Durant geçtiğimiz dokuz yılı herkese halka açık ve özel olarak tamamıyla Thunder’a bağlı olduğunu söyleyerek geçirdi. Eski takım arkadaşı Reggie Jackson takas istediğinde sinirlenmişti ve “Burada olmak istemeyenleri hiç bir zaman sevmedim” dedi.
Organizasyonun James Harden’ı takas etmeye karar vermesiyle ilgili hiçbir zaman kin tutmadı, takas gerçekleştikten sonra on dakika bile olmadan “Sadece beş milyon için mi?” diye sormuştu. Birinin onun ve organizasyonun oluşturduğu yapıda bulunmak istememesini kişisel algılamıştı.
Medyanın takımın başarısızlıklarından bahsederken sakatlıklara önem vermemesi Durant’i sinirlendirirdi. Bugüne kadar şampiyon olamamalarının tamamen anlaşılabilir sebepleri olduğunu düşünüyordu.
Ancak bu baskı acımasızdı ve Durant kaçamadı. Özellikle takımın bayrak oyuncusu olarak küçük şeyler ona dokundu, örneğin Kawhi Leonard’ın Finaller MVP’si olduktan sonra San Antonio sisteminde yücelmesi ile ilgili attığı düşüncesiz tweet gibi. Kendi zihninde eleştirileri, şampiyon olamamış birinin yüzüğü olan birini eleştirdiği için olduğunu düşündü. Eğer o bir şampiyon olsaydı onun fikirleri onaylanırdı. Uzaktan havalı çocuğa bakan biri gibi gördü kendini.
Durant aynı zamanda Warriors’ın iki süper yıldız etrafında büyüyen bir takımdan ziyade kapsayıcı bir ekip olması fikrinden etkilenmişti. Özel konuşmalarında sık sık medyanın takım arkadaşları arasındaki farklılıkları öne çıkardığından bahsederek, birinin alfa(öncü) olması gerektiği düşüncesine karşı çıkardı. Thunder ona Westbrook ile birlikte organizasyonun bayrak taşıyıcıları olma fikrini satmaya çalıştı. Onlar bir arada olduğu sürece diğer parçalar onların etrafında şekillenecekti. Warriors ise yalnızca gel ve bizim bir parçamız ol dedi.
Durant OKC’nin kendi veya Westbrook’un takımı olması fikri karşısında geri itildi. Sürekli “lider olmak” üzerine konuştu, bunu kendi inanacağı kadar tekrar etmeye çalışıyormuş gibi. Sarkastik bir şekilde arkadaşlarına neden aynı soruların Curry ve Klay hakkında gelmediğini soruyordu. Pas vermekten mutluluk duyan, akışkan ritimli hücum Durant’in her zaman isteği bir şeydi ancak Thunder buna uyum sağlamakta zorlandı. Donovan’ın koçluğu döneminde Thunder hareketlerini ve alan paylaşımını geliştirdi ancak hala maç başına pas sayısı sıralamasında ligin en altındalardı, Warriors ise birinciydi.
Aralık ayında Donovan yönetiminde Oklahoma City hücumunun sonunda çok iyi işlediği, topun her tarafta gezdiği ve catch-and-shoot asistlerinin havada uçtuğu bir maçtan sonra Durant çok mutluydu.
“Büyük bir milat gibi hissediyorum.” dedi. “Böyle oynadığımızda bizi kimse yenemez. Çok güzel.”
Thunder geçen yaz Scott Brooks’u kovduğunda –Durant’in desteklediği bir hamleydi- arkadaşlarına takımın stilini değiştirebilecek bir koç istediğini söylüyordu. Kimi referans verdi dersiniz? Golden State’den Steve Kerr, Durant onun için “fark yaratan” diyordu.
Thunder kültürü –Durant’in de herkes kadar yaratımında emeği olan- çoğu zaman sert ve yapışkandı. Profesyonel ve çoğu yeni gelen oyuncunun söylediği gibi “birinci sınıf” bir kültürdü.
Warriors’da ise işler farklıydı. Onlar eğlenceli ve havalıydı. Rahat ve güvenliydiler. Kaynaklar, Durant’in bundan etkilendiğini söylüyor.
Kararının en sonunda “kiminle birlikte oynayacağım ve her Allah’ın günü kiminle birlikte olacağım?” sorusunun cevabına geleceğini söylüyordu. Birçok kişi dokuz yıldır tanıdığı insanları seçeceğini düşündü. Westbrook. Collison. Presti. Weaver…
Ancak o Curry, Thompson ve Green’i seçti.
Durant artık lider olmayı istememişti. Warriors’ın “Strenght In Numbers” (Güç Çokluktan Doğar gibi çirkin bir çeviri yapabiliriz) felsefesi sadece bir slogandan ibaret değildi. Bu, Durant’in istediği şeydi.