Nereden gelir nereye giderler

2006 yazı basketbol tarihimizin unutulmaz yazlarındandır. FIBA 20 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası Türkiye’de düzenlenmişti. Alt yaş kategorileriyle ilgili izlediğim nadir turnuvalardandır. Ama son derece özel bir yeteneğin gencecik halini izlemişti o turnuvanın takipçileri. O özel yetenek Ersan İlyasova’ydı tabi ki. Basketbolla yeni yeni tanıştığım dönemlerde Oğuz Savaş, Cenk Akyol, Semih Erden ve Hakan Demirel’in ilerleyen yıllarda varabilecekleri yerin ne olacağını hayal ettiğimde geldiğimiz noktanın çok daha fazlası belirmişti zihnimde. Ve şüphe yok ki haklıydım.
 

Kaynak:  FIBA Europe Ciamillo-Castoria
Kaynak: FIBA Europe Ciamillo-Castoria

 
Üçünün de bugün olması gereken yer bundan çok daha fazlasıydı. 28. yaşı için gün sayarken Oğuz Savaş’ın tarihinde ilk defa Euroleague oynayan bir takıma transfer olmaması gerekirdi, Hakan Demirel 29 yaşında ancak oynadığı takım sayısı profesyonel olarak geçirdiği yıl sayısının üzerinde belki. Cenk Akyol ise sayı atmak için dizayn edilmiş çok özel bir yetenek iken kariyerinin en verimli olması gereken dönemini Euroleague’de mücadele edemeyen bir takımda geçirmeye mahkum oldu.

Bu üçlünün geldikleri noktayı hazmetmek mümkün değil. Oğuz Savaş’ın saha içindeki iyi niyeti onu 2015 yazına kadar Fenerbahçe Ülker kadrosunda tuttu ancak her sezon, her kötü gidişte ilk kesiğin en kolay atıldığı oyuncu oldu. Fenerbahçe Ülker’den çok daha önce ayrılması gerekirdi. Hiçbir zaman kendisine biçilen rolden daha fazlasının adamı olduğunu göstermiyordu. Devran da aynı şekilde dönüp gidiyordu. Yüksek saha görüşü ve sırtı dönük skor tehdidi, şut atmaya çok uzak bir oyuncu olmayışı geleceği açısından hep parlak bir tablo sunuyordu izleyenlere. Ama oyununun hiçbir bölümünü keskinleştirmeden kariyerine devam etmeyi seçti Oğuz. Ve barınamadı Fenerbahçe Ülker’de. Bu ayrılık ya keskin bir düşüşün başlangıcı olacak ya da onu tekrar Fenerbahçe Ülker’e götürecek yolun ilk kilometreleri, bunu bilemeyiz.

Ancak Cenk Akyol ve Hakan Demirel gibi basketbol için yaratılmış iki saf yeteneğin bu hallere düşmesi -özellikle Hakan Demirel’in- hiçbir zaman anlaşılamayacak. Benim için en öyle olacak azından… Alt yaş kategorilerine ait turnuvaların ilerisi için çok belirleyici olduğu kanaatinde değilim pek çok kişi gibi, ama mevzu bu değil. Mevzu, yıllardan bu yana yaşadığımız sıkıntıların teşhisinin ne olduğu? Bu iki oyuncunun yaşadıkları düşüş, neredeyse tek bir gün bile basketbollarını geliştirememeleri, hatta geriye bile gitmeleri. Teşhisi koymak gereken, açıklamak gereken konu bu.

Takımlarımız, koçlarımız, organizasyonlarımızı yerel liglerde hep onlara muhtaçtı. Onlar hep göz bebekleriydi takımlarının, herkes gözlerinin içine bakıyordu. Ufak bir umut ışığı aranıyordu. Ama hiçbir zaman olmadı bu. Gelişmeye, ön plana çıkmaya niyetli değillerdi. Peki ders çıkarılamaz mıydı bu iki oyuncudan? Hatta Oğuz Savaş’tan. Belki çıkarılabilirdi, ama belki de suç tamamen onların omuzlarındaydı. Kesin teşhisi koymak benim işim değil, ama kimin işi? Genç oyunculara alt yaş kategorilerinde madalya kazandırmak zor bir iş mi, bu kadar basit mi o madalyalar, hiçbir anlamı yok mu?

Önemliyse, fazlasıyla anlamlıysa bu alt yaş kategorilerinde parlayan oyuncuların profesyonel düzeyde verim vermiyor oluşu nasıl açıklanır? Asıl zor olan bu mudur? Ya ikisinden biri çok kolay, ya da diğeri çok zor. Ama en azından şuna cevap vermek gerekir. A takımda performans verememenin sorumluluğu tamamen oyuncuya yüklenilmesi gereken bir durum mu? Bunun cevabını bulduğumuz zaman çok daha farklı yapacağız analizlerimizi. Ama şu analizi cebe koyup yola çıkabiliriz. Genç ve yetenekli bir oyuncunun, 2 yıl önceki halinden farkı yoksa durup izlemeyecek birilerinin çıkması gerekir.
 

Hakan Demirel
Kaynak: Emilio Cobos

 
Tüm bunlardan bağımsız olarak şöyle de bir gerçek var. U20, U19 gibi turnuvalar bizleri önemli sayıda yetenekli oyuncun varlığından haberdar ederken sınırlı sayıda da olsa özel oyuncu izletiyor bizlere. Bu oyuncuların alt sınırı beraber oynadıkları takım arkadaşlarının çok üstünde. Yukarıda bahsettiğim sıkıntılarla ilgisi yok, o sorunlar bu oyuncular için geçerli değil. Doğdukları gün bu tarz sıkıntılardan arınmış, bu dertlerden soyutlanmış kafalar bunlar. Daha doğrusu bu problemlerle uğraşmayacak kadar özel yetenekler. Bu yetenekler 5 yıl sonra dünyanın en iyi basketbolcuları olmalarının garantisini vermiyor ancak Hakan Demirel olmayacaklarına kefalet ediyor.

2006 yazında gözlerimizi kamaştıran Ersan İlyasova bu tarz bir yetenekti örneğin. Ersan için birtakım sıkıntılar yaşadığından bahsedebiliriz ancak bu onun profesyonel düzeyde milyonlarca dolar kazanmasını engellemiyor. Onun alt sınırı -çok önemli yetenekler olmasına karşın- Oğuz Savaş veya Cenk Akyol ile kıyaslanamazdı. Profesyonelliğe geçişin getirdiği zorluklar Oğuz ve Cenk’i bu girdabın içine çekip eritebilir ancak Ersan İlyasova gibi, Saric gibi Hidayet gibi yetenekler için bu girdap önemli bir tehdit olmuyor.

Kalanlar için ise yapılması geren ; girdaptan kurtulmak ve sağlam bir yere demir atmak. Günümüzden örnek vermek gerekirse Metecan Birsen, Kartal Özmızrak, Kenan Sipahi gibi oyuncular kendilerini bu girdaptan kurtarmak için uğraşmak zorunda. Kartal bu doğrultuda çok olumlu sinyaller veriyor. Peki Metecan veya Kenan için aynısını söyleyebilir miyiz? Mevzu bahis genç oyuncu ise alabildiğine acımasız olmakta fayda var. Zira giden yıllar geri gelmiyor, yaş da gelip geçiyor. Ön plana çıkmaktan korkmak, tek bir haftayı bile oyunu geliştirmeden bitirmek genç bir oyuncu için kabul edilemez. Önemli bir yoludur başarının. Kuraldır, asla nasihat değildir; hata yapacaksın.. Kenan’ın önünde boş bir koridor varken penetre etmemesi, Metecan’ın elinden topu alabilmenin kolaylığı ve bunun onu turnike denemelerinden soğutması kabul edilebilir şeyler değil. Hata yapmaktan korktukları sürece öylece gelip geçecek yılları. Cedi Osman tüm sahayı boydan boya korkusuzca kat ederken, Furkan Korkmaz, yerleşmiş Olympiakos savunmasına smaç atmayı kafasından geçirebilirken hata yapmaktan korkanlar için yıllar kayda değer artılar getirmeyecek. Hata yapmayan herkes gibi tecrübe kazanamayacaklar.

2015 FIBA U-19 Dünya Şampiyonası’nı değerlendirelim. Türkiye’de Furkan Korkmaz’ı izledik. Hatta açık konuşalım: Furkan Korkmaz ve diğerlerini izledik. Furkan için A takımda oynamanın olası sıkıntıları onun milyonlarca dolar kazanmasını engellemeyecek, bu şimdiden belli. Ancak diğerleri için bu geçerli değil. Berk Uğurlu için de Tolga için de Egemen için de. Bu oyuncular ilerleyen yıllarda Furkan Korkmaz’ın önüne de geçebilirler. Ancak Hakan Demirel’in düştüğü durumlara da düşebilirler.
 

Kaynak: FIBA Europe/Ulas Saq
Kaynak: FIBA Europe/Ulas Saq

 
Madalyonu tersine çevirip öyle bakalım şimdi. 2006 yazından aklımda kalan oyuncular Oğuz Savaş, Cenk Akyol, Semih Erden, Hakan Demirel, Ersan vs… Peki Ömer Aşık’ın o kadroda olduğunu hatırlamıyor olmamın nedeni ne? Belki finalde oynamaması, belki spektaküler hiçbir hareketinin olmaması. Ama bunun hiçbir önemi yok. Önemli olan şu anda geldiği nokta. Onu diğerlerinden ayıran nokta neydi peki? Bunun etraflıca açıklanması ve çok sayıda gence örnek olması gerekiyor aslında.

Barış Ermiş’ler, Hakan Demirel’ler, Barış Hersek’ler değil Ömer Aşık’lar, Cedi Osman’lar görelim sık sık. Öylesine ihtiyacımız var ki bu tarz örneklere. Cedi Osman’ın adeta bir pop star şöhretine ulaşması, reklamlarda oynaması bu yüzden. Yıllardır böyle bir umudumuz yoktu çünkü. Hidayet’ten bu yana böylesine bir yetenek gözlerimizin önünde yükselmedi belki de. Böylesine heyecanlandırmadı Türkiye’yi.

Tersini ise defalarca görüdük. Bugün de görmeye devam ediyoruz. Metecan Birsen her gün biraz daha geri gidiyor örneğin, önüne geçilemezse sonu iyi değil. Ya da Kenan Sipahi, Fenerbahçe Ülker’e geldiği ilk günden itibaren ne kadar geliştirdi oyununu? Bu kadar mı olmalıydı?

FIBA U-19 Dünya Şampiyonası çok heyecanlandırdı bizi. Özellikle Tolga Geçim, Berk Uğurlu yaptıkları her asistle, hatta topu ellerine her alışıyla gözleri kamaştırdılar. Sahada pek çok oyuncudan farklı duruyorlardı. Tolga, Kirilenko’ya benzeyen yüzü, fiziği ve saha görüşüyle çok ama çok büyük şeyler hayal ettiriyor. Çakralarının her an açık olması ve kafasının zehir gibi çalışmasıyla Berk de aynı şekilde. Hayaller gerçeğe dönüşür umarım.

Önümüzdeki yıllar Cenk Akyol’lar değil Ömer Aşık’ları basketbolumuza kazandırdığı kadar başarılı oluruz. Metecan gibi yerinde sayan değil Cedi Osman gibi her haftayı gelişmek için kullanan gençler görmedikçe biraz daha umutlu olmaya neden yok. Ama şu soruya cevap bulmak her şeyden önce gelir? Sorumluluk sadece oyuncuya mı ait?

2 YORUMLAR

  1. Sn Alpay elinize sağlık, çok önemli noktaları yakalayıp dile getirdiniz… Ancak tüm bu olumsuzlukların ve endişelerin sebeplerini hiç kimse rahatça ve açıkça tartışamıyor… Makalenizde de aynı çekingenliği hissettiğimi söylemem gerek. Bence basketbolumuza en alttan en üste kadar hakim olan mentalite ve yazılı olmayan, hatta açıkça dile getirilemeyen kurallar maalesef yetenekli gençlerimizi harcıyor…Veya gelebilecekleri en iyi noktanın aşağısında bırakıyor. Bu yıldızlarımız Türkiye dışında bu mentaliteden uzak kaldıkları zaman gelişme gösteriyorlar, kalamadıkları zaman ise beklenilen gelişim neredeyse imkansız oluyor…Basın, kulüpler, manejerler, koçlar izleyiciler….camiadaki her birimin az yada çok bu olumsuzlukta bir etkisi vardır…. Şunu da belirtmeden yorumumu bitirmeyeceğim, maalesef siteniz de bu sistemin işlevsel bir parçası…Bunlar tartışılıp yüzleşilebilinirse çocukların önü ve vizyonu açılır….sağlıklı günler dileklerimle

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler