16 yaşındaki Emmanuel Ginobili, ailesinin hayal kırıklığıydı. Ağabeyleri 1970-80 yıllarında Arjantin’in basketbol yuvası haline gelen Bahia Blanca’da çok önemli bir çıkış yakalamış, profesyonel kariyerlerine adım atmışlardı. Babaları Jorge ise zaten efsanevi bir koçtu.
Ginobili, yerel liglerdeki en iyi takımlara bile giremeyen kısa boylu sıska bir çocuktu. “Yalnızca bizim yaşadığımız şehirde ondan iyi oynayan 15 oyuncu vardı belki de…” dedi Ginobili ile büyüyen ve 2004 Olimpiyatları’nda da forma giyen oyun kurucu Pepe Sanchez. Bunca şeyden sonra bile Ginobili, büyük bir gelişme ve patlamayla kendisini yıldızlaştıran devasa bir azim, zeka ve yaratıcılık ortaya koydu.
“Turnikeye doğru uzanır, yere savrulur, serbest atış kullanmak için ayağa kalkar ve bir kez daha savrulur.” diyerek devam ediyor Sanchez, “Ufacık ve kırılgandı.”
Ginobili her zaman oyunun normal ritmini yenebilen, kimsenin hayal bile edemediği paslara teşebbüs eden bir oyuncuydu. O farklıydı. Muhtemelen futbol, oyun içinde aldığı kararları etkilemişti. Belki de genetiği tarafından kutsanmıştı. O da emin değildi ancak Bahia Blanca’da bir koçun oğlu olarak onun yeteneklerini korumaya çalışan uzmanlar tarafından etrafı sarılmıştı. Henüz beş yaşında değildi ama yerel antrenörlerden biri Ginobili’yi kendi bilimsel projesi haline getirmişti.
Bu koç, Ginobili’ye kalın çerçeveli, sürekli kayabilen, parkeye paralel özel bir gözlük vermişti. Ginobili, gözlüğün sahip olduğu özellikler sonucunda kendi top sürüşünü takip edemiyordu. Ardındansa Ginobili’yi avuç içi hassasiyetini gideren ve parmak uçlarını daha çok zorlamasına sebep olan bir eldivenle çalıştırdı. “Dört yaşında, mutfağın etrafında bunca şeyi giyip kuşanmış top sürmeye çalışıyordum.” dedi Ginobili, “Ben bir deneydim.”
Ginobili’nin fiziksel gelişimi, beyin gelişimine yetişince yerelden ulusala atlamayı zar zor başardı. 1996’nın U22 kadrosunda yer alması beklenen bazı oyuncular fikir ayrılığı yaşayınca kendine takımda yer bulabilmişti ancak.
“Hiçbir özel yeteneği yoktu.” şeklinde anlatmaya başlıyor Nocioni, “Ama normal insanlardan daha farklı hareket ettiğini anlayabiliyordunuz, aynı bir yılan gibiydi.”
90’lı yılların sonlarına doğru İtalya’da profesyonel basketbol oynayacak seviyeye gelmişti Ginobili ancak oradaki antrenörler bile onunla ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Günümüzde Spurs’ün asistan koçu, o yıllarda ise Bologna’nın başında bulunan Ettore Messina’nın dediğine göre 2000 yılında Virtus Bologna, asıl hedefleri olan oyuncu DeAndre Jordan misali son anda karar değiştirince Ginobili ile sözleşme imzaladılar.
“Antrenmanlarda çılgınca şeyler yapardı ve kendinizi düşünmekten alamazdınız: Acaba maç içerisinde de böyle oynayacak mı?” diyor Messina, Ginobili hakkında, “NBA’de yapabileceğini düşünüyordum ama o görüntüyü bir türlü gözümün önüne getiremiyordum.”
Yazıda sözü geçen “Arjantin Basketbol Federasyonu’nun maddi açıdan kötü günler geçirdiği dönemler oldu;” kısmını somutlaştırmak isterim.
Bahsedilen kötü dönemin doruk noktası 2002 yılıydı. Hatta o yıl dünya şampiyonasından hemen önce İstanbul’da ilki gerçekleştirilecek olan Efes Pilsen World Cup’a ekonomik nedenlerle katılamamışlardı.(Arjantin yerine apar topar Bulgaristan çağrılmıştı turnuvaya)..
2002 Dünya basketbol şampiyonasının konaklama masraflarını da zaten Ginobili kendi cebinden karşılamıştı.. Herkes final maçında nasıl katledildiklerini alenen görmüştü(95 eurobasket finali faciasıyla eşdeğer).. “don’t cry for me Argentina” şarkısı eşliğinde final maçından sonra hüngür hüngür ağlamıştı herkes ve kaybettikleri için değil, hakları yenildiği için..
Mükemmel bir yazı olmuş. Ünlü basketbolcu Ginobilinin yaşamı güzel cümlelerle ve arada resimlerle sıkmadan güzel bir şeklinde anlatılmış. Yazıda bir tane bile anlatım bozukluğu veya noktalama hatası yok. Hazırlayanın emeğine ve ellerine sağlık diyorum ve yeni yazılarını merakla bekliyorum. ..
Çok güzel olmuş
Manu’nun yaşamı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tebrikler
Zach Lowe’ın (ESPN Senior Writer) Manu Ginobili hakkında yazdığı yazıdan güzel bir çeviri yapmış yazar arkadaş, tebrik etmek gerekir.
Muthis yazi. Elinize saglik
Çok güzel bir yazıydı, keyifle okudum. Muazzam emek harcadığı her yerinden belli oluyor. Yazarın ellerine sağlık, tebrik ederim…