Ömer Uğurata: ”İçimde bir burukluk var, kapanışı en güzel şekilde yapmalıyız” | TB ÖZEL

Turgut Atakol Turnuvası, Avrupa’nın U20 seviyesindeki en prestijli turnuvaları arasında. Bu sezon 21. kez düzenleniyor. Turnuvada iyi bir performans ortaya koyduk diyebilirim. Litvanya ve Fransa galibiyetleri bizim adımıza önemliydi. Özellikle de Fransa karşısında oynadığımız ikinci yarı, gerçekten takdire şayandı. Koçumuz Ömer Uğurata’nın da benim gibi düşünüp düşünmediğini merak ettim ve ilk sorum, Turgut Atakol Turnuvası’nın bizim takımımıza neler kattığı oldu:

‘Bu turnuvanın Avrupa basketbolundaki yeri çok önemli. Turgut Atakol’u bir kez daha saygıyla analım ve ona teşekkür edelim. Ailesi, özellikle de kızı Sema Hanım bu turnuvaya çok sahip çıkıyor ve tüm karşılaşmaları yerinden takip ediyor. Bu sezon da bu önemli turnuva 21. kez düzenleniyor. Kişisel olarak ise dördüncü kez bu müthiş turnuvada yer alıyorum. Daha önceki yıllarda yardımcı antrenör olarak burada görev yaptım. İlk olarak 1985-1986 jenerasyonu ile ümitler seviyesinde, ikinci olarak Sayın Orhun Ene ile birlikte 1988-1989 jenerasyonuyla U19 Dünya Şampiyonası’na hazırlanırken son olarak da Bandırma’da 1989-1990 jenerasyonu ile bu organizasyonda mücadele ettim. Maalesef Atatürk Havalimanı’nda yaşanan üzücü olaydan ötürü bu sene istediğimiz takım sayısına ulaşamadık ve Almanya, İstanbul’a gelemedi. O saldırıda hayatlarını kaybedenleri bir kez daha rahmetle analım. Dediğim gibi çok önemli bir turnuva. Helsinki’de açılış maçımızı Litvanya ile oynayacağız. Onlarla burada karşı karşıya geldik ve bizim açımızdan oldukça önemli bir maç oldu. Bence Litvanya takımı şampiyonanın madalya adaylarından. Keza Sırbistan ve Fransa da bu turnuvada yer alan diğer önemli ekipler. Makedonya ise Division B’de mücadele ediyor ancak onlar da buraya renk kattılar. Herkes turnuvanın organizasyonundan gayet memnundu. Güzel bir mücadele ortamı vardı…”

Hırvatistan ve Yunanistan geçtiğimiz sezonki U20 Avrupa Şampiyonası’nı çok kötü bir şekilde tamamlamıştı. Bu nedenden dolayı da bu sezon Division B’de mücadele edecekler. Bu iki ülkenin turnuvada olması aslında bakarsanız başımızı ağrıtabilirdi. Ömer Uğurata da bu iki ülkenin turnuvada yer almamasını ve diğer ekiplerin son durumlarını şu şekilde özetledi:

”Yunanistan ve Hırvatistan, Avrupa basketbolunda ekol olmuş ülkeler. Bu jenerasyonun da çok iddialı ekipleri. Bu iki takımı da neredeyse oynadığımız tüm turnuvalarda mağlup etmeyi başardık. Sadece geçen sene Hırvatistan’a karşı kötü bir yenilgi aldık. Onlar da beş yıllık bir mağlubiyet serisinin hıncını çıkarttılar. O karşılaşmayı 20 sayı ile de kaybedebilirdik. Ancak bir sonraki gün oynanacak olan üçüncülük karşılaşmasını düşündük. Bu nedenden dolayı da maç 40 sayı fark ile bitti. Çok yanıltıcı bir skor olduğunu söylemem gerekiyor. Dediğim gibi bu iki takımın şampiyonada olmayacak olması bizim için bir avantaj fakat baktığınız zaman Sırbistan, Fransa, Almanya, Litvanya, İspanya ve İtalya gibi önemli ekipler de bu şampiyonada yer alacak ve madalya için savaşacaklar. Bizi kolay bir turnuva beklemiyor.”

IMG_20160708_171002

2010 Balkan Turnuvası ile birlikte 1996 jenerasyonu bu uzun yolculuğa başladı. Daha sonrasında da her başarı adım adım geldi. 2012 Yıldızlar Avrupa şampiyonluğu, 2014 Gençler Avrupa şampiyonluğu, 2015 U19 Dünya üçüncülüğü… Muazzam bir serüveni geri de bırakırken de tek bir sloganımız vardı. O slogan da şuydu: ”Her top son topmuş gibi”. Bu turnuvada da hedefler yüksek. Berk Uğurlu yeni yeni takıma katıldı. Furkan Korkmaz ise A Milli Takım ile beraber fakat sloganımızda ve istediğimizde pek de bir değişiklik yok. Ömer Uğurata da son turnuva öncesinde sloganımızı şu şekilde anlatıyor:

”Bizim prensibimiz zaten bu slogan. 2010 Balkan Turnuvası’nda bu sloganı ilk kez kullanmaya başladık. Hedefimiz de özellikle savunmada her topu son topmuş gibi savunmaktı, karakter koymaktı. Hücumda da her topun kıymetini bilerek hareket etmek istedik. Çembere en yakın adama, en kısa sürede, en kolay atışı buldurmaya çalıştık ve hala çalışıyoruz. İşte bu bizim felsefemiz. Zaman zaman yapabiliyoruz, zaman zaman yapamıyoruz. Fakat bu felsefeyi sahaya yansıttığımız anlarda da sadece Avrupa’nın değil, Dünya’nın en iyi takımlarından biriyiz.”

2010 Balkan Turnuvası ile başlayan serüven bu yaz itibariyle sona erecek ve artık 1996 jenerasyonu bir daha altyapı Avrupa&Dünya Şampiyonaları’nda mücadele edemeyecek. Takımı ile altı koca yıl geçiren Ömer Uğurata da son turnuva öncesinde bir burukluk içerisinde ve aklında tek bir soru var. Kapanışı nasıl en iyi şekilde yaparız?

”Tabii içimizde bir burukluk var. Takım halinde aramızda çok özel bir bağ var. Teknik kadroyla, oyuncularla, oyuncuların aileleriyle ve kulüplerin antrenörleriyle biz çok büyük bir aileyiz. Çocuklar ile tam altı yıl geçirdik ve beraber büyüdük. Sadece basketbol anlamında değil, hayattaki diğer ilişkilerde de hep beraber olduk. Bu zaman içerisinde benim onlara, onların bana büyük yardımları dokundu. Dediğim gibi içimde bir burukluk var. Son turnuvamızda da başarılı olmak istiyoruz. Kapanışı en iyi şekilde yapmak istiyoruz.”

1996 jenerasyonunda çok potansiyelli oyunculara sahibiz. Bu turnuvaya da o potansiyelli oyuncularla katılıyoruz. Ayrıca bu oyuncular, şimdi daha da tecrübeli. İşler sıkıştığı anda sahada olayı iki saniyede çözebilen isimlerimiz var ve bu bizim için çok ama çok önemli. Tabii eksiklerimiz de yok değil. Turgut Atakol Turnuvası’nda yaşadığımız ilk çeyrek sendromlarını bana göre atlatmamız gerekiyor. Koçumuz Ömer Uğurata da son turnuva öncesinde geliştirmemiz gereken yönlerden şu şekilde bahsetti:

”U18 Avrupa Şampiyonası’ndan sonra da söylediğim gibi fiziksel olarak zorlanıyoruz. Bu şampiyona öncesinde de en büyük eksikliğimiz bu. Fiziksel olarak bizim çocuklar bir adım atarken rakipleri üçer dörder adım atıyorlar. Bu da sıkıntılar yaratıyor. Ayrıca temas alma konusunda da ciddi sıkıntılarımız var. İki üç oyuncumuz temas alarak oynuyorlar ve temastan kaçmıyorlar ama 12 oyuncumuzun da bu konuda iyi olduklarını söyleyemem. Basketbolcuların, basketbol oynayan insanların temas konusunda mutlaka aşama katetmeleri gerekiyor. Temas almayı sevmeyen oyuncuların başka branşlara yönelmesi gerekiyor maalesef. Tabii bu konuda, fiziksel olarak da hazır olamamanın etkisi var ancak bir oyuncu, eğer çok iyi yerlere gelmek istiyorsa mutlaka fiziksel gelişimine özen göstermeli. Ayrıca da atletizm, kondisyon anlamında bireysel çalışmalarla üst seviyeye hazır olmalı!”

her top son topmuş gibi part 2
Evet, çok potansiyelli ve çok yetenekli oyunculara sahibiz. Tolga Geçim&Okben Ulubay gibi iki muazzam forvet ve Berk Uğurlu gibi de çok iyi bir oyun kurucu kadromuzda yer alıyor. Bu turnuvanın da en önemli ekipleri arasında yer alıyoruz. Ancak konu bir üst seviyeye geldi mi maalesef işler değişiyor. Rakiplerimizin genç oyuncuları, bizim oyuncularımıza nazaran çok daha iyi bir şekilde gelişimlerine devam ediyor. Örnek olarak Hırvatistan’ın iki potansiyelli uzunu 23 ve 32. sıralardan draft olurken; bizim uzunlarımız hala o geçişi yapamadı. Koçumuz da yaşadığımız bu sıkıntıyı şu şekilde özetliyor:

”Bu sadece bizim uzun oyuncularımız ile ilgili değil, ülke basketbolunun da son durumu ile ilgili. Balkanlara baktığınız zaman takımların çoğu maddi sıkıntılar yaşıyor ve çok fazla yabancı oyuncu alamıyorlar. Bu sayede de 18-19 yaşındaki çocuklar Euroleague, Eurocup ve Adriyatik Ligi’nde çok önemli süreler alıyor. Bu da gelişimlerine pozitif anlamda yansıyor tabii. Bizim sporcularımız ise rakiplerinin aldığı süreleri maalesef ki alamıyorlar. Tabii ki oyuncularımızın da bazı hataları var. Ayrıca antrenörleri de bu süreleri oyuncuya vermiyor olabilir. Bu tam anlamıyla çıkmaz bir döngü. Bana göre bu konuda sadece bir suçlu yok. İki tarafın da az ya da çok hataları vardır. Bu sıkıntıları giderebilmek adına herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Bu çocukların ülke basketboluna kazandırılmaları gerekiyor. Çocukların milli takım ortamına 10 ay boyunca oynayarak gelmesi gerekiyor. Bu yaşadığımız en büyük eksiklik tabii. Takımlarında süre alamayan oyuncuların da oynayamadıkları yerde kalmayıp, oynayabilecekleri kulüplere gitmeleri gerekiyor. Aynı zamanda da eksiklerini giderebilmek için daha çok çaba sarf etmeleri gerekiyor.”

Sezona çok iyi bir madalya ile başladık. U17 Milli Takımımız, Dünya Şampiyonası’nda Amerika Birleşik Devletleri ile final oynama başarısı gösterdi ve bu sezonki ilk madalyamızı aldık. Ömer Uğurata da U17 Dünya Şampiyonası’nı elinden geldiğince takip etmeye çalışmış. Yaptığımız işle de gurur duyuyor. Ancak başta sosyal medya olmak üzere bazı kesimler, bizim çok taktiksel bir oyun kurgusuyla sahada yer aldığımızı ve bu yapının çocuklara pek de bir şey katmayacağından bahsediyor. Sayın Uğurata da bu konu ile ilgili çok güzel iki hikaye anlattı ve bu düşüncelere pek de katılmadığını söyledi:

”Öncelikle U17 Milliler muazzam bir iş başardı. Onları tekrar tebrik ediyorum. Soruna gelecek olursak da; geçen sene Dünya üçüncüsü olan takım da çok büyük eleştiriler almıştı. Üstelik de tek mağlubiyetle üçüncü olmuştuk. Turnuva sırasında sorumluluğu üzerime aldım. Oyuncularımın üzerindeki baskıyı azaltmak istedim. Fakat bu sorumluluğu üzerime aldığım için bana da yüklenenler oldu. Aslında bakarsan bunlar çok önemli değil. Girit’te çok fazla birebir ve isolation oynadığımız söylenmişti. Ayrıca da single pick and roll oynadığımız için bazı kesimler bizi eleştirmişti. Fakat şimdi de U17 Milli Takımımız için bunun tam tersi düşünceler ortaya atılıyor. Basketbolda sadece bir tane doğru yok. Milli takımlarımızın amacı, sporcularımızı kişisel gelişimlerini devam ettirirken, ülkemizi en iyi şekilde temsil edip, aynı zamanda da tüm ulusumuza İstiklal Marşı’mızı dinlettirebilmek. Bunları yaparken de oyuncularımızın fiziksel ve mental gelişimleri gözle görülür bir ilerleme kat ediyorsa; bir kere zaten çok iyi iş yapıyorsunuz demektir. Sayın Bogdan Tanjevic’in bana söylediği bir söz var: ‘Picasso’yu eleştirebilmek için öncelikle çöp adam çizebilmelisiniz’ Ayrıca başka bir hikaye daha var Bogdan Tanjevic’ten dinlediğim. Hikaye şu şekilde: ‘Usta bir ressam yanına bir çırak alıyor ve 6 aylık eğitim sonunda ona bir resim çizdiriyor. Daha sonrasında da çırağından bu resmi köyün meydanına asmasını ve yanına kırmızı boya ile fırça koymasını istiyor. Resmin yanına da beğenmediğiniz yerleri kırmızı boya ile işaretleyin diyor. Çırak, ustanın dediğini yapıyor ancak bir hafta sonra resmi almaya gittiğinde bir bakıyor ki resim kıpkırmızı. Bunu gören çırak da doğruca çok üzüntülü bir şekilde ustasına gidiyor. Ustası yine bir resim çizmesini istiyor. Çırak resmi çiziyor ve usta gene resmi meydana koymasını söylüyor. Bir daha aynı başarısızlığı yaşamaktan korkan çırak buna karşı çıksa da usta bu sefer resmin yanına birden çok fırça ile farklı renkte boyalar bırakmasını söylüyor. Resmin üstüne de lütfen beğenmediğiniz yerleri düzeltiniz notunu ekletiyor. Çırak bir hafta sonra gidiyor ki resme hiç dokunulmamış.’ Bizim durumumuzda aslında bakarsan buna çok benziyor. Tabii ki fikir ayrılıkları olacak. Özellikle de çocuklarımızı yukarılara çekebilmek için bunlar gerekli. Ancak bu fikir ayrılıkları yaşanırken de çocuklarımızın hala birer genç sporcu olduğunu unutmamız gerekiyor. En azından sporcu arkadaşlarımıza yapılan eleştirilerin sonuç bazlı olmaması ve pozitif olması onlar için çok önemli!”

Son şampiyona son resital...
Dile kolay altı yıl… 1996 jenerasyonu artık son turnuvasında. Geçen altı yılda bize muazzam duygular yaşattı bu takım. Kazanılan Avrupa şampiyonlukları, gidilen Dünya şampiyonaları. Ne kadar övünsek az kalır bana göre. Tabii bu altı yılda da takım içerisinde bir çok anı birikmiştir. Sayın Uğurata’dan da yaşanan bir anıyı bizlerle paylaşmasını istedim. Sağ olsun ki beni kırmadı ve takımının ne kadar karakterli oyunculardan kurulu olduğunu bizlere birkez daha hatırlattı:

”Özetleyemem, kitap yazarım. Çok güzel anılarım da var, çok kötü anılarım da var. Takım içerisinde oyuncularla çok kez kavga ettik. Aynı zamanda da çok eğlendiğimiz anlar oldu. Ama ben şöyle geçen seneden olan güzel bir anımızı sizlerle paylaşayım. Bu takımın karakterini de özetler. Geçen sene U19 Dünya Şampiyonası’nda eleme karşılaşmasını zar zor kazanmıştık ve daha sonrasında soyunma odasında sert bir toplantı oldu. Toplantının sonuna doğru da ben eleştirilerimi bitirdim ve oyuncularıma ‘Sürekli biz staff olarak sizleri eleştiriyoruz, artık siz de konuşun. Geldiğimizden beri ağzınızı bıçak açmıyor, bizim hiç mi hatamız yok?’ dedim. Hemen Ege Arar söz aldı. Ege’nin sözleri aynen şu şekildeydi: ‘Ömer ağabey, başta sen olmak üzere bütün teknik kadrodan şikayetçiyim. Sen ilk toplandığımızdan beri gittiğimiz her turnuva için hedefi şampiyonluk olarak belirledin. Ama burada Amerika ile final oynamak istediğimizi söylüyorsun. Ben bundan rahatsız oluyorum, ben buraya şampiyon olmaya geldim’ Bu ufak anı da takımımızın ne kadar iyi oyunculardan kurulu olduğunu özetliyor. Evet, aslında bu benim hatamdı. Çünkü bu takım ilk toplandığında iki büyük hedef koydu. İlk hedefimiz U19 Dünya Şampiyonası’na gitmek ve orada Amerika Birleşik Devletleri ile final oynamaktı. Şampiyona biletini cebimize koyduğumuzda hedefimizi revize etmem ve bu hatayı düzeltmem gerekiyordu. İkinci hedefimiz ise 2020 Olimpiyatları’nda maksimum sporcu ile A Milli Takım’da olmak. Artık ikinci hedefe doğru çocuklar adım adım ilerliyor. İnşallah o teknik kadroda olabilirsem onlarla birlikte olacağım. O teknik kadroda olamasam bile nerede olursa olsun gerekirse borç alıp o olimpiyatları yerinden takip edeceğim. ”

Ömer Uğurata 1997 yılında Üsküdar Fen Lisesi’nden mezun olmuş, daha sonrasında da İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanıp Elektrik Mühendisliği bölümü ile muazzam geçen eğitim hayatına devam etmiş. Normalde Uğurata gibi başarılı öğrenciler, kazandıkları bölüme sonuna kadar bağlı kalırlar. Ben de bir öğrenci olduğum için bunu yakından biliyorum. 🙂 Ancak Uğurata, üniversite yıllarında antrenörlüğe adım atmış ve başarılarla geçen kariyerine o senelerde başlamış. Antrenörlük mesleğini nasıl seçtiğini de merak ettim ve bana hikayesini şu şekilde anlattı:

”Ailemden gelen bir basketbol geleneği var. Hem annem hem de babam deplasmanlı liglerde basketbol oynamış insanlar. Tabii amatör düzeyde. Ayrıca babam zamanında amatör olarak antrenörlük de yapmış. Ben de basketbol oynamayı çok istiyordum ve üniversite yıllarında oynuyordum. Fakat o sezon Pelvis kemiğim kırıldı. Pelvis kemiğimin kırıldığı sırada da çok sevdiğim bir abim, kulübümüzde antrenörlük yapıyordu. Ben o zamanlar henüz yürüyemiyordum. Antrenörlük kartım da vardı ve bana ‘Takımımızda yardımcı antrenörlük yapar mısın? Takım arkadaşlarınla beraber olursun, bir sene sonra tekrar durumuna bakarız’ şeklinde bir teklifle geldi, ben de kabul ettim. Bu şekilde antrenörlüğe başladım. O sevdiğim abim de Sayın Volkan Karaaslan bu arada. Daha sonrasında da İTÜ’de kulüp müdürümüz olan Sayın Hasan Ünal, oraya transfer olmamı ve altyapılarda görev yapmamı istedi. Bu iki ismin benim antrenörlüğe adım atmamda çok büyük etkileri var. İşte bu serüvenin başlangıcı da bu şekilde… ”


  • İçerikteki Ömer Uğurata röportajı 8 Temmuz Cuma günü Fransa karşılaşmasından önce yapılmıştır.
2 of 2İleri

Picasso’yu eleştirebilmek için öncelikle çöp adam çizebilmelisiniz…

7 YORUMLAR

  1. koç yıllarıdır beraber çalıstıgın 96 jenarosyonuda al gel milli takımın başına. suanki takımdan daha kötü olmazsınız.

  2. Omerim guvenimiz tam size. Elinizden geleni yapın. Biliyorum bu oyuncular altın istiyor. İnanın bana alacaksiniz o altini kardeşim.

  3. Ömer’le birlikte alt yapı takımlarımızda müthiş bir çıkış yaşandı.Tabiki burada Taner Günay ında müthiş katkıları söz konusu.Stafta yer alan diğer Koç’ları ve sağlıkçılarıda atlamayalım.Bir veli olarak emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ederim.Şimdi ise tek ricam Basketbolumuzu yöneten arkadaşlarım ve abilerimden lütfen bu çocukların harcanmasına müsade etmeyin.Emeği geçen herkese tekrar teşekkürler .

    • Sadık Güven kardeşim sistem yanlış ama bu sistemden yine de kurtuluş var. Egemen eğer 2 senedir karşıyakada değil sakarya bbde kiralık oynasaydı sence daha iyi durumda olmaz mıydı? Oyuncular 17-19 yaş aralıklarını iyi geçirmeli süre alacak yer bulmalı maalesef bu sistemde.

  4. tutturmuşuz bir altın jenerasyon !!!! bu çocuklar 20 yaşlarını bitiriyor 21 oluyorar bunlarla aynı yaşta olanlar ve alt yapı turnuvalarında bu çocuklara yenilenler nba lerde euroligde ülke mili takımlarında yıldız oldular bi de bizim çocuklara bakın hangisi nerde kaç dk. süre almış da hala altın diyoruz?? tek yaptığımız her şeyi gereğinden büyük ve değerli göstermek.alt yapılarda alınan başarıları üst yapıya entegre edemedikten sonra sadece çocukların duvarlarındaki bir madalyadan öte bir anlamı kalmıyor.

  5. 2-3 oyuncun temas almaktan korkmadan oynuyor diğerleri temas almaktan korkuyor temas almaktan korkanlar başka branşa yönelmeli diye kendin itiraf ediyorsun peki bu temas almaktan korkan oyuncuların milli takımda ne işi var? geçen yorumumda da da söylediğim gibi sen 96 lılara vefa borcunu ödüyorsun fakat milli takım vefa borcu ödeme yeri değildir…kamp başlarken 97 jenerasyonundan 8 oyuncunun hiç biri mi 9 oyuncusu temastan kaçan bu kadroya girmeyi hak etmedi?belki bu turnuvadan sonra temastan kaçan oyuncularını tenise felan yönlendirisin !!!!

  6. 2-3 oyuncun temas almaktan korkmadan oynuyor diğerleri temas almaktan korkuyor temas almaktan korkanlar başka branşa yönelmeli diye kendin itiraf ediyorsun peki bu temas almaktan korkan oyuncuların milli takımda ne işi var? geçen yorumumda da da söylediğim gibi sen 96 lılara vefa borcunu ödüyorsun fakat milli takım vefa borcu ödeme yeri değildir…kamp başlarken 97 jenerasyonundan 8 oyuncunun hiç biri mi 9 oyuncusu temastan kaçan bu kadroya girmeyi hak etmedi?belki bu turnuvadan sonra temastan kaçan oyuncularını tenise felan yönlendirisin !!!!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler