Evet, o videoyu ben de izledim.
Bir kere.
Bir kere izlemem de yeterliydi. Olanlardan sonra yaşananları tekrar görmek istemedim. O anı hafızamda geri sarıp tekrar tekrar izleyebilirim, bu da var olan tüm videolardan çok daha etkili olur.
2013’te Paskalya Haftasonu’ydu. Elite Eight’teydik. Turnuvaya ilk sıradan katılıyorduk ve turnuvaya ikinci sıradan gelen Duke karşısında dört sayılık bir üstünlüğümüz vardı. Final Four’a ulaşmamıza çok az kalmıştı. İlk yarının son altı yedi dakikasının içindeydik. Hücum sırası Duke’taydı, nasıl olduysa bir anda savunma rotasyonumuzda sıkıntı yaşadık ve Tyler Thornton köşede bomboş kaldı. Ona en yakın oyuncu bendim, Chane Benhanan da şuta engel olmam için bana seslendi.
Şutu bloklayabilmek için tüm gücümle sıçradığımı ve havadayken, basket olup olmayacağını görmek için kafamı arkaya çevirdiğimi hatırlıyorum. Düşeceğim noktaya doğru bakmıyordum.
Ayaklarımın yere çarptığını hatırlıyorum.
Vücudumun yere çarptığını hatırlıyorum.
Gördüğüm ilk şeyin, kenarda yerde yatarken Koç Pitino’nun bakışları olduğunu hatırlıyorum.
Bir hayalet görmüş gibi bakıyordu.
Ben de aşağıya doğru baktım ve kaval kemiğimin kırılıp dışarı çıktığını gördüm.
‘Oh, olamaz…’ dediğimi hatırlıyorum.
Hiç acı hissetmedim. Şokta olup olmadığımı da bilmiyorum. Tek bildiğim ise gerçekten hiç acı hissetmedim. Herkes kendini kaybetmişti. Takım arkadaşlarım ağlıyordu. İnsanlar aklını kaçırmış gibi davranıyordu. Luke Hancock’ın yanımda diz çöküp, “Sakin ol, her şey yoluna girecek.” dediğini hatırlıyorum.
Neler olup bittiğini fark ettiğim ilk anda, düşündüğüm ilk şey kendim olmadım. Tek düşüncem, ‘Umarım bu maçı kazanırız.’ oldu. Kazanmak istiyordum çünkü bu noktaya gelebilmek için çok çalışmıştık. Aynı zamanda kazanmak istiyordum çünkü boş yere sakatlanmış olmak istemiyordum.
Sağlık ekipleri beni ambulansa taşırken takım arkadaşlarıma verdiğim mesaj da buydu.
Onlara sürekli, “Benim için endişelenmeyin.” dedim.
“Sadece şu lanet maçı kazanın.”
O akşam ameliyat olduktan sonra gece yarısına kadar ya da sabahın erken saatlerine kadar uyanamadım. Hastane yatağında uyandığımda ise her şey sanki sisli gibiydi. Odada kimsenin olduğunu hatırlamıyordum.
Tek hatırladığım şey yatağımın yanındaki masada duran Final Four kupasıydı.
Sanki rüyadaymışım gibi hissettim ama bunun bir rüya olmadığını biliyordum.
Sonrasında gülümsedim ve dönüp uyumaya devam ettim.
Final Four’da oynayamayacağımdan dolayı kendim için biraz üzüldüm, bu yılki Final Four doğduğum yer olan Atlanta’da oynanacaktı üstelik. Yine de buna takılıp kalmadım çünkü bana çok destek oluyorlardı. Duke maçı ulusal kanalda yayınlanıyordu ve herkes sakatlığımı görmüştü. Lil Wayne’den LeBron James’e kadar birçok isim bana iyi dileklerini yolluyordu.
Final Four’daki Wichita State maçında ve finalde Michigan’ı yenip şampiyon olduğumu karşılaşmada saha kenarındaydım. Yürüyemiyordum. Bu yüzden de maç bittikten hemen sonra tüm takım arkadaşlarım aynı mesajla tek tek yanıma geldiler.
“Başardık dostum.”
Saha kenarında oturup sakat olan bacağımı uzatırken, takım arkadaşlarımın pota filelerini kesmelerini izlemekten çok mutlu olacaktım.
Bunun yerine birden Koç Pitino yanıma geldi.
“Hey Kevin. Takım arkadaşların potayı aşağı çekecek ve sen de fileleri kesebileceksin.”
Kazanılan şampiyonluğun diğer oyunculara olduğu kadar bana da ait olduğunu biliyordum ama fileyi kesmek durumu daha da hoş yaptı.
Hayatımın en güzel anıydı.
Çılgınca geçen birkaç hafta oldu. Sürekli televizyondaydık, röportajlar yapılıyordu ve ünlü isimlerle tanışıyorduk. Gerçek dışıydı. Ulaşılan şampiyonluktan sonra hepsi birkaç gün devam etti ancak bir yerde sona erdiler.
Kampüste ise artık ben de bir ünlüydüm. Bu hiç sona ermedi. Alışveriş merkezinde ya da başka bir yerde, insanlar sürekli yanıma geliyordu. Hakkında konuşmak istedikleri tek şey ise bacağımdı.
Sanki artık basketbolcu Kevin Ware değildim.
Artık, şu ayağı kırılan Kevin Ware’dim.
Kısa bir süre sonra tüm bunlar beni rahatsız etmeye başladı – tüm bu ilgi, her yerde insanların benimle konuşmak istemesi. Kampüste gizlice dolaşmaya başladım, sınıfa ve spor salonuna daha tenha yollardan gidiyordum. Sakatlığımın, diğer insanlar ve kendi statüm üzerindeki etkisini fark edememiştim. Olan biten bu kargaşadan uzak durabilmek için vaktimi odamda oturup Netflix izleyerek geçiriyordum.
Sakatlığımın, diğer insanlar üzerindeki kalıcı etkisini de fark edememiştim, ta ki yeniden parkeye adım atana kadar.
Beni ünlü yapan sakatlıktan yedi ay sonra Louisville için yeniden sahaya döndüm. Fakat farkı olan şeyler vardı. Antrenmanlar farklıydı. Takım arkadaşlarım bana karşı oynarken daha yumuşak davranıyorlardı, sanki beni incitmekten korkuyorlar gibi.
Ayağımı kırdığımda duygularına fazlasıyla hakim olamayan Russ Smith de onlardan biriydi. Bana her zaman bir ağabey gibi davranmıştı. Okuldaki ikinci yılımdan önceki yazı, her gün ona karşı antrenman yaparak geçirmiştim, beni hep ileri itmişti. Bir saniye bile tempomu kaybedemezdim. O yaz beni, çok daha iyi ve çok daha sert bir oyuncu haline getirmişti.
Şimdi ise bana faul bile yapmıyordu.
Koç Pitino bile çok fazla antrenman yapmamı istemediğini söyledi. Rehabilitasyon sırasında, geri dönmeme az bir süre kalmışken bana, eğer maçtan bir gün sonra antrenmanımız olursa maçta oynayabileceğimi ama antrenmana çıkmayacağımı söylemişti. Üst üste iki antrenmanımız olursa da bu antrenmanlardan sadece birine katılacaktım.
“Bacağının dinlenmesini istiyoruz.” demişti.
Anlıyordum. Başıma gelen şey tek kelimeyle sıra dışıydı ve hepsi bunu görmüştü. Bunu görmemeleri mümkün değildi. Bu yüzden de bacağıma baktıklarında – ya da bence bana baktıklarında bile – gördükleri şey o andı. Sakatlığım. Böyle bir şeyi tekrar görmek istemiyorlardı, sert mücadelelere girip sıkı çalışmamı da istemiyorlardı.
Tüm yaz boyunca rehabilitasyonda, geri dönüp sakat muamelesi görmek için canımı dişime takmamıştım.
Normal sezon başladıktan birkaç hafta sonra, ameliyat olduğum bacağıma bir darbe aldım. Bu darbe, hassas bölgedeki bazı dokulara zarar verdi ve birkaç hafta kaybettim. Sanırım bu darbe koçların ve antrenörlerin korkmasına neden oldu. Öyle ki geri dönme vaktim geldiğinde redshirted* bir oyuncu olmamın en iyisi olacağını düşündüklerini söylediler.
Sadece beni korumaya çalıştıklarını biliyorum, aynı bacağımdan ikinci bir sakatlık geçiriyordum. Onları suçlayamam ama bu boşuna bir çabaydı. Tek istediğim basketbol oynamak ve takımıma yardımcı olabilmekti ama bunu yapabilecekmişim gibi hissetmiyordum. Yapamayacağımdan değil, yapmama izin vermeyeceklerdi.
Beni oynatmayacakları ve bacağıma güvenmedikleri oldukça açıktı. Ben de tavsiyelerine uymaya ve redshirt olmaya karar verdim.
Sonrasında da transfer olmaya.
***
Louisville’den ayrılmak yaptığım en zor şeylerden biriydi. Kolej büyüdüğünüz, kendinizi anladığınız ve bulduğunuz yer sonuçta. Ben de bunu Louisville’de yaptım. Saha içinde ve dışında mükemmel arkadaşlar edindim. Bir şampiyonluk kazandım. Ünlü bir isim, daha iyi bir oyuncu ve daha iyi bir öğrenci oldum. Louisville’deki günlerimi ve orada tanıştığım insanları her zaman iyi anacağım.
NCAA seviyesinde sadece belirli bir süre oynayabilirsiniz. Bu yüzden ben de oynamama izin verecekleri bir yere gitmek istedim. Yeniden basketbolcu Kevin Ware olabileceğim bir yere. Ayağı kırılan Kevin Ware değil.
Bu yüzden eve dönmeye karar verdim.
Georgia State’e gitmeye.
Eve, Atlanta bölgesine gitmekten başka pek da fazla seçeneğim yoktu. Georgia Tech’e gidemezdim çünkü Louisville daha yeni ACC’e geçmişti ve eğer konferans içinde bir transfer gerçekleştirirsem bir yıl oynamamam gerekiyordu. Koç Bruce Pearl’dan dolayı Auburn’a gitmeye de sıcak bakmıyor değildim. Lisedeyken Tennessee’ye gidim Koç Pearl ile çalışmak için başvuruda bulunmuştum ancak bundan hemen sonra Pearl kovuldu. Ben de başvuruyu iptal edip Louisville’e gittim.
Tüm ihtimalleri göz önüne alınca Georgia State istediğim ve ihtiyacım olan her şeye sahipti.
Georgia State daha küçük bir okul ancak Ryan Harrow ve R.J. Hunter gibi isimler ulusal düzeyde dikkat çekmeyi başarıyor. Ayrıca Sun Belt Konferansı’ndan NCAA Turnuvası’na katılmak için Georgia State’in büyük şansı var. Bunun yanında bir oyun kurucuya daha ihtiyaçları da vardı, bu da doğru yer için kararımı vermem adına yeterliydi.
Benim için yeni bir başlangıçtı. Kampüse ilk adımımı attığımda evimdeymiş gibi hissettim. Yeniden Atlanta’daydım. Yeniden basketbol sahasındaydım. Hepsinden önemlisi, insanların bana bakıp sakatlandığım anı görmedikleri bir yerdeyim. Sahada kimse bana daha yumuşak davranmıyor. Sonunda yeniden kendim olabilir.
Kevin Ware’dim, basketbol oyuncusu olan.
Georgia State’te yaşadıklarıma bakınca her şey çılgıncaymış gibi geliyor. 2014’te buraya geldim ve oynamaya başladım. Aynı zamanda takım arkadaşlarımla da samimi olmaya başladım. R.J. Hunter bir başka kardeşim oldu, tıpkı Louisville’de Russ Smith’in olduğu gibi. Sun Belt Konferansı’nda şampiyon olduk ve NCAA Turnuvası’na katıldık – sakatlığımdan beri turnuvaya ilk katılışımdı.
Turnuvaya ilk sıradan katılıp alt sıralardaki bir takıma elenmemeye çalışmaktansa bu sefer 14. sıradan katılıp ilk turda üst sıralardaki bir takımı elemeye çalıştık.
Üçüncü sıradaki Baylor’ı, R.J.’in son saniye basketiyle yenerken ben de sahadaydım.
Şampiyonluk yaşayan bir takımın parçası olmak çoğu oyuncu için mümkün değildir. 14. sıradan gelip üçüncü sıradaki bir takımı elediğini söyleyen oyuncu sayısı ise bundan çok daha azdır. Baylor karşısındaki bu galibiyet benim için oldukça özeldi, özellikle de Louisville’deki geleceğim hakkındaki belirsizlikten sonra.
Bir sonraki sene turnuvaya yeniden katılma şansı bulamasak da 30 maçın tamamına ilk beşte başladım. Bu maçlarda 35 dakikadan fazla süre aldım ve neredeyse 12 sayı ortalaması tutturdum. Turnuvaya katılamayışımızı bir kenara bırakırsak mükemmel bir sezon geçirdiğimi düşünüyordum.
Yine de her güzel şeyin bir sonu vardır.
***
Evet, o videoyu ben de izledim.
Bir kere.
Muhtemelen siz birkaç kez izlediniz, eğer izlemediyseniz de büyük ihtimalle şimdi izleyeceksiniz.
Bir kere izlemek benim için yeterliydi.
Şampiyon olmayı başarsak da Louisville’deki kariyerim benim istediğim gibi sona ermedi. Buna rağmen Koç Pitino ve orada beraber oynadığım kişilere kızmıyor, onlara büyük bir sevgi besliyorum. Sizi özlüyorum çocuklar. Yum’daki o çılgın kalabalığın önünde sahaya çıkmayı özlüyorum! Kampüsü özlüyorum.
Cardinal’de olmayı özlüyorum.
Louisville basketbol programında görev alan herkese sakatlığımdan önce ve sonra bana yaptıkları her şey için teşekkür ediyorum. Size her zaman minnettarım.
Georgia State’e de teşekkürler. Bana kollarınızı açtığınız ve olduğum kişi olarak kabul ettiğiniz için teşekkürler.
İlk başta Kevin Ware’dim, basketbol oyuncusu olan. Ardından Kevin Ware, şu ayağı kırılan. Şimdi ise yeni Kevin Ware olmaya çalışıyorum, profesyonel basketbolcu. NBA’de ya da uluslararası başka bir takımda bu hayalimi gerçekleştirirsem de Louisville ve Georgia State’te yaptıklarım için her zaman gurur duyacağım.
Artık her şeyimi sıradaki takımıma vermek için hazırım, nerede olursa olsun. İnsanlara, sakatlığımdan başka hatırlayacak bir şey verebilmem için sıradaki adımım bu.
Sadece bir kırılma sesi uzakta olsa da.
*Redshirted: Üniversiteden burs almaya devam edip takımla antrenmanlara çıkan ancak resmi maçlarda forma giyemeyen sporcu.
- Kevin Ware’in The Players Tribune’de kaleme aldığı yazının orijinaline bu bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.