiği sezonda kenardan gelerek süre aldığı 28 dakikada gösterişsizce 9.4 sayı ortalama yakalamıştı. Sonraki iki seneyse oyunun hiyerarşisi içindeki rolü hakkında herkesin aklındaki şüpheleri silmişti.
Yazıda sözü geçen “Arjantin Basketbol Federasyonu’nun maddi açıdan kötü günler geçirdiği dönemler oldu;” kısmını somutlaştırmak isterim.
Bahsedilen kötü dönemin doruk noktası 2002 yılıydı. Hatta o yıl dünya şampiyonasından hemen önce İstanbul’da ilki gerçekleştirilecek olan Efes Pilsen World Cup’a ekonomik nedenlerle katılamamışlardı.(Arjantin yerine apar topar Bulgaristan çağrılmıştı turnuvaya)..
2002 Dünya basketbol şampiyonasının konaklama masraflarını da zaten Ginobili kendi cebinden karşılamıştı.. Herkes final maçında nasıl katledildiklerini alenen görmüştü(95 eurobasket finali faciasıyla eşdeğer).. “don’t cry for me Argentina” şarkısı eşliğinde final maçından sonra hüngür hüngür ağlamıştı herkes ve kaybettikleri için değil, hakları yenildiği için..
Mükemmel bir yazı olmuş. Ünlü basketbolcu Ginobilinin yaşamı güzel cümlelerle ve arada resimlerle sıkmadan güzel bir şeklinde anlatılmış. Yazıda bir tane bile anlatım bozukluğu veya noktalama hatası yok. Hazırlayanın emeğine ve ellerine sağlık diyorum ve yeni yazılarını merakla bekliyorum. ..
Çok güzel olmuş
Manu’nun yaşamı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tebrikler
Zach Lowe’ın (ESPN Senior Writer) Manu Ginobili hakkında yazdığı yazıdan güzel bir çeviri yapmış yazar arkadaş, tebrik etmek gerekir.
Muthis yazi. Elinize saglik
Çok güzel bir yazıydı, keyifle okudum. Muazzam emek harcadığı her yerinden belli oluyor. Yazarın ellerine sağlık, tebrik ederim…