Bu bizim hikayemiz… | #Fener4Glory – Köşe yazısı

Daha kötüsü olamaz diye düşünenler vardır mutlaka. Sıkı tutunun, daha “yıkıcı” bir tecrübe geliyor. 2010-11 sezonu başlamadan önce Fenerbahçe, takımın başına Neven Spahija’yı getirdi. Ukic, Greer, Kinsey, Ömer Onan, Mirsad Türkcan, Lavrinovicler’den Darjus, Marko Tomas, Sean May’li kadro… Hatta sezon ortasında Sarunas Jasikevicius da katılmıştı bu isimlere. Normal sezona fırtına gibi girdi Fenerbahçe. Barcelona’yı deplasmanda yendi, hemen üstüne içeride -yıllar yılı diş geçiremediği- Siena’yı 81-68 yendi, Cibona Zagreb’i İstanbul’da otuza yatırdı. İlk turda oynanan on maçta yedi galibiyet… Bu takım farklıydı, Top 16’ya girilirken bu kez bambaşka bir öz güven vardı. Hem takımda hem de taraftarda.

Top 16 da rüya gibi başlayacaktı. Grupta rakipler Olympiakos, Valencia ve Zalgiris’ti. İlk maçta şampiyonluk favorilerinden Olympiakos’a konuk olan sarı lacivertliler, Barış Ve Dostluk Salonu’ndan 84-70 gibi net bir skorla galip ayrıldı. Üzerine Sinan Erdem’de Valencia ve Zalgiris’i mağlup etti. Kusursuz başlangıcın ardından inanç da tavan yapmıştı. Playoffa kesin gözüyle bakıyorduk. Ne yazık ki fikstürün ikinci kısmı başlamadan önce takımın en önemli parçalarından Mirsad Türkcan sakatlandı. Buna rağmen Fenerbahçe tarafında moraller yüksekti, bir galibiyet Son 8 için yeterli olacaktı. Bir galibiyet, Allah’ın belası bir tane galibiyet…

Top 16’nın ikinci yarısı, Zalgiris deplasmanıyla başladı. Büyük bölümü başa baş mücadeleye sahne olan ve uzatmaya giden o karşılaşmayı kazanıp, işi bitirebilirdik. Olmadı. Zalgiris o maçta, Fenerbahçe yalızca 11 kez çizgiye giderken, tam 39 tane serbest atış kullandı. OTUZ DOKUZ SERBEST ATIŞ. İzin vermediler işi orada bitirmemize.

3 of 18

Geçmişe kısa bir yolculuk – II

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler