Ginobili, NBA’de özel paslar ortaya çıkardı ya da daha önce var olan ancak yanlış anlaşılmış pasları kendine özgü hale getirdi. Magic Johnson’dan bu yana en acımasız “no-look” pasları verdi ve bu paslar tüm pick-and-roll dünyasında hızla yayılmaya başladı. Kendisine yapılan perdelemelerde yana kayarak ilerler, pas vermek için topu havaya kaldırır, zayıf köşede boşta kalan oyuncuya bakar ve tam o anda savunmadaki oyuncu pas aralığını kapamak için boşluğa doğru kayar ve fırsatı değerlendiren Ginobili, perdelemeye gelen takım arkadaşına topu bir anda fırlatıverir.
“Lige bu pası getiren oydu,” diyor Spurs’ün eski oyuncusu Tiago Splitter, “O kadar çok şeyi aynı anda okuyabilmek? İşte bunu öğretemezsiniz.”
“Eskiden güler ve ‘Ah, bu pasla onu da Manuladı.’ derdik.” diyor Budenholzer, “Bunu bir fiile çevirmiştik.”
Manu bunun tam tersini de yapabiliyordu: Koca adama bakıyor, savunmayı o yöne yıkıyor ve topu köşedeki oyuncuya atıyordu.
“Onun takımındayım, beni bile tuzağa düşürdü.” diye kısaca Ginobili’yi özetliyor Matt Bonner.
Bu pick-and-roll oyunu, işin çoktan Spurs’ten geçtiği dönemde takımı yeniden canlandırdı. Ginobili, hücumu sürükleyen tek oyuncu değildi; Parker, Popovich, Duncan ve Mike D’Antoni, hepsi yardım etti ancak Manu her zaman en önemli olan parçaydı.
“Manu ile ilgili en güzel anım, bençte oturup onun saha içinde görebildiği pozisyonları hayranlık içinde izlemek olacak.” diyor Duncan.
Ginobili ve Parker, futbol tarzı ‘ver-kaç’ oyununda artık ustalaşmıştı. Parker yan çizgide olan Ginobili’ye topu atar ve savunmacı farkına bile varmadan durmaksızın içeri doğru koşup pası bekler.
“O pası düşündükçe kanguru gibi zıplayasım geliyordu.” diyor Brown.
Spurs, en sonunda bu pasa “zayıf uçuş” adını verdi, diğer takımlardaki oyuncular ve koçlar ise bunun tekrarlamasını imkansız buldu.
“Topları o şekilde atabilen tek kişi Manu’ydu.” diyor Budenholzer, “En sevdiğim hareket bile olabilir. Atlanta’da üzerinde çok çalışmıştık ama sanırım tüm sezon boyunca yalnızca bir defa başarabilmiştik bunu.”
Daha sonrasında Parker bu hareketi Fransa Milli Takımı’ndaki arkadaşlarına öğretmeye çalışmıştı ancak sonuç vermeyince “Manu olmadan işe yaramıyor.” diye de eklemişti.
Yazıda sözü geçen “Arjantin Basketbol Federasyonu’nun maddi açıdan kötü günler geçirdiği dönemler oldu;” kısmını somutlaştırmak isterim.
Bahsedilen kötü dönemin doruk noktası 2002 yılıydı. Hatta o yıl dünya şampiyonasından hemen önce İstanbul’da ilki gerçekleştirilecek olan Efes Pilsen World Cup’a ekonomik nedenlerle katılamamışlardı.(Arjantin yerine apar topar Bulgaristan çağrılmıştı turnuvaya)..
2002 Dünya basketbol şampiyonasının konaklama masraflarını da zaten Ginobili kendi cebinden karşılamıştı.. Herkes final maçında nasıl katledildiklerini alenen görmüştü(95 eurobasket finali faciasıyla eşdeğer).. “don’t cry for me Argentina” şarkısı eşliğinde final maçından sonra hüngür hüngür ağlamıştı herkes ve kaybettikleri için değil, hakları yenildiği için..
Mükemmel bir yazı olmuş. Ünlü basketbolcu Ginobilinin yaşamı güzel cümlelerle ve arada resimlerle sıkmadan güzel bir şeklinde anlatılmış. Yazıda bir tane bile anlatım bozukluğu veya noktalama hatası yok. Hazırlayanın emeğine ve ellerine sağlık diyorum ve yeni yazılarını merakla bekliyorum. ..
Çok güzel olmuş
Manu’nun yaşamı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tebrikler
Zach Lowe’ın (ESPN Senior Writer) Manu Ginobili hakkında yazdığı yazıdan güzel bir çeviri yapmış yazar arkadaş, tebrik etmek gerekir.
Muthis yazi. Elinize saglik
Çok güzel bir yazıydı, keyifle okudum. Muazzam emek harcadığı her yerinden belli oluyor. Yazarın ellerine sağlık, tebrik ederim…