Bir sonraki maçta Sinan Erdem Spor Salonu’nda rakip Olympiakos’tu. Herkeste aynı motivasyon vardı: “Deplasmanda yendik, yine yeneriz!” Yenemedik. Mirsad Türkcan’ın sakatlığıyla iyice zayıflayan uzun rotasyonunu paramparça ettiler o gün, rekabet dahi edemeden 80-65 kaybettik. Valencia deplasmanında oynanacak son maç, kader maçı olmuştu. Bir sayılık mağlubiyet dahi Fenerbahçe’yi playofflara taşıyacaktı. Olmadı. Baskıyla başa çıkamadık o gün. Sezon boyu en kötü üçlük attığımız maç, sezonun kader maçına denk gelmişti. 82-68 kaybedip elendik. Final Four hayali kurduğumuz sezon, en acılı şekilde Top 16’da bitti. Bir galibiyet daha çıkmadı, bir galibiyet…
.@BobbyDixon20 & @LeaderOfHorde! 🏆 #FENER4GLORY pic.twitter.com/NyLZx7s5Vn
— Fenerbahçe Basketbol (@FBBasketbol) May 21, 2017
Neven Spahija dönemi Top 8 göremeden bitti, Simone Pianigiani dönemi daha da beterdi. EuroLeague’deki ikinci sezonunda playoffa kaldıktan sonra hedefi daha da yukarı koyan Fenerbahçe, hedeflediği noktaya hiç gelemedi. Taraftarlar içinse Final Four, hayal olmaktan çıkıp “belli takımlar arasında oynanan çılgın bir fantezi” gibi görülmeye başlanmıştı.
Fenerbahçe’nin arkasında destek vardı, mali gücü vardı, iyi kadroları/koçları vardı, hayalini kurduğu bir hedefi de vardı. Ancak kulübü o hedefe ulaştıracak sağlam bir planı, yapısı ve lideri yoktu. Doğru zamanda doğru şeyler yaparak “sezonluk başarılar” kazanmak mümkündür ancak sürekli “hayal edilen yerde” olabilmek için önce sağlam bir temel ve o temel üzerine ustalık isteyen bir inşa gerekliydi.
Cok guzel bir sezon ozeti olmus,elinize saglik.
Müthiş bir değerlendirmeye yazısı olmuş, eline koluna, aslında, duygularına sağlık!