Pippen gibi bir oyuncu tekrar gelmedi. Günümüz istatistik sistemleri çok da tatmin edici olmayan bazı kıyaslar koyabiliyor önümüze: Pippen’ın oyun kurma ve üst düzey savunma becerilerine sahip olmayan yardımcı kısa forvetler ya da şutör guard’lar (Shawn Marion, Khris Middleton); Pippen’ın kalıbıyla pek uyuşmayan bazı alfa skorerler (Paul Pierce, Clyde Drexler). Belki Grant Hill’in ismi akla gelebilir ama ona çoğunlukla üretken bir şutör demek daha doğru olur. Aynısı zaman içinde Pippen kalitesinde savunma becerileri olan ve halk kahramanı bir takım lideri konumuna gelen Kawhi Leonard için de geçerli.
Jimmy Butler daha yaygın ve modern bir karşılaştırma. Yakın bir kıyas denilebilir. Butler daha çok bir “bir numara” skorer gibi hareket ediyor ve Pippen’ın savunmadaki dayanıklılığının yanına pek yanaşmıyor. Paul George muhtemelen günümüzün önde gelen iki numarası ancak o da Pippen’ı şut kıyasında geçerken oyun kurma becerileri ve savunmada bir tık gerisinde kalıyor.
Bu isimlerden en az biri Pippen’dan daha iyi olarak kariyerini sonlandıracak. Çoğu bunu başaramayacak. Ancak yine de hiçbiri tarz olarak Pippen gibi hissettirmiyor.
Belki George ve Draymond Green’i birleştirsek -her birinin kendine has üç sayılık atışlarını da harmanlayarak- Pippen’ı elde edebiliriz. Bundan yaklaşık on sene önce beyin fırtınası yapılan bir tartışma esnasında bir ekip neredeyse maç başı 20 sayı ortalamalı Andre Iguodala’nın ismini öne sürmüştü. Bu teorik senaryolarda Iguodala’yı en iyi beş oyuncudan biriyle eşleştirmek demek.

Bazı oyuncular top ellerindeyken oyuna fazlasıyla etki eder. Pippen’ın toplu oyunuyla yarattığı etki değişkenlik gösterse de onun sahada olduğu her saniye çok önemliydi. Arka planda sesini sürekli duyduğunuz bir uğultu gibiydi.
“Scottie maç içinde sadece bir sayı atmış olurdu ve size sanki 30 sayısı varmış gibi gelirdi” diyor Brown.
Jazz ve Bulls arasında oynanan 1997 ve 1998 finallerinin birçok annında maçın içinde başka bir maç oynanıyordu adeta: John Stockton ve Karl Malone sol tarafta pick-and-roll oynarken Pippen parkenin öbür tarafından onları savunmasıyla bunaltmak için karşılarına gelir, aynı anda da Stockton’ın pas yollarını kapatırdı.
“Gördüğüm en iyi savunmacılardan biri” diyor Kerr. “Herkesi savunabiliyordu.”
Pippen –Jordan ve Hakeem Olajuwon ile beraber- bir sezonda 200 top çalma ve 100 blok sayısına ulaşan üç oyuncudan biri.
“Risk almayı çok seven biriydi ama çabuk toparlardı kendini” diyor Armstrong. “Eğer savunmada bir oyuncu beni geçtiyse geçmiştir artık. Fakat eğer o geçildiyse hemen öbür tarafa topun peşinden gider ve şutu bloklardı.”
Jackson rakip takımın kilit adamını belirler ve Pippen’ı onun karşısına koyardı: 1991 finallerinde Magic Johnson’ın, 1998 konferans finallerinde Mark Jackson’ın ve kimi zaman da Stockton’ın. Bazen sadece pick-and-roll’lerde adam değiştirebilmek için Pippen’ı uzun oyuncuların karşısına verdiği bile olurdu.
Cartwrigtht şöyle anlatıyor: “Rakipte bir oyuncu bize problem mi çıkarıyor? Çözümü belli. Pippen’la eşleştirin.”
İlk 10 sezonunun her birinde en az 72 maça çıkan Pippen oldukça da dayanıklıydı.
Pippen’ı muhteşem bir oyuncu yapan özelliklerin birçoğu zamanla oyunun içinde kayboldu. Ekstra paslar artık nadiren maçlardan öne çıkan anlarda kendine yer bulabiliyor, bulduklarında da odak noktası genellikle şutu kullanan oyuncu oluyor. Eski playoff maçlarını izlerken unutulmuş bir sekans dikkatimi çekti. 1993 finallerinin dördüncü maçı. Maçın bitmesine 45 saniye var ve Phoenix Suns’a karşı Chicago maçta iki sayıyla –seride de 2-1- önde. Charles Barkley Pippen’ın bir pasında araya girmeyi başarıyor ve topu Kevin Johnson’a kazandırıyor.
Johnson sağ tarafında Dan Majerle ile birlikte sahayı geçiyor, önlerinde sadece Pippen var. Maçı eşitlemek için elde ettikleri bu fırsatta rakibi de ikiye bir yakalıyorlar. Üç sayı çizgisi yakınlarında Johnson driblingi kesiyor ve belki de Pippen’dan ürkerek, Majerle’e pas veriyor. Majerle turnike için yükseliyor, Pippen onu solundan savunuyor ve topu sahanın dışına çeliyor.
Devamında pota altından oyunu başlatan Barkley, Suns’ın gardı Danny Ainge’e çıkarıyor topu. Bu esnada yaşanan adam değişikliğiyle Pippen postta Barkley’nin karşısında kalıyor. Atletizm ve acımasız bir oyun tarzının birleşimi olan MVP dönemindeki Barkley’den söz ediyoruz. Barkley Pippen’ı arkasına alıyor. Ainge içeri, Barkley’e pas veriyor. Pippen Barkley’in sağ tarafına kayıyor ve topu bir kez daha dışarı çeliyor.
Daha sonra Suns topu kenardan oyuna soktuğunda da bu sefer Armstrong araya girip topu çalıyor ve maçı bitiriyor.
“Scottie her şey arasındaki bağlantıyı daha iyi hale getiren kişiydi” diyor Armstrong. “Scottie olmadan çok iyi bir takımdık ama Scottie ile muhteşem bir takım oluyorduk. Basketbolu seviyorum diyip Scottie Pippen’ın oyun tarzını sevmiyorum diyemezsiniz.”
*15-footer: Potaya yaklaşık olarak 4,5 m uzaklıktan kullanılan iki sayılık atışlar. Genellikle serbest atış çizgisi hizasından olarak düşünülebilir.
Kaynak | He was beloved by everybody’:How Scottie Pippen lifted Michael Jordan and the Chicago Bulls
VI