(KRÖ) Tartışmalı açıklamalarından dolayı Panathinaikos bu günlerde avrupa basketbolunun odak noktası oldu. PAO’nun durumuna BCL’in yaklaşımı nasıl oldu?
Panathinaikos’a yaklaşımımızın sürekli konuştuğumuz bir çok kulübe olan yaklaşımımızdan farklı olmadığını düşünüyorum. Bence konu sadece kimin BCL’e katılacağı değil. Elbette bir katılımcı havuzumuz var, ve katılımcılar büyümemiz için çok önemli. Ama Avrupa basketbolunda menfaat sahipleri çok. Başladığımız günden beri Panathinaikos’la da, bir çok Avrupa kulübüyle de görüşmelerimiz oldu. Mantıklı olan bu. Ne söyleyeceklerini merak ediyoruz ve onların da bizim söyleyeceklerimizi duymak istediklerini umuyoruz. Kucaklayıcı bir lig olarak bu görüşmeleri sürekli yapıyoruz. Panathinaikos bir istisna değil.
Her zaman başarmak istediğimiz şey kulüplerin modelimize, vizyonumuza ve onlara sunduğumuz şeylere değer vermesi. PAO mevzusu buna benziyor. Kulüp sahibinin BCL’nin onun üzerinde bıraktığı izlenim ve BCL’nin geleceğini nasıl gördüğü hakkında yaptığı yorumları duyduğumuzda sevindik. Benim için bu bir güven oyu. Panathinaikos gibi bir kulübün kendini aday olarak görebileceğini duymak bizi mutlu etti. BCL’nin yükümlülüğü ve görevi bu konuşmaları dinlemek.
“ Uzun vadeli plan yapma yetersizliği”
2016’da bu işe girdiğimde, başka bir sektörden gelmiştim. Bir kaç kilometre ileriden, UCL için sorumlu olduğum UEFA ofislerinden gelmiştim. Bir çok başkan, takım sahibi ve genel menajerle konuştum, hepsi aynı şeyden bahsettiler: uzun vadeli plan yapma yetersizliği. Bir sürü genel menajer bana şöyle dedi: “Haziran sonrası için hiç bir şey bilmiyoruz. Bütçemizi, Avrupa katılımımızı, kadromuzu bilmiyoruz. Hiç bir şey bilmiyoruz.” Bana sorarsanız bu akıl almaz bir şey. Bu şekilde gelişim sağlanmaz. Haziranda uyanıp, Hazirandaki Playoff sonuçlarınıza bakarak Eylül ayını planlamaya başlayamazsınız. Buna bu kadar bağlı olamazsınız. Temmuz ortasında Avrupa müsabakalarından kabul veya ret bekleyemezsiniz
Biz en başa, temel prensiplerimize döndük. Hatta bunu Ağustos veya Eylülde söyledik. Bir kulüp ligde iyi bir pozisyonla üst düzey bir Avrupa ligine katılmayı garantileyeceğini bilirse, ki BCL önümüzdeki sezon öyle bir lig olacak, kendi kaderini kontrol edebilir. Planlamalar için Hazirana kadar beklemesine gerek kalmaz. Panathinaikos gibi kulüplerle konuştuğumuzda, onlardan öğrenebileceğimiz bir çok şey de var. Panathinaikos çok tecrübeli bir kulüp. Bizim bakımımızdan bu görüşmeler her zaman sağlıklı ve verimli.
(KRÖ) Herkesle her türlü konuşmaya açık olduğunuzu belirttiniz. Anladığım kadarıyla, Panathinaikos da buna dahil. A lisanslı bir başka kulübü, o 10-11 kulüpten bir tanesini gelecekte lige çağırmayı planlıyor musunuz?
Seninle açık konuşacağım, Kemal. Görevimiz ve misyonumuz kulüpleri çağırmak değil. Ava çıkmıyoruz. Orada bir çeşit savaşın içinde değiliz. Projemize gerçekten inanıyoruz. Avrupa’daki basketbol camiasına önerdiğimiz şeyin onlara büyüme imkanı veren bir model olduğuna inanıyoruz. Konuşmak isteyen, modelimizin yararlarını gören her kulüple memnuniyetle masaya otururuz. Son haftalarda bir çok kulüp bu tarz görüşmeler yapmak istedi, muhtemelen COVID-19 krizi buna yol açtı. Bazı kulüplerden röportajın başında bahsettik. Her zaman şunu söylerim, BCL’ye katılmak isteyen her kulüple memnuniyetle konuşur ve onları ailemize katmak için yollar ararız.
