Serkan Erdoğan: “Çok maç kaybetmem lazım ki bir gün kazanmaya başlayayım” | TB ÖZEL

Kariyerinize göz atarsak çok üst düzey başarılarınız var. İki senelik bir Tau Ceramica macerasına hepimiz şahit olduk. Tarihte İspanya’da oynayan ilk Türk basketbolcu olarak yerinizi edindiniz. O serüvene dair kısa bir değerlendirme yaparsanız neler söyleyebilirsiniz?

Valla benim için çok özel yıllardı. Dediğiniz gibi İspanya’da oynayan ilk Türk oyuncu olarak tarihteki yerimi aldım. Artık ne olursa olsun bu hiçbir zaman değişmeyecek. Şahane bir his. Üst düzey başarılara da imza attık ve bu süreçte aktif olarak rol aldım. Güzel bir hikayeydi. İleride inşallah torunlarıma gururla anlatacağım.

OAKA’da 24 sayılık tarihe geçen bir performansınız var. Herkesin net bir şekilde favori gördüğü Panathinaikos’u devirdiniz ve kenardan gelerek başrolü oynadınız. O maça dair neler hatırlıyorsunuz, nasıl bir duyguydu?

Ya açıkçası o maçtan önce kendimi fiziksel açıdan çok kötü hissediyordum. Uykulu çıktım o maça. Bildiğiniz uykum vardı maçtan önce. Hatta kendi kendime düşünürken eğer bugün oynarsam baya kötü oynarım diye sahaya çıkmıştım ancak hayatımın en iyi maçlarından birini oynadım. Spor da böyle bir şey zaten. Demek ki o zamana kadar hazırlıklarımı iyi yapmışım şeklinde yorumluyorum ben o gün yaşananları, o güne kadar çok iyi çalıştığım anlamına geliyor bu. Hiç de kolay olmayan bir atmosferde büyük bir performans ortaya koymuştum, tabii ki özel bir geceydi.

Maçtan sonra Yunan gazetecilerle aranızda oldukça ilginç de bir diyalog geçmiş. Bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Valla garipti cidden. Bir Yunan gazeteci bana “Siz Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu musunuz?” diye bir soru sordu ve hiç şaka yapar gibi bir hali yoktu. İlginç bir andı.

Bir hayli görmüş geçirmiş bir basketbolcu olarak kariyeriniz boyunca oynadığınız en zor salon hangisiydi?

Kesinlikle Partizan’ın sahası Pionir Arena.

Halihazırda dört yıllık bir koçluk kariyeriniz var. Sahanın içinde ve kenarında olmak arasında oldukça fark vardır herhalde?

Çok farklı tabii, zaten iki farklı meslek bu. İstediği kadar aynı sporla ilgili olsun, çok farklı dinamikleri olan iki meslek. Ben daha yolun çok başındayım. İstediğim kadar oyunculuk kariyerim olsun, bu mesleğe dair öğrenmem gereken, tecrübe etmem gereken çok şey var. Çok maç kaybetmem lazım ki bir gün kazanmaya başlayayım. O yüzden yolun daha başında olan biri olarak başarıya olan bir açlığım var, tıpkı oyunculuğumdaki gibi. İnşallah önümüzdeki senelerde istediğim yerlere gelirim.

Bir başantrenör olarak kendinize koyduğunuz net bir hedef var mı?

Ben ilk gün söylediğim sözlerin hala arkasındayım. Ben bir EuroLeague takımı çalıştırmak istiyorum. Bu hangi kulüp olur, hangi ülke olur, hangi isimlerle olur bilmiyorum ama bir gün mutlaka EuroLeague’de antrenörlük yapmak istiyorum.

Son olarak kariyeriniz boyunca çalıştığınız en özel koç ve oyuncuyu sorabilir miyim?

Valla çalıştığım bütün koçların ayrı bir yeri var bende. Açıkçası profesyonel hayatımda hiçbir koçla bir öyle çok büyük bağlılık yaşamadım, hep işimi yapmaya çalıştım. Bazen sert koçlarla çalıştım, bazen yumuşak ama neticede bunu bir iş olarak gördüğüm için, bu işin de en önemli parçalarından biri antrenör, onu da karakteriyle kabul etmek lazım, ben hep böyle yaptım. O yüzden özel bir isim sanırım söyleyemem. Ama oyuncu olarak derseniz Luis Scola diyebilirim. Çalıştığım en özel oyuncu olarak ilk sıraya kesinlikle onu koyarım.

4 of 4İleri

“OAKA’daki o maça uykulu çıktım”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler