Spurs, 2013 NBA Finalleri’ni hatırlarsanız, Miami karşısında gelen yıkımın etkilerini hala üzerinden atamadı, özellikle de altıncı maçtaki Ray Allen’in meşhur basketinden önce Ginobili’nin çözülüşünü. Manu, o maçta sekiz top kaybı yapmış, kritik anlarda takımı geriye doğru çekmişti. Özellikle de tüm sezonun en iyi bireysel oyununu sergilediği beşinci maçın ardından gelen bu maça hala üzülür Ginobili.
“Aklım, ilk defa yarı yolda bıraktı beni,” diyor Ginobili, “Beşinci maç sonrasında oldukça rahattım. Tatmin olmuştum. Bu beni zayıflaştırdı, hiçbir şekilde böyle olmaması gerekiyordu. Aklım her zaman beni ilerleten şeydi.”
Karşılaşmanın ardından Mills’in durağı Ginobili’nin yanı olmuştu, onu kafasını ellerinin arasına almış hıçkırıklar içinde otururken yakalamıştı. Tüm takım ve oyuncuların aileleri o akşam Miami’deki Il Gabbiano’ya akşam yemeğine gitmişti: Splitter, Duncan, Parker ve Ginobili, Popovich’in takımdaki herkesi takdir ettiği ve cesaretlendirdi yemekte, aynı masada oturmuştu.
Masada kimseden çıt çıkmamıştı. “Yemeği getirdiler, kimsenin umrunda bile olmadı.” diyor Splitter, “Hepimiz yere bakıyorduk, birbirimizin suratına bakacak cesaretimiz bile yoktu. Sadece yakın olmak istemiştik.”
Yedinci maçta yakın geçen mücadeleden alınan bir diğer mağlubiyette Duncan, Ginobili’yi buldu. “Onu, kafasından kavramak ve ‘Sorun değil, iyi olacağız.’ demek zorundaydım.” şeklinde de anlatıyor Duncan o anı.
Üç hafta sonra, Prigioni, Manu ile Arjantin’de buluştu ve onu otuzlu yaşlarının sonlarında bile NBA Finalleri’nde oynayabildiği için tebrik etti ancak Ginobili, iltifatları kabul etmedi. Arjantinli takım arkadaşlarıyla aylarca final serisi hakkında konuşmadı. Aradan aylar geçtikten sonraysa birkaçına mail atıp neler olduğunu ve iyileşmeye çalıştığını anlattı.
Atlatabildi elbette, Spurs de aynı şekilde atlattı bu yıkımı. Bir yıl sonra, tüm zamanların en iyi takım basketboluyla Miami’yi parkeden sildiler. Ginobili, yine aynı pervasız eğlenceyle oynadı. Henüz bir yıl önce dibi görmek, onu ve oyununu korkuyla etkilememişti.
Manu’nun eski arkadaşları ona bayılırdı, korkunç çarpışma hikayesine ve talihsiz top kayıplarına bile. “Manu’nun bu halini tercih ederim.” diyor Oberto, “Onu çılgınca riskler almadan hayal edemiyorum.” Ginobili’nin bacağında sakatlık varken Chris Bosh’ın üzerinden bastığı smacı güvensiz bir eğlence içinde izlemişlerdi.
Yazıda sözü geçen “Arjantin Basketbol Federasyonu’nun maddi açıdan kötü günler geçirdiği dönemler oldu;” kısmını somutlaştırmak isterim.
Bahsedilen kötü dönemin doruk noktası 2002 yılıydı. Hatta o yıl dünya şampiyonasından hemen önce İstanbul’da ilki gerçekleştirilecek olan Efes Pilsen World Cup’a ekonomik nedenlerle katılamamışlardı.(Arjantin yerine apar topar Bulgaristan çağrılmıştı turnuvaya)..
2002 Dünya basketbol şampiyonasının konaklama masraflarını da zaten Ginobili kendi cebinden karşılamıştı.. Herkes final maçında nasıl katledildiklerini alenen görmüştü(95 eurobasket finali faciasıyla eşdeğer).. “don’t cry for me Argentina” şarkısı eşliğinde final maçından sonra hüngür hüngür ağlamıştı herkes ve kaybettikleri için değil, hakları yenildiği için..
Mükemmel bir yazı olmuş. Ünlü basketbolcu Ginobilinin yaşamı güzel cümlelerle ve arada resimlerle sıkmadan güzel bir şeklinde anlatılmış. Yazıda bir tane bile anlatım bozukluğu veya noktalama hatası yok. Hazırlayanın emeğine ve ellerine sağlık diyorum ve yeni yazılarını merakla bekliyorum. ..
Çok güzel olmuş
Manu’nun yaşamı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tebrikler
Zach Lowe’ın (ESPN Senior Writer) Manu Ginobili hakkında yazdığı yazıdan güzel bir çeviri yapmış yazar arkadaş, tebrik etmek gerekir.
Muthis yazi. Elinize saglik
Çok güzel bir yazıydı, keyifle okudum. Muazzam emek harcadığı her yerinden belli oluyor. Yazarın ellerine sağlık, tebrik ederim…