(KRÖ) Sizin konumunuzda birine sormak için can attığım soru bu. Bir Avrupa basketbolu hayranı olarak, gelecekte iki büyük kulüp turnuvasının olması ne kadar muhtemel? İki veya üç turnuva için piyasa yeterince büyük mü? Veya bir kulübün her sene 30 milyon harcaması için?
Avrupa basketbol piyasasının büyük oranda hasarlı olduğunu düşünüyorum. Daha önce söylediğim gibi, harcanan para basketbol piyasasında üretilmiyor. Futbol kulübü “Tamam, genel bütçemin %10’u basketbola gidebilir” diyorsa, bu basketbolda üretilen para değildir. Bir hükumet belirli bir sponsorun kulübü desteklemesini sağlıyorsa, bu basketbolda üretilen para değildir. Çılgın bir kulüp sahibi sadece duygularıyla hareket ederek kulübe üç yıldız oyuncu getirmek için bir servet harcamaya hazırsa, bunun sebebi duygulardır, piyasa değil.
Basketbolda benzersiz bir durumla karşı karşıyayız. “Kim başka insanların parasını daha fazla harcayacak” yarışı var. Fenerbahçe başkanının açıklamalarını okumak enteresandı. Kulüp gelir elde etmediği için bütçenin ciddi anlamda azalacağından bahsediyordu. Sürekli elde ettiklerinden daha fazla para harcayamazlar. Bu piyasada yaygın olan bir yöntem ve tartışmaya dahil olması lazım.
“Tüm cevaplara sahip değiliz”
[tps_title]Şu anda harcanan paranın asla basketbola geri dönmediği bir yanılgıda yaşıyoruz. Dengenin sağlanması gerekiyor. “Havuzu” büyütmek, her oyuncuya maaşında indirime gidileceğini söylemekten daha kolay. Piyasa bazı yönlerden oyuncunun değerini belirliyor. Daha fazla gelir elde etmek menfaat sahiplerinin elinde. Bence sorulması gereken temel sorulardan bir tanesi bu.
Temas etmemiz gereken önemli noktalar olduğuna inanıyoruz. Bunun incelenmeyi hak eden bir tartışma olduğuna inanıyoruz. Hepimizin bu ekosisteminin nasıl daha fazla değer yaratabileceği hakkında bir anlaşmaya varmamız lazım. Yerel liglerin ve milli takımların rolünü kabullenmek zorundayız. Tek bir hedefimiz var, piyasa değerini arttırmak. Bir basketbol hayranı veya basketbolun içinde çalışan biri olarak, popülarite ve sporun değerinin aynı düzeyde olmaması bana mantıksız geliyor.
Tekrar söylüyorum, tüm cevaplara, mutlak gerçeğe sahip olduğumuzu söylemiyoruz. Ama gördüğümüz şey sporun piramidine saygı gösteren bir model.
Futboldan basketbola geçiş
[/tps_title]
(BÜ) Kariyerinizi incelediğimizde futbol baskın bir kariyeriniz olduğunu söyleyebiliriz. Sonrasında ise basketbolda yöneticilik görevine geldiniz. Eminim ki Yunan olmanız sebebiyle işin içinde olmasanız bile basketbola aşinalığınız vardır. Basketbol dünyasında yöneticilik görevi üstlendiğinizde hem zaafiyetler hem de fırsatlar yönlerinden ilk izlenimleriniz nelerdi?
Bence bu çok ilginç bir soru, geçiş sürecinde kendime de sormuştum. Bir Yunan ve genel olarak sporu seven bir birey olarak spor endüstrisini her zaman yakından takip etmişimdir. Bu yüzden bazı noktalar benim için sürpriz olmadı. Sanırım en büyük sürpriz daha önce de söylediğim gibi basketbolun popüleritesi ve pazar payı arasındaki uyuşmazlıktı. Kendi ülkemde ve kendi ülkeme benzer ülkelerde basketbol öne çıkıyor. Kulüplerimiz Avrupa kupalarında büyük başarılar kazandılar. Kulüplerimizin ve Milli Takımımızın başarılarının binlerce insanı sokağa döktüğünü gördük. Fakat sayılara bakıldığında bir şeylerin yanlış olduğunu fark ediyorsunuz. Kulüp organizasyonlarındaki yaklaşımın popülerite ile orantılı sonuçlar üretmediğini görülüyor.
Basketbol ve futbol arasındaki bir faktörü göz önüned bulunduruyorum: UEFA Şampiyonlar Ligi (UCL) dünya üzerindeki en iyi kulüp organizasyonuyken basketbolda en iyi kulüp organizasyonu Atlantik’in öbür ucunda. Bu çok önemli bir farklılık. Benzer formatlarda aynı kıtada çalışmalarımızı sürdürüyoruz fakat basketboldaki tüm para NBA’de. NBA’in cirosu UCL’nin iki katı kadar. Basketbolun pazarı var fakat NBA’daki her dört oyuncudan biri Avrupa’dan gelirken biz bunu sermayeye çeviremiyoruz.
Polonya’da basketbolun yükselişi
Avrupa basketbolunun göz önünde bulundurması gereken bir unsurun varlığına inanıyorum; bu da teslimat, geliştirme ve üretim arasındaki uyuşmazlık. Bu unsur benim açımdan tüm doğru soruları, en azından kendi kafamda, kurcalayan bir gözlem. Biz burada devreye giriyoruz çünkü gözlem yapmak kolay fakat herkes cevapları soracak. Bununla ilgili bir örnek vereceğim.
Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde Çek Cumhuriyeti şampiyonu Nymburk mücadele ediyor. Ayrıca Polonya’nın en iyi takımları da bizimle. Nymburk ebedi şampiyon ama Polonya’da şampiyon el değiştiriyor. Şampiyonlar BCL’de oynuyor ve bu da görünürlüğü arttırıyor; aynı zamanda da oyuncularını yetiştirme fırsatı sunuyor. Geçtiğimiz yaz Çin’de bu iki takımın Dünya Kupası’nın en büyük sürprizi olduğunu hep birlikte gördük. Ve birden bu iki ülkede basketbola olan ilgideki artışı gözlemledik. Polonya’da futbol bir numaralı spor. Uzun bir süre boyunca voleybol açık açık iki numaralı spordu. Basketbol biraz daha gerideydi.
Şimdiyse Polonya’ya gittiğinizde herkesin basketbol konuştuğunu göreceksiniz. Voleybolu gölgede bırakmasa da hak ettiği yerde. Neden? Çünkü Polonya şampiyonunun BCL gibi çok iyi bir kulüp turnuvasında oynadığını görüyorlar. Takım oyuncuları da Milli Takımın bir parçası ve Milli Takım Çin’de muhteşem sonuçlar elde etti. BCL olarak basketbolu önemli bir pazarda ön plana çıkarmayı başardık. Bu Polonya şampiyonuna şans verdiğimiz için gerçekleşti. Şimdi Polonyalı takımlar BCL’yi kazanmak için yarışıyorlar. Bu küçük bir örnekti ama biz bunun doğru model olduğuna inanıyoruz. Polonyalı kulüplere ihtiyacımız var; Polonyalı yatırımcılara ihtiyacımız var. Organik büyüme bizce böyle bir şey.
Leicester City’nin basketbol için nasıl örnek bir organizasyon olduğu hakkında
Futbolda her zaman Leicester City örneğini kullanırım. Leicester City futbolun en öne çıkan, en rekabetçi yerel liginde şampiyon oldu. Bu da onlara UCL’ye direkt olarak katılma hakkı verdi. O günden beri Birleşik Krallık’taki her küçük kulübün bir sıra dolusu yatırımcısı var çünkü herkes bir sonraki Leicester olmak istiyorum. Sistem onlara [kazanmak için] izin verdi. BCL pazara girmeden önce Leicester benzeri takımlar Barcelona ya da Real Madrid gibi takımlara karşı oynayamıyorlardı. Bu yerler doluydu. Benim gözlemim şu şekilde: Bir spor herkesi dahil etmelidir.