Kaan Kural röportajı (Radikal)

Milli takım üzerine Radikal Gazetesi’nden Ezgi Başaran, Basketbol yorumcusu Kaan Kural ile çok iyi bir röportaj gerçekleştirmiş. Röportajın orjinalini de şuradan okuyabilirsiniz.

Yerlere göklere sığmayan 12 dev adam Avrupa Şampiyonası grubundan çıkamıyor, en örnek sporcular Hido ve İbo birbirine giriyor, takım yenilince kadroya alınmayan Enes sevinç twiti atıyor. Türkiye basketbolu koparak dökülüyor desek mübalağa mı?
Bizde ciddi bir doz aşımı sorunu var. Başarı halinde primlerden de belli olduğu üzere uçuk bir övgü seli olduğu gibi başarısızlıkta da dünyanın sonu gelmiş ruh hali mevcut. Biz kazanırken de kaybederken de pay almayı ve mümkünse bunu manipüle etmeyi seçiyoruz, pay çıkarmayı değil. Hava güzelken bahçe nefis bir çimle kaplı görünebilir. Yağmur yağınca çıkar ortaya solucanlar. Aslında başarı çok abartılıp “Bir Türk dünyaya bedel”, “Tek yumruk olduk mu cihanı deviririz”, “Tek yürek oldular” telinden methiyeler düzülürken de bunlar vardı. Şimdi işler kötü gidince aradaki uyuşmazlıklar, görüş ayrılıkları da defalarca katlanarak büyüdü, belli yerlerden çıktı. Şaşırtıcı ve yeni değil. Hatırlayın 2005 Avrupa Şampiyonası’nı. Mehmet-Mirsad kavgasını. Bunlar yok mu? Hep var.

Hido ve İbo kavgası da hep vardı ama başarının altında görünmüyor muydu?
Hidayet-İbrahim meselesi çok eski bir uyuşmazlık konusu ama bugünkü mesele farklı. Ezelden beridir pek hoşlaşmadıkları bilinir. O da aslında 2007 Avrupa Şampiyonası’ndaki başarısızlıktan sonra iyice belirginleşmişti ama fazla ortaya dökülmedi. Ama şimdi roller değişti. İbrahim artık yorumcu. Hidayet ise oyuncu. Burada İbrahim’in yorumlarını biraz yüksek perdeden bulabilirsiniz ama pek çok konuda haksız olduğunu söyleyemezsiniz. Zaten sonuç ortada. Ancak bu noktada işlerin biraz saptığı bir nokta var. Birine “Kötü yaptın” demekle “Kötüsün” demek çok farklıdır. İbrahim oyunculara “Kötü oyuncular” dedi ve bu işi biraz kişiselleştirdi. O konuda katılmıyorum kendisine. 2011’de Hidayet’e “Yenilgiden sonra gülüyorlar” da demişti. O da bence çok ağır bir itham. İbrahim söylediği pek çok şeyde haklı ama olayı kişiselleştirdiği noktalar var. Hele iş NBA oyuncuları ve Hidayet’e gelince.

Peki Kutluay’ın da sözünü ettiği başarısızlığın temel sebebi nedir size göre?
Tanjeviç’in bu ülke basketbolunun başına getirilmesi ta 2004 yılına dayanan bir hataydı. Tanjeviç çok değerli bir basketbol adamı ona şüphe yok. Ancak fikirleri ve uygulamaları bu ülke takımına hiç uymadı. Onun hep bir hayali vardı; basketbolu uzun boylu, uzun kollu oyuncularla oynamak gibi. Her oyuncudan, eskiden beraber çalıştığı 4 değişik pozisyon oynayabilen bir Dejan Bodiroga veya 2.14 boyuyla potadan uzak oynayabilen bir Gregor Fucka yaratmak istiyordu. Bu bir kere genetik olarak Türkiye’ye uyan bir model değil. Biz daha tıknaz, daha kuvvete dayalı bir ırkız. Biz yüksek atlamacı değil, güreşçiyiz. Biz Yunan Milli Takımı gibi kavgacı bir oyun modeli belirlemeliydik. Sırp takımları gibi olamayız. Bu nedenle yıllar yıllar heba edildi. Deneme tahtasına döndü takım. Üstelik bu süreçte belli oyunculara anormal yeşil ışık yakıldı. Ne olursa olsun kadroya alındılar. Bazıları ise ağzıyla kuş tutsa giremedi takıma. Milli forma bu nedenle en büyük başarı, ulaşılabilecek en üst mertebe olmaktan çıktı. Ki bu da büyük sorun. Oyuncuların orada oynamak için mücadele etme, orayı amaçlama ideallerini kaldırırsanız, milli formanın değerini de azaltırsınız. Onu giymek başarıya göre belirlenen bir ayrıcalık olmaktan çıkıp belli bir kesimin hakkı oldu zaman içinde. Yapılan en büyük hatalardan biri de bu.

İyi de Tanjeviç takımın başına yeni gelmedi ki, çok da başarılı sonuçlar alındığı dönemlerde de antrenördü…
Sen sadece 2010’u hatırlıyorsun. Tanjeviç 2004’den beri bu takımın başında. 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonaları da felaketti. 2007 en az bu 2013 kadar kötüydü. 9 yıllık bir süreçte 2006 ve 2010 dışında tatmin edici bir sonuç alınamadı. 2011’de görevi devralan Orhun Ene de kamuoyunda dile getirilmese de Tanjeviç kendisine hareket izni vermediği, her konuya müdahale ettiği için ayrıldı takımdan. Tanjeviç bazı inatlarından 2010’da vazgeçti. Daha önce yaşlı diye takıma almadığı Kerem Tunçeri, Ömer Onan gibi isimler takımın temeli oldu. Fakat teknik hataların oyunculara yansıması esas önemli olan. Bunlar akıllı oyuncular. Neyin ne olduğunu biliyorlar. Bu defa yapılan işe en ufak bir inançları yoktu. Takım her an kötü bir şey olmasını bekliyordu sahada. İşler en ufak ters gitse, basit bir top kaybı gelse, üst üste iki üçlük yense “Tamam şimdi yandık. Başımıza taş yağacak” der gibi bir ruh haline giriyorlar. Rekabetçi bir açlık değil, kötümser bir beklentiyle sahadalar. Bizdeki her talihsiz an depresyon nedeni olurken, kıvılcımlardan bırakın ateşi, çakmak bile yakamadık. Oyuncuların Tanjeviç’e ne inancı, ne de onun yaptıklarını uygulama isteği kalmıştı. Tanjeviç’in başta rotasyon olmak üzere teknik tercihlerde de sayısız hatası var ki onlara hiç girmiyorum. Ama onların her biri de koçun ne yaptığını bildiğine olan inancı kırıyor. Açıkçası bazen ben de “Ne yapıyor bu adam? Deli mi?” dedim kendi kendime bazı maçlarda.

Tanjeviç istifa ettiğine göre işler düzelecek herhalde.
Her şey düzelmeyecek elbette. En azından bazı şeyler rayına girecek. Yerine kimin geleceği de önemli tabii ama en azından mantıklı bir planla yola çıkılabilme ihtimali var artık. Efsane koç John Wooden’ın çok sevdiğim bir sözü vardır “Başka şeylerle çok uğraşırsanız basketbolla uğraşacak vaktiniz kalmaz” diye. Biz başka işlerle çok uğraşıyoruz ülkece.

Siz geçtiğimiz günlerde ‘Türk basketbolunda neler oluyor’ gibi bir soru sorunca Harun Erdenay’ın bacağına kramp girdi. Camia şu anda içinde bu konuları tartışıyor mu yoksa kramplı soruları geçiştiriyor mu?
Ya o çok tesadüf oldu. Harun ağırlık çalışmasından gelmişti toplantıya. Komik bir durum oldu. Tamamen denk geldi. Camia içinde, daha doğrusu karar verici mercilerde bu konular maalesef pek tartışılmıyor. Ülke genelinde hızla yükselen tek adamcı, ‘her şeyi en iyi ben bilirimci’ tavır burada da hakim. Farklı fikirleri bırakın dinlemeyi direkt olarak düşmanlık olarak görüyorlar. Ben mesela kara listedeyim. Defalarca patronlarıma yazdıklarım, söylediklerim için şikayet edildim. Zararlarını da gördüm. Ki ben genelde eleştiriyi kişiselleştirmemeye gayret eden, bireysel hesapları olmayan biri olarak görüyorum kendimi. Ama ‘ya bizdensin ya düşman’ tavrı ülkeye hakim.

Bir saniye… Kimin şikâyet ettiğini biliyor musunuz?
Asıl işim basketbol olduğu, kendime göre doğru olmayan şeyleri söylediğim için de düşman sayıldığım konum federasyon ve Turgay Demirel oluyor. Demirel kendisi defalarca şikâyet etti beni üstlerime.

Şikâyet konusu ‘çok eleştirmek’ mi?
Evet. Ama mesele sadece ben değilim. Ya da sadece basketbol değil ki. Ülkede farklı görüşleri düşmanlık gibi görme ve susturma eğilimi hâkim. Futbolda farklı mı? Ya da diğer alanlarda. Hayatta, siyasette. İktidara tehdit olarak algılanıyor bunlar. Ülkede taraf olmadan bir şey söylemek imkânsız hale geldi. Her alanda. Hele sporda. Ben veya başkası ne söylerse söylesin taraf olduğu için söylemiş ve kendi tarafında değilse düşmanlık amacıyla söylemiş addediliyor.

Basketbola da hâkim olduğunu söylediğin ‘en iyisini ben bilirim’cilik nereden geliyor?
Her alanda olduğu gibi iktidar kimdeyse oradan. Turgay Demirel’den elbette. Federasyonda maalesef perspektif sıfır ama sabit fikirlilik zirve yapmış durumda. Aykırı, farklı sese yer yok. Benim o soruyu Harun’a sormamın temel sebebi, 2 gün önce “Kerem Tunçeri takımda olmalıydı” dediği içindi. Bu takımın en temel teknik hatası buydu. O ‘taraf’tan biri ne diyecek diye sordum ama onu bile dinleyen olmamış işte. Karşı taraf olarak gördüklerini mi dinleyecekler? Asıl acı olan da zaten o toplantıdan sonra oluşan tablo. Ben son derece basit, sokaktaki 100 kişinin 90’ının aklındaki iki soruyu sordum. “Neden bu kadar kötü olduk?” “Dopingle mücadelede bundan sonraki plan nedir? Sıfır tolerans derken doping yaptığı tespit edilen bir oyuncunun oynatılması için mücadele etmek ne kadar etik?” Bunların ‘kramp girdiren soru’ ya da ‘sorulamayanları sordu’ gibi algılanması ülkedeki sorgulama ve gazetecilik kültürünün ne kadar düştüğünün en acı göstergesi. Nerelere gerilemişiz! Eleştiri, özeleştiri ne kadar dip noktada!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler