Gurur ve hüzün bir arada
A Milli Takım, ABD karşısına çıkmaya hazırlanırken galibiyet umudu olan pek kimse olduğunu zannetmiyorum. Şahsen maç öncesi guardlarımızın atletik ve istekli ABD kısalarının topa baskısına karşı zorlanacağı ve çok sayıda top kaybı sebebiyle rekabet edemediğimiz bir karşılaşma olmasından çekiniyordum. Bu ABD takımı belki isim olarak beklediğimiz über süper yıldızlardan kurulu olmasa da savunma azmiyle Çekya maçında birçok soru işaretini kafalardan silmişti.
Maçın daha ilk pozisyonunda Melih’in elindeki top canlanıp rakibe gidince “Heh -dedim- başladık. Sonumuz hayır olsun.” Hemen hava atışı sonrası yaşanan o top kaybının ardından evinde göbeğini yayarak maçı izleyen ben endişelenirken sahadaki oyuncularımız son derece sakin ve konsantre şekilde devam etti. Özellikle Melih Mahmutoğlu ve Ersan İlyasova’nın hücum tarafında iyi başlaması takımın özgüven sorunu yaşamadan ilk dakikaları geçmesini sağladı. Bu tip rakiplere karşı skor atamadığınızda iyi savunma yapsanız bile “Bunlar bir yerde atmaya başlayacak” düşüncesi kafaların bir köşesinde belirir ve moral bozar. Melih ve Ersan bunun önüne geçmeyi başardı.
İlk yarı boyunca skorda geride olsak dahi maçın sürekli içindeydik, takip mesafesinde kaldık. Kontrolü kaybettiğimiz kısa bir bölümde ABD farkı çift hanelere çıkarsa da sakatlığı sebebiyle oynamasını beklemediğimiz Wilbekin kenardan gelerek o krizden çıkmamızı sağladı. Grubun ilk maçında Çekya’yı 67 sayıda tutan ABD’ye ilk devrede 42 atmayı başardık. Çoğu şey plana uygun ve istediğimiz gibiydi. Planla ilgili detaylara birazdan değineceğim. İlk yarıda canımı sıkan sadece iki şey vardı: Khris Middleton’ın kenardan çok iyi gelmesi ve Myles Turner’ın Semih’i denize dökmesi. Sonuçta Amerika’ya karşı oynuyoruz, o kadar da olacak.
Gurur ve hüzün bir arada