Kobe sadece basketbolu domine etmedi, aynısını yapmaları için başkalarına da ilham kaynağı oldu. DeMar DeRozan, Kyrie Irving ve Kobe’yi rol modeli, ilham perisi (bir başka Kobe övgüsünü de ödünç almış olayım burada) olarak gören Joel Embiid gibi isimlerin bulunduğu bir jenerasyonun idolü oldu. Pazar günü neredeyse tüm lig Twitter’da ona saygısını sunuyor, üzüntüsünü dile getiriyordu.
Ancak hiçbir takım Pazar günü maçını erteletmek istemedi ki bu çok mantıklı. Aşilini kopardıktan sonra çıkıp serbest atış atan Kobe Bryant aklınıza gelebilecek her sakatlıkla maç oynamış olan bu adam, maçların iptal edilmesi fikrini korkunç bulurdu. Kobe bu maçların oynanmasını ister miydi? Kesinlikle evet! -aynen de böyle söylerdi.
Kobe sadece sporculara ilham vermemişti. Tüm bu duygu selinin ortasında siyasetle uğraşan bir arkadaşım bana şöyle bir mesaj attı: “İş etiğimin hep Kobe gibi olması için çalıştım.”
Kobe basketboldan sonraki hayatına da tıpkı basketbola olduğu gibi tamamını vererek giriş yapmıştı. Filmler, diziler, çocuk kitapları, beş şampiyonluğunun yanına birer tane de Oscar ve Emmy ödülü…
Emekli olabilir, dinlenebilir, PTA’ye katılabilir, her gün çocuklarını okula götürebilirdi. Ancak Kobe böyle biri değil. Mamba Sports Academy ismiyle bir basketbol kampüsü açtı ve kızlara basketbolu öğretmeyle özel olarak ilgilendi. Bazı WNBA oyuncularının NBA’de oynayabileceğine inandığını söyleyerek kadın sporculara desteğini dile getirdi.
Aynı tutku ve titiz iş etiği, Pazar günü helikopter kazasında onunla beraber hayatını kaybeden 13 yaşındaki kızı Gianna’da da vardı. Tahmin edebileceğiniz gibi basketbol maçına gidiyorlardı.
Haberler yayıldığından beri saatler geçti. Hala ellerim titriyor, boğazım kuruyor, kafam allak bullak. Bu meslekte hiçbir sporcuyu tanıdığınızı düşündüğünüz kadar ya da tanımak istediğiniz kadar iyi tanımıyorsunuz.
Ama şunu biliyorum: Kobe çok umursuyordu. Basketbolu, geride bırakacağı mirası, ailesini, o an ne yapıyorsa -basketbolculukta, ebeveynlikte ya da yaratıcılıkta fark etmez- o işte en iyisi olmayı…
2016’da emekli olmasından birkaç hafta önce bir Lakers maçından önce Kobe’ye kısa bir ziyarette bulundum. Ona teşekkür etmek istediğimi ve tebrikler demek istediğimi söyledim. Son maçına katılmayı planlamıyordum.
“Ne?!” diye bağırdı ters bir bakış ve bir gülümsemeyle. “17 yaşımda burada olup 37’imi kaçıramazsın!” diye ekledi. Elinin tersiyle göğsüme vurdu. “Hadi, yolculuğu bitirelim!” dedi.
Öyle de yaptım. Bir oyuncunun oynadığı en iyi emeklilik maçına tanıklık ettim.
Los Angeles’ta, yedi sene boyunca hemen her gün, 2004’te New York’a taşındıktan sonra ise ara sıra Kobe’yi izleme ve onun hakkında bir şeyler yazma ayrıcalığını elde ettim. Üzerinde çalıştığımız malzeme, tanıştığımız insanlar, tanıklık ettiğimiz performanslar, keşfettiğimiz karakterler ne kadar iyiyse biz yazarlar en fazla o kadar iyiyizdir.
Kobe çok fazla insana çok şey verdi. Tam da bu yüzden ona sonsuza dek borçlu ve minettar olacağım.
“Howard, bana ihtiyacın var mı?”
Evet. Evet, çok ihtiyacım vardı. Teşekkür ederim, Kob.
Kaynak | The Making of an NBA Icon
“17 yaşımda burada olup 37’imi kaçıramazsın!”