”Özaydınlı olayı yeni bir şey değildi” I TB ÖZEL

Kafede işler nasıl gidiyor, düzen oturdu mu, neler yapıyorsunuz?

Oturdu, şuanda buradasın görüyorsun zaten. Benim daha önceden böyle bir tecrübem yoktu, ortağımın biraz tecrübesi var. Zaten bu kafe de bir işletme gibi değil. Biz de bir işletme açalım, o işletmeden belli bir para kazanalım, bir işimiz olsun diye değil daha çok kendimiz nerede takılmak isteriz, şöyle bir mekan olsa da gitsek takılsak diyebileceğimiz bir yeri kurmak istedik. Zaten de öyle, ben burada patrondan çok buraya gelen bir müşteri gibiyim, oyun oynuyorum, takılıyorum. Sonuç olarak oturdu yani, yavaş yavaş bazı şeyleri de görerek öğreniyoruz ama oturdu diyebilirim.

Daha da geliştirmek için herhangi bir düşünceniz var mı?

Şuanda yok. Önce doğru düzgün bir para kazanmaya başlasın. Şimdilik kendi kendini döndürüyor da yatırım yaptığımız parayı bir çıkaralım. Zaman içinde olur inşallah.

Kafeyi açmadan önce, televizyonda yorumculuk artık zor yaparım, şeklinde söylemleriniz olmuştu, televizyona geri dönüş nasıl oldu?

O yanlış anlaşıldı, ben öyle söylemedim. Televizyondan ayrılıyorum, çok da sıtkım sıyrıldı artık bir süre en azından yapmayacağım dedim ki bunu da Türkiye ligi için söyledim, NBA için böyle bir şey söylememiştim. Röportajda belli cümleler alındığı için biraz yanlış algılandı ama öyle bir şey söylemedim ben. Bir sene geçti, zaten takip etmeyi sürdürüyordum, geri dönebilirim dedim, döndüm.

Eurobasket 2015’te ilk turdan sonra neden ekranlarda yoktunuz?

Eurobasket 2. turundan önce başka bir sözleşmem vardı ve League of Legends için yurt dışına gitmem gerekiyordu. Bunu belirttim ve önemli olanın ilk tur olduğunu, orada olursam çok sevineceklerini söylediler, 2. turda olmayacağım daha işe başlamadan belliydi.

NTV Spor’da Türkiye Ligi’ni ve Euroleague’i yorumluyorsunuz şu sıralar. NBA’i yorumlamakla Avrupa basketbolunu yorumlamak arasında ne gibi farklar var?

Çok fark var. İlk olarak Avrupa basketbolunda insanlar maçları belli bir taraftan seyrediyorlar, gerçi NBA’de de bu var ama Avrupa gibi değil. Benim sıtkımın sıyrılmasının en büyük sebeplerinden biri de buydu zaten. İnsanların tamamen kendi duygu ve düşüncelerinin yankılanıyor olmasını istemesi çok büyük bir problem. Benim işim analiz yapmak. Biri çıkıp yanlış analiz yapıyorsun, yaptığın yanlış dese benim için sorun değil dinlerim, mantıklıysa kendimi geliştirmeye çalışırım. Fakat öyle bir noktaya geldi ki kendi düşünceleri yankı buluyorsa eyvallah ama bulmuyorsa sorun oluyor. O biraz işi zorlaştırıyor tabi, istediğin gibi analiz yapmak kolay olmuyor, hissedilen duygular çok yoğun vs. Onun dışında NBA, Türkiye Ligi, Avrupa ve ya başka bir spor benim için çok fark etmiyor sonuçta benim işim analiz yapmak. Yeterince iyi yapabiliyorsam önemli olan odur benim için.

Olaylı Fenerbahçe – Galatasaray serisi için yaptığınız yorumlardan sonra, Murat Özaydınlı’nın tehdit içerikli söylemleri neler hissettirdi?

Zamanında o bayağı bir olay haline geldi ama ben hiç takmadım. Daha önce defalarca da söyledim, o sözler hiç önemli değildi çünkü bu yeni olan bir şey değil. İnsanlar bunu ilk kez gördükleri ve karşılarına ilk kez böyle bir şey çıktığı için sanki alenen tehdit etmiş ve büyük bir olay olmuş gibi düşünüldü. Yıllar içerisinde bu defalarca, o kadar çok yapıldı ki, bırak tehdit etmeyi gerçeği, hazır yapılmışı bile var. Murat Özaydınlı çok paldır küldür bir adam olduğu için bunu internet üzerinden yapmış. Bunu gerçekten yapacak olan adam niyetini böyle herkesin olduğu bir yerde belirtmez, gerçekten yapar. O ortalık yerde bir şey söylemiş hiç önemli değil. Ha bunu gerçekten yapıp ortaya söylemeyenler de var. En basit örneği, defalarca da söyledim, Fenerbahçe yöneticisi Mahmut Uslu bunu defalarca yaptı, Turgay Demirel defalarca yaptı, başka kulüplerden defalarca yapıldı, Ergin Ataman defalarca yaptı. Bu zaten yapılan bir şeydi, Türkiye’deki siyasi arenaya falan da bakarsak hiç şaşırmadım. Murat Özaydınlı’nın olayına güldüm geçtim yani.

Ligimizde geçtiğimiz yılın sürpriz şampiyonu Karşıyaka’nın yeni sezona girilirken kadro kalitesi anlamında güç kaybettiği söyleniyor. Buna rağmen sezona etkili bir başlangıç yaptılar. Bu sene şanslarını nasıl görüyorsunuz?

Karşıyaka tabi ki güç kaybetti. Şu açıdan, oluşturdukları çekirdeği kaybettiler. Çekirdeği oluşturmak ve onun inceliklerini cilalamak çok zaman alır. Ama felsefesinden bir şey kaybetmedi. Aynı, modern basketbol felsefesi diye benim çok bahsettiğim ve tamamen dinamizme, mobiliteye, erken, daha çok dış atışa dayalı oyun felsefelerini sürdürüyorlar. Buna uygun takımı da kurdular. Elbette geçen seneki uyumu, ahengi yakalamak çok kolay olmayacak, bu belki de iki yıl sürecek ama bu çekirdeği korurlarsa yine aynı etkiyi yaratabilirler. Bir de tabi geçen sene Diebler’ın, Dixon’ın rolleri, başarıları ortada olsa da o takımda kilit oyuncu DJ Strawberry’di, ben bunu daha sezon başında söylüyordum. Takımların yolculuklarını hep 20 basamaklı bir merdivene benzetirim. İlk 18 basamağı savunma, sinerji gibi belli yapıları oturtarak çıkabilirsiniz ama asıl mesele 19. ve 20. basamakları çıkmak, eşik atlamaktır. Oraları atlatabilecek oyuncu farklıdır, işte bu yüzden Strawberry çok önemliydi. Strawberry’nin forma da girmesi gerekiyordu ve tam da doğru zamanda forma girdi. Öyle oyuncuyu kolay bulamazsınız. O biraz sıkıntı yaratabilir. Ama Karşıyaka Justin Carter’ı çalarak bu sene yurtiçindeki en muazzam hırsızlığı da yaptı. Carter çok özel bir oyuncu. Çok çok iyi bir oyuncu olmayabilir fakat o tip özel karakterleri çok nadir bulursun. Galatasaray kafasını taşlara vuracak ve Carter Karşıyaka için büyük şans.

Temsilcilerimiz Anadolu Efes ve Fenerbahçe Euroleague’de neler yapar, bir Final Four daha gelir mi bu sene de?

Fenerbahçe ve Efes Final Four’a aday. Fenarbahçe’nin gelişimini takip etmek lazım çünkü Fenerbahçe şuanda Vesely’ye, Avrupa’daki en iyi uzuna, sahip fakat elindeki tek elit oyuncu da Vesely. Kadrodaki diğer hiçbir oyuncu elit değil. Mesela, Vesely’nin yaptığına benzer bir sıçrama yapması kolay değil ama iki senedir Bogdanovic’ten de bir sıçrama yapmasını bekliyorlar ve Bogdanovic’ten biraz ümidi kestiler gibi, bence de kesmeleri gerekiyor. Datome ve Antic iki senedir yatıyorlardı onların ayağa kalkması gerekiyor. Datome kesinlikle bunu yapabilir çok özel bir oyuncu ama ben Antic’ten hiç ümitli değilim. Keza Udoh’un da bir sıçrama yapması bekleniyor, Sloukas artık başrole soyundu bir sıçrama yapması bekleniyor. Bu kadar beklenti varken ne kadarı karşılanacak, ben Antic dışında hepsinde bir potansiyel görüyorum. Efes’e geçersek, Efes olağanüstü bir kadro kurdu bence, çok modern, Karşıyaka formülüne çok yakın. Fakat orada da bir Heurtel soru işareti var. Heurtel’in üzerine takım kurmak yerine Heurtel’i tamamlayıcı gibi kullanırlarsa, Efes Final Four’un en güçlü adaylarından birisi.

Diğer takımlarımız Avrupa’da ne yapar?

Karşıyaka’nın ikinci turu yapabileceğini düşünüyorum. Ama Daçka’nın ilk turu geçmesi çok zor. Daçka çok hantal, fazla tecrübeli, dinamik olmayan bir takım kurdu ve en zor gruptalar, grupları da feci. Daçka’nın ikinci turu göreceğini zannetmiyorum açıkçası.

Son zamanlarda belki biraz değişse de takımlarımız o kadar para harcarken, en iyi koçlar, oyuncular gelirken neden istikrarlı bir başarı sağlanamıyor?

Çünkü işin saha çizgileri içindeki tarafından başka bir de saha dışı tarafı var. Kazanma alışkanlıkları, kazanma kültürü, organizasyonel kültür, başarı geleneği, tribün geleneği bunların hepsi bir arada. Mesela Panathinaikos çok kötü takım olsa da ki geçen sene feciydi, yine de bir şeyler yapabiliyor. Çünkü organizasyonu iyi biliyor, diğer bileşenleri iyi biliyor. Onların oturması biraz zaman alacak. Açıkçası beni en çok üzen taraflardan biri, bu kadar para yatırılırken işin organizasyonel tarafına yatırılan paralar nispeten çok daha kısıtlı kalıyor. Bu konuda mesela en başarılı takım açık ara Fenerbahçe.

Bazı kesimlerden çok fazla eleştiri alsa da Milli takımda Ergin Ataman ile bir sene daha devam edilecek. Sizce Milli takım için doğru isim Ataman mı?

 Devam etmese daha iyi olur. Çünkü gereksiz bir gerginlik yaratıyor ve milli takımda da bu gerginliğe gerek yok. Ama stil olarak en uygun isim bence Ergin Ataman.  Milli takım öyle uzun vadeli stratejik planların yapılabildiği bir yer değil, kısa vadeli çabuk çözümlerin üretebileceği bir yer. Yani milli takımda bir moda tasarımcısına değil, bir terziye ihtiyaç var. Terzilik konusunda da Ergin Ataman’ın başarılı olduğunu biliyoruz. Ama bence yapmasa daha iyi olur, gereksiz bir gerginlik yaratılıyor vs. Üstüne üstlük artık milli takımlar sezon içinde de oynayacakları için hem kulüp takımının başında olup hem milli takımı yönetmek çok daha zor bir hale geldi. Son Avrupa şampiyonasında da hiç iyi bir sınav vermedi Ataman. Yani bir değişiklik iyidir bence.

Altyapıdan çok kaliteli uzun oyuncular yetiştirebiliyorken neden aynı başarıyı kısa oyuncu yetiştirmekte gösteremiyoruz?

Avrupa’da kim kısa yetiştirebiliyor? Satoransky var fena değil, şimdi Luka Doncic geliyor ama daha çok erken. Başka kim var? Mesela çok iyi basketbol okullarından bahsedelim, Litvanya’da var mı? Kalnietis ile oynuyor abi adamlar. Sırplar, Teodosic dışında kim var? Kim yetiştiriyor da biz yetiştiremiyoruz? Sorun şu, basketbol o kadar değişti ki kısaların korkunç hızlı ve kuvvetli olması gerekiyor. Maalesef bu da beyaz ırkın özelliklerinden değil çok fazla. Artık siyahların daha fazla hakim olduğu bir oyun stili oynandığı için, yine yetiştirebilirsin ama üst düzey kısa oyuncu yetiştirmek artık çok zor. Ha kısa illa oyun kurucu olmak zorunda değil, biz Furkan’ı yetiştirdik. İki sene sonra gör bak, Furkan çok çok özel bir oyuncu.

NBA’de yeni yayın hakları anlaşmasıyla maksimum kontratlarda yaşanan ve yaşanacak olan artış nasıl bir etki yaratır?

Zengin daha zengin olacak değişen bir şey yok ki. NBA’in en güzel tarafı bu, her şey dengeli. Sonuçta Memphis NBA’in en küçük şehri, New York en büyük şehri ama Memphis ile New York’un rekabetçi olarak aralarındaki fark %5 bile değil. Olay bir Barcelona ile Elche rekabeti gibi olmuyor ki. O yüzden hiç bir şey değişmiyor. Ha daha zengin olacaklar ama yine dengeli zengin olacaklar. Bir takım daha zengin bir takım daha fakir olmayacak, lig zenginleşirken aradaki uçurum büyümeyecek ki. Herkes aynı anda zenginleşiyor. Tek sorun şu, zaten öyle olmuştu değişen pek bir şey olmayacak ama dünyanın geri kalanında en ufak bir yetenek olarak öne çıkmış oyuncu direkt NBA’e gidecek. Ki zaten bu böyle olmuştu, paranın artmasıyla değişen bir durum değil. Atıyorum daha önce Avrupa’da 3 milyon $ alan oyuncu NBA’de 6 milyon $ alıyorken, şimdi 9 milyon $ alacak. Bir şey fark etmeyecek yani.

Yeni sezona girerken NBA’de en çok beklenti oluşturan oyuncular kimler?

Anthony Davis yaşadığı sürece bu sorunun cevabı çok net verilebilir. Tabi Kevin Durant’in nasıl döneceğini merak ediyor insanlar en çok. Bir de tabi ki her zaman çaylakların ne yapacağı merak edilir. Yine de Davis var olduğu sürece muhtemelen ondan daha çok merak edilecek bir oyuncunun 10 sene kadar daha geleceğini düşünmüyorum.

Beklenti demişken, sürekli bir beklentinin olduğu New York Knicks neler yapar bu sene?

Knicks bence iyi iş yaptı. İyi iş yaptı derken iddialı olacaklarını falan iddia etmiyorum ama 3 senedir ne kadar süründüğünü düşünürsen bu sene derli toplu bir takım kurduklarını, çok mantıklı işler yaptıklarını düşünüyorum. Bir tek işte Derek Fisher’ın Phil Jackson ile saçma sapan üçgen hücum hayallerinden vazgeçmesi lazım. Basketbolun değişiminin en güzel örneklerinden biridir o. Üçgen hücum bir zamanların efsane hücumuyken şu anda uygulanamaz bir durumda. Eğer Fisher da akıllı işler yaparsa Knicks beklendiğinden çok daha derli toplu olacak, playoff’u bile zorlayabilecek diye düşünüyorum. Tabi bu New York’u tatmin etmez ama o ayrı konu. Fena iş yapmadılar bence.

Değişen basketbol anlayışının geçtiğimiz sezon Golden State Warriors’u şampiyon yaptığını gördük. Hızlanan oyunun getirileri neler olacak, NBA’i ne gibi değişiklikler bekliyor?

Daha fazla üçlük atılacak, daha çabuk, daha erken oynanacak. İnsanlar hızlı ve çabuk hücum dediğin zaman illa fastbreak falan anlıyorlar, mesele fastbreak atmak değil. Gidip işte Allah Allah koştuk, 3’e 2 turnike attık, mesele o değil abi. Savunma koordinasyon ve çaba üzerinden yapıldığı için mesele rakip savunma yerleşmeden hücum etmek. Savunmadaki 5 kişi aynı anda savunmayı yapamadan hücum edersen avantajı yakalamışsın demektir. Bir zamanlar işte çok iyi hücum etti, doğru şutu aradı buldu muhabbeti vardı ya artık set içinde doğru şutu aramak falan kalmadı. Boş şut doğru şuttur abi. Önemli olan erken ve boş şutu bulabilmek. O yüzden çok erken hücum ediyor herkes. Bir 10 yıl kadar önce, bütün uzun oyunculara ribaunt aldıktan sonra topu rakip sahaya getirmesi için hemen gardı bulun diye öğretilirdi. Artık öyle bir şey yok. Topu rakip sahaya en hızlı şekilde kim geçirebilir ona bakılıyor, mesela köşede forvet mi var forvete veriyorsun hemen o geçiriyor. Topu rakip sahaya erken getirip erken oynamak, erken 2’li oyunlar, erken 3’lü oyunlar oynamak önemli. Ana set düzeni üzerinden değil 2’li, 3’lü oyunları çabuk oynayabilmenin avantajı çok daha arttığından artık herkes de bunun üzerinden oynuyor zaten.

NBA’de formaların reklam almaya başlaması gündemde. Eğer bu gerçekleşirse formalar o sahip olduğu görsel ve sade çekiciliği kaybeder mi?

Çekiciliği kaybetmek ilginç soru. Sonuçta reklam veren de o formanın yapısını bozacak şekilde yapmak istemeyecektir, kendisine de zarar verir çünkü. Başta çok yadırganacak çünkü alıştığın görüntüden çok farklı bir şey olacak. Ama bu her yenilikte böyle olur, 2 sene sonra gözün alışınca hiç yadırgamayacaksındır ki çok ilginç şeyler, tatlı ve hoş birliktelikler de görebiliriz yani. Ne bileyim Pepsi logosunun gömüldüğü, Apple logosunun Utah dağlarına benzetilip dizayn edildiği şeyler yapabilirler. İlk başta tabi ki yadırgayacağız, sonuçta yıllardır alıştığımız görüntüden bahsediyoruz ama sonra sorun kalmayacaktır.

Kevin Durant önümüzdeki yıl serbest kalacak ve gelecek yaz tüm gözler onun üzerinde olacak. Takımdan ayrılmasını bekleyebilir miyiz? ‘The Decision’da olduğu gibi Pat Riley yine bir sürpriz gerçekleştirir mi?

Pat Riley’nin hikmetinden sual olmaz, o yapabilir de Durant ayrılır mı o ayrı konu.

Washington’ın da adı geçiyor gitmesi muhtemel takımlar arasında.

Ya Washington sadece Washington doğumlu olduğu için konuşuluyor, yoksa aman Washington’a gideyim diye bir durum yok. Ama şuan Washington’da da öyle bir ortam var ki tam ideal senaryo yani. Wizards’a giderse 5 sene şampiyon olabilirler, öyle bir senaryo oluştu orda.  Bunun yanında şöyle bir şey var Durant son derece sadık bir oyuncu. NBA’de genelde 2+1, 3+1 hatta bazen 4+1 kontratlar yapılırken o direkt 5 yıl çıkışı olmayan bir kontrata imza attı zamanında. Oklahoma City’yi çok sevdiğini, zaten genel karakter olarak da bağlı olduğunu biliyoruz ama çok bir yol ayrımına geldi. Oklahoma City geçtiğimiz 4 senedir NBA’in bence en iyi kadrosu. Fakat bunun yanına bile yaklaşamadılar, 1 tane Final oynadılar o kadar. Bu arada oyuncu seçimlerinde de sayısız hatalar yapıldı. Sam Presti oyuncuları almayı biliyor ama hangilerini takımda tutacağını, hangilerine yatırım yapacağını bilemiyor. Bir de Brooks’un da saçmalıkları yüzünden takım olarak olabilecekleri yerin çok altında kaldılar. Takımın başında şimdi yeni bir koç var. Durant’in öncelikle Donovan ile ne yapacağını görmesi lazım. Russell Westbrook ile ilişkisi çok güçlü olabilir ama Westbrook ile yan yana olması onu çok zorluyor. Bu sene eğer takımın iyiye gittiğini görürse, Donovan ile bir gelecek görebilirse, harcanan oyuncularının yerine doğru parçaların geldiğini görürse, ki bence Enes de çok yanlış bir transfer, bence kalacaktır. Eğer bunların hala olmadığını görürse, trenin kaçtığını düşünürse, bence ayrılmalı zaten abi kendisine ve basketbola yazık ediyor. Tamam sadakat iyi hoş da yeterince sadakat gösterdin abi.

Washington sadece evi olduğu için konuşuluyor ama oraya giderse acayip olur bence.

NBA’de özellikle normal sezondaki sıkışık takvim son zamanlarda oyuncular tarafından da eleştiriliyor. Normal sezonda oynanan maç sayısında bir azalmaya gidilir mi, gitmeliler mi?

Kesin gerekir de gidilme ihtimali yok denecek kadar az. Senin meslektaşların Çin’de, Avrupa’da yılda 1 milyon $ alıyorken sen yılda 10 milyon $ alıyorsan aynı işi yaparak, bu kadar maçı oynamak zorundasın. Çünkü parayı yaratan bu maçlar. Ama karşılıklı bir anlaşma olsa, çok fazla değil şöyle 72 maça falan indirilse, bu değişiklik gelirleri o kadar da azaltmaz. Atıyorum 10 milyon $ kazanan oyuncu 9.5’lara bile inmez belki de. Bunu yapsalar, hele bir de televizyon gelirleri artarken yapmaya çalışsalar çok da iyi olabilirdi ama ben %1 bile ihtimal görmüyorum. Ha kesinlikle azaltılması gerekiyor yani. Normal sezonda 82 maçı, NBA’i yakından takip edenler biliyor, %70 – %80 tempoda anca oynuyorlar ki başka türlü de olmaz zaten. Bir de 82 maç diyorsun, 41 tane seyahatten bahsediyorsun. Sonuçta Amerika Avrupa kıtası kadar bir yer, atıyorum Lizbon’dan kalkıyorsun Moskova’ya maç oynamaya gidiyorsun. 5 günde 4 farklı şehirde maça çıkıyorsun. Abi insan vücudu kaldırmaz o kadar seyahati, saat farkını beyni döner adamın. Bak mesela bizim kulüplerimiz şikayet ediyor benim Perşembe günü Moskova’da Avrupa Ligi maçım vardı bana pazara maç koydunuz diye, Pazar günü yedekleri falan oynatıyorlar. Haftada 2 maç oynuyorsun kat ettiğin mesafe de 2000 kilometre yani bir şey değil. Adamlar aynı süre içerisinde 10000 kilometre ve 5 tane maç yapmış.

Son zamanlarda sizi farklı bir platformda da görmeye başladık. LoL yorumculuğu nasıl başladı?

Ben çocukluğumdan beri oyun oynayan ve oyun oynamayı çok seven biriyim, açtığım kafe de bir oyun kafesi. Sonuçta basketbol da bir oyun biz fazla ciddiye alıyoruz ama teknik olarak bir oyun yani. Ben aslında LoL konusunda çok da meraklı değildim, daha önceden de oynamıyordum ama geçen sene bir Türk takımı Dünya Şampiyonası’na giderken izlemeye başladım, ilgimi çekti. Sonra profesyonel arenasının ne kadar güçlü ve ne kadar rekabetçi olduğunu gördüm. Çok da hoşuma gitti izlemek. Ardından biraz ben de oynadım. Tam o sırda oyunun profesyonel arenasına da bir analizci arıyorlardı. Yapar mısın dediler bana. Ben de oyunu daha bilmiyorum, bakıyorum öyle güzel hoş da anlamıyorum ne oluyor ne bitiyor, biraz oynayayım sonra size cevap veririm dedim. Biraz oynadım biraz eski maçları falan seyrettim, sonra tekrar ısrar ettiler lütfen seninle çalışmayı çok istiyoruz diye. Geçen sene NBA’de yok boş boş oturuyorum evde, tamam bana 3 ay izin verin oturup çalışayım dedim. 3 ay da değil 4 ay üniversite sınavına çalışır gibi oturup çalıştım, eski maçları seyrettim, oynadım. Sonra da başladım.

Bir LoL takımı kurup koçluk yapma düşünceniz vardı. Bu konuda bir gelişme yaşandı mı?

Bir LoL takımı kurmayı düşünüyordum, ki hala da düşünüyorum ama sadece düşünce bazında o. Çok yeni bir alan olduğu için bir profesyonel takımı idare edebilirim diye düşündüm ama ona yeterince emek, çaba ve zaman ayırmadım henüz.

Socrates spor dergisi olarak güzel bir başarı yakaladı çıktığından bu yana. Socrates’in açtığı yolda yeni bir basketbol dergisinin de piyasaya çıkma ihtimali olabilir mi?

Hiçbir şey için imkansız dememek lazım ama imkansıza en yakın şey budur yani. Niye? Çünkü dergicilik öldü abi. Socrates tamam iyi başarılı falan ama Socrates para kaybediyor, para kazanmıyor şuan. Dünyada artık birkaç tane istisnai kadın dergisi dışında herhangi bir derginin para kazanma ihtimali yok, dünya değişiyor çünkü yani. Bir dergi olma ihtimali, dediğim gibi imkansız bir şey yoktur fakat imkansıza bayağı yakın olduğunu söyleyebilirim. Ama onun yerini ikame eden çok çok başarılı başka uygulamalar var. Tamam, bir derginin havası çok farklı olabiliyor ama artık çok başarılı internet siteleri de var. Sen mesela TrendBasket’ten geliyorsun, TrendBasket son derece başarılı. TrendBasket’te ya da başka bir başarılı sitede yazılan yazıları kağıda basılı şekilde dergiye döksen, aynı içeriği bir dergi halinde versen ne fark edecek ki? Sonuçta buna ulaşmak hem çok daha kolay hem çok daha ucuz hem de bu siteler çok daha güncel. O yüzden böyle bir özleme gerek de yok. Ben dergicilikten geldim, dergiyi çok severim ama artık işin değiştiğini anlamak lazım.

Yazıhane Yıllık benzeri bir basımın bu sene de çıkma ihtimali var mı peki?

Olabilir diyeyim de bu sene o kadar işin uzağında kaldım ki. Biraz o iş işte Cem Pekdoğru ve Kubilay Kahveci’nin ittirmesine bağlı ama olabilir.


  • İçerik düzenlenmesi ve röportaj Murat Akcan tarafından gerçekleştirilmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler