Çeyrek Final Öncesi (U18 Avrupa Şampiyonası)

Konya’da U18 Avrupa Şampiyonası devam ediyor. Şahsen ben turnuva başından beri Konya’dayım ancak sizlere gün, gün sıradan maç haberleri gibi şeyler sağlamak istemedim. Zaten onları bütün internet siteleri, hatta TV’den veya istatistikten takip eden kişiler bile yapabilir.

Bugün turnuvada maçlar oynanmayacak ve 1, 2 ve 3 Ağustos tarihlerinde finaller oynanacak. Çeyrek final eşleşmelerine teker teker bir göz atalım…

İtalya-Yunanistan

Öncelikle İtalyanlarla başlayalım, belkide daha doğrusu “Mussidori” demek onlar için. 🙂 Donzelli, La Torre ve Oliva gibi önemli üç oyuncularının olmamasının ardından Diego Flaccadori ve Federico Mussini ikilisi üzerinden oynayacaklarını az çok kestirebiliyorduk elbette. Buraya kadar gerçekten çok iyi taşıdılar İtalya’yı ancak baktığımız zaman İtalya, turnuvanın en az asist yapan takımlarından birisi. Daha çok Flaccadori ve Mussini’nin bire bir oyunlarından skor üretiyorlar. İtalya’nın maç başına bulduğu 70 sayının 40’ı bu ikiliden geliyor. Fakat haklarını teslim etmek lazım, şu ana kadar gerçekten de müthiş iş yaptılar. Belçika sürprizini saymazsak, tek yenilgileri turnuvanın açık ara en yetenekli ve iyi takımı Hırvatistan’a. Uzunlardan neredeyse hiçbir şekilde skor katkısı alamıyorlar, tek beklentileri iyi sayılabilecek bir post savunmacısı olan Nwohuocha ve diğer uzunlarının rakip uzunların arkasında durabilmesi. Elbette Hırvat maçında bu pek gerçekleşmedi. Arapovic, 23 dakikada yüzdeli bir oyunla 20 sayı-7 ribaundu çok basit bir şekilde yaptı. İtalya açısından en önemli şey, içeriden bir skorer çıkartabilecekler mi? Eğer içeriden çıkartamazsalar, Picarelli veya diğer kısalarından bir tanesinin Mussidori’ye kesinlikle katkı yapması lazım. Hırvat maçında bu iki oyuncu dışında İtalya’da çift haneye yaklaşan oyuncu bile yoktu.

Yunanistan aslında turnuvanın medyada en geniş yer bulan takımı. Elbette koçlarının anlamsız bir şekilde ’97 doğumlu guard Koniaris’e yaptığı bu hareketten dolayı:

Bu hareket elbette çok tartışıldı, yazıldı, çizildi ancak ben bu konu hakkında genel açıdan birkaç kelam etmek istiyorum:

Turnuvadaki en büyük oyuncu 18 yaşında. Buradaki koçların daha çok “öğretmen” olması gerekiyor. Fakat nedense turnuvadaki bütün koçlar, oyuncularına neredeyse düşmanları gibi davranıyor. Yunan koçun ilk maçını izlediğimde biraz agresif ve tabiri caizse arıza olduğunu gördüm. Bu tarz davranışlar ne koça, ne de oyuncuya bir şey kazandırır. Gerçekten U18 Avrupa Şampiyonası tarihi için kara bir lekeydi bu an ve ben bench’e biraz daha yakın oturduğum için cidden gözlerime inanamadım.

Basketbola dönecek olursak, Yunanistan’da hemen hemen her şeyi yapan oyuncu Charalampopoulos. Takımın sayı, ribaund, asist ve blok gibi 4 önemli istatistik hanesinde lideri ve ’97 doğumlu oyuncu, gösterdiği performansla cidden çoğu kişiyi etkiledi. İtalya’ya göre çok daha geniş rotasyona sahipler. Bu yüzden biraz daha diri ve fiziksel açıdan daha iyi durumda olacaklardır. Charalampopoulos’un dışında dış atıcıları Stamatis ve içeriden de Mitoglou’dan alacakları katkı çok önemli. Çok fazla kullanmasalar da, bu maçta iki 2.10’un üzerindeki uzunları Papagiannis ve Tsalmpouris üzerinden boyalı alanda zaten Mitoglou ile olan üstünlüklerini daha da arttırıp, İtalyanları içeriden bitirmeye çalışacaklardır. Koniaris ve Stamatis ikilisi guard pozisyonunda iyi bir ikili. Özellikle de Stamatis turnuva boyunca çok yüzdeli oynamasa da üçlük çizgisinin gerisinden, çok önemli olan İspanya maçında 31 sayıyla yıldızlaşmıştı.

Tek maç olduğu için gerçekten bu maçlar hakkında, “şu kazanır” demek çok zor. 1 günlük off özellikle de İtalya’ya, daha doğrusu oldukça 6 maçın ardından yorulmuş olan Mussini ve Flaccadori ikilisine iyi gelecektir…

Sırbistan-Litvanya

Sırbistan, turnuvanın en sizelı ve en ribaundçu takımlarından birisi. Son grup maçında Türkiye’yi de maçı başından sonuna kadar domine ettikleri maçta yenerek iyice moral depoladılar. Takımdan biraz bahsetmek gerekirse; Lazarevic gibi bence turnuvanın aslında  en underrated oyuncularından birisine sahipler. Belki müthiş yetenekli, inanılmaz bir potansiyele sahip oyuncu değil ancak güçlü vücudu, iyi ribaund sezgisi ve skorer kimliğiyle Sırp takımına müthiş katkı yapıyor. Onun dışında belkide A Takım’da çok üst seviyede kariyeri olmayacak olsa bile Ilija Dokovic, takımı çok iyi topluyor ve takımı oynatmasının yanı sıra dış şut isabetleriyle de önemli katkıda bulundu. Karadağ’a kaybettikten sonra, üst üste 4 önemli (sırasıyla İspanya, Bosna, Yunanistan, Türkiye) maçı kazandılar ve çeyrek finale Hırvatların ardından en moralli giren takım diyebilirim. En önemlisi de, Sırplarda Carapic-Karadzic-Simic üçlüsünü saymazsak, kalan 9 oyuncuda takıma çok iyi katkı veriyor. Lazarevic dışında çift hane üreten skorerleri yok fakat Dokovic 9.8, Marinkovic 9.3, Vucetic 9, Peno&Ostojic 8, Radovanovic 6.3, Djokovic 6.2, Pavlovic 5.2 sayı üretiyor.

Litvanya biraz Sabonis’e aşırı bağlı bir takım halinde gelmiş Konya’ya. Tamam, Sabonis önemli bir yetenek ancak topu her hücumda ya post’ta ya da tepede verip, skor veya bir şeyler yaratmasını bekleyeceğiniz tarzda bir oyuncu değil. En nihayetinde rakipleriniz de bu kadar çok Sabonis üzerinden oynayınca, onu durdurmanın yolunu bir türlü buluyorlar. Her şeyden önce Litvanya’nın iyi bir guardı yok. Yaratıcı oyuncu olmayınca takımda, doğal olarak Litvanya şu ana kadar çok zorlandı ve çeyrek finale biraz da grubun açıkçası zayıflığından dolayı kaldılar.

Burada favori elbette Sırplar. Biraz daha komple takımlar ve malzemeleri genel olarak daha iyi. Sabonis konusunda da sizelarını iyi kullanırlarsa, Hırvatistan nasıl onu durduysa, Sırplar da durduracaktır. Hırvat maçındaki gibi Sabonis zaten tek hanelerde kalırsa skor anlamında, Litvanya’nın mucizelere ihtiyacı var.

Hırvatistan-İspanya

Hırvatistan şu ana kadar turnuvayı domine eden ve herkesin izlerken, bir nevi ağzı açık izlediği takım.  Özellikle de bunun sebebi Dragan Bender. Onun dışında da elbette Arapovic, Mazalin ve Zizic başta olmak üzere ’96 ve ’97 jenerasyonunda önemli yeteneklere sahipler. Bender, turnuvada uzun bir süreden sonra triple-double yapmaya çok yaklaşmıştı ancak 1 asistle bunu Letonya maçında kaçırdı (21 sayı-17 ribaund-9 asist-2 top çalma-3 blok). Hırvatistan 6 maçın ardından turnuvanın maç başına skor, ribaund ve asistlerde lideri. Aynı zamanda turnuvanın en az 3. Sayı yiyen takımı. Bir turnuva şu ana kadar gerçekten böyle domine edilir. 6’da 6 yapmalarının yanı sıra hiçbir maçları tek haneli farkla bitmedi ve ortalama rakiplerine 22.8 sayı fark attılar. Fakat tüm bunlar ve İspanya’yla çeyrek finalde eşleşmeleri gerçekten bana bir şeyi hatırlamamı sağlıyor:

Mazalin, Bender, Zizic, Slavica’lı Hırvat U16 takımı geçen yaz Kiev’de yine bu şekilde turnuvayı domine edip, 6’da 6 yapmıştı. Ancak çeyrek finalde İspanyollar herkesi şaşırtarak, Hırvatları turnuvanın dışına itmişti. Bu sene, o geçen seneki hayal kırıklığının da verdiği tecrübeyle işler bence aynı olmayacak gibi duruyor ancak yine de ben bu hatırlatmayı yapmak istedim. Neredeyse durum aynı, sadece kategori U16 değil U18. Elbette iki takımda da, özellikle de İspanya’da kadro daha değişik.

İspanya’ya gelecek olursak, beni en çok şaşırtan şey şu ana kadar yaptıkları savunma. Koçları Cuspinera genellikle savunmacı bir koçtur ve takımları maç başına asla 75 sayı civarı yemez. Fakat bu İspanyol takımı Yunanistan ve Türkiye mağlubiyetlerinde 80 sayı üzeri gördü potasında. En kritik nokta ise en iyi oyuncuları, bu jenerasyonun belkide en iyi şutörlerinden Marc Garcia’nın şu ana kadar beklentilerin kesinlikle altında kalan performansı. Bosna maçında biraz üç sayı konusunda ritmini bulsa da, diğer bütün maçlardaki şut performansı cidden berbattı. Ondan daha çok zaten şu ana kadar ön plana çıkan isim guardları Francisco Alonso oldu. İspanya’nın Garcia’nın kendi oyununa dönmesiyle birlikte Hırvatlar karşısında bir şansı olabilir ancak uzunları Yankuba Sima hücum tarafında işin çok ham. Defansta uzun kolları ve ribaund sezgisiyle cidden önemli iş yapıyor fakat hücumda kesinlikle low post’ta topu verip, bir şeyler yaratmasını bekleyeceğiniz bir uzun değil. Kadroda da zaten öyle bir uzunları yok.

Kağıt üzerinde favori açık ara Hırvatistan. Fakat İspanya da tek bir maç olduğundan dolayı bir günlük offta maça iyi hazırlanıp, bir sürpriz yapmaya çalışacaktır, kolay olmasa da.

Türkiye-Letonya

Sırp maçını baz alırsak açıkçası Letonya’dan çok korkuyorum. Çünkü çok sert, iyi defans yapan ve sürpriz yapabilecek bir takımlar. Eğer biz Sırp maçına başladığımız gibi düşük konsantrasyon, kötü savunma daha da kötü hücumla başlarsak, Letonya bunu cezalandırabilir. Meznieks ve Malmanis gibi bence biri kısa, diğeri uzun, ileride Avrupa seviyesinde iyi kariyerleri olabilecek iki değerli yeteneğe sahipler.

Türkiye hakkında fazla bir şeyler yazmama kararı aldım, bir nevi totem. İlk önce Bosna, ardından dün Sırp maçından sonra burada acayip bir karamsar görüntü verebilirim. Ama turnuva devam ederken ve böylesine önemli bir maç öncesi bunu gerekli bulmuyorum. Turnuva sonunda zaten kendi görüşüm neyse; oyuncu, oyuncu veya takım hakkında genel olarak yazarım. Kalan maksimum 3 maçtan, 3 beklentimi yazıp, yazıyı bitireyim:

  1. ATMOSFER. Ramazan, oruç, bayram vs. bitti. Artık Konya’da telafisi olmayan bu maçta bütün halkı maçlara bekliyoruz. Türkiye’nin en büyük 7. şehrinde en azından o salona (biliyorum, çok ters umarım belediye bu konuda servis hizmeti sağlar) ortalama şu ana kadar gelen 2000 kişiden daha fazla kişi gelebilmeli. Aksi takdirde ben dahil çoğu kişinin, “Bu turnuva neden Konya’da yapıldı?” görüşü maalesef doğruluk kazanmış olacak. Yanlış anlamayın, şu ana kadar Konya’da her şey çok güzeldi fakat o salonun dolmaması, en azından bir basketbol atmosferi olmaması üzücü.
  2. BİRLİKTELİK. Takımdaki bütün oyuncular saha dışında çok iyi arkadaşlar, bu belli. Ancak saha içinde tribünden izleyen yerli-yabancı kimle konuşsam bu arkadaşlığı birlikteliğe maalesef çeviremediklerini söylüyorlar. Sanki herkes kendi istatistiğine, oyununa bakıyor gibi bir hava var. Belki takım içinde farklıdır ama dışarıdan takım içerisindeki birliktelik şu ana kadar iyi gözükmedi. Umarım oyuncular takım başarısının, bireysel başarıdan çok daha önemli olduğunu ve eğer zaten takım başarılı olursa, bireysel olarak hepsinin de teker teker başarılı olacağını anlayabilirler.
  3. ATEŞ. Doğrusu-yanlışı vardır, her koç eleştirilebilir, saygı kuralları çerçevesinde. Ben de eleştirmişimdir. Sonuçta herkes mükemmel olacak diye bir şey yok. Fakat benchte ateşli çoğu zaman Ömer Uğurata ve asistan koçları görüyorum. Oyunculardan da zaman zaman oluyor ama genellikle yok.  Bir Letonya benchine geçen maçlarda bakın, bir de bizim benche. Bazen herkes çok oynayıp, iyi oynayacak diye bir şey yok. Fakat kötü gününde kenardayken de takıma katkıda bulunabilir, elbette lider vasıflarını taşıyan oyuncu. Sahada bu konuda Berk çok iyi katkıda bulunabilir. Kenardayken de… Biraz geriye gidelim, belki bunu takımdan oyuncular okuyorsa onlara hatırlatmak için.Şu benche bir bakar mısınız? Bu takım Avrupa şampiyonu oldu. Takımda aşırı dakikalar almayan Egemen, Cedi ve Oğulcan’ın yüzüne, MVP seçilen Kenan’ın sevincine, hatta ve hatta masör Hüseyin abiye… Müthiş bir fotoğraf. Son 3 maç, maksimum. Bu ateşi yakalarsak, kendi evimizdeki turnuvadan neden şampiyon olarak ayrılmayalım?

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler