Muhtemelen basketbol tarihinde hakkında söylenenlerin abartı olmadığı tek kişi sensindir. “Mamba” kesinlikle kulaktan kulağa dolaşan bir şehir efsanesi değildi. Hatta bence söylenenler az bile kalıyor. Sabaha karşı bir, iki, üç… Nerede olduğunu hepimiz biliyorduk.
Birlikte her sahaya çıkışımız yeni bir savaş demekti. Ama asla düşmanlık veya kin söz konusu değildi. Hiçbir zaman birbirimizle tartışmadık. Daha çok ağır siklet dövüşçülerden birinin ötekini öldüresiye dövmesi gibiydi. Maç düdüğü çaldığında ise sadece sevgi ve saygı kalırdı geriye. Mükemmelik ona eşlik edecek birini gerektirir, biz de birbirimize muhtaçtık. Mike’ın Prince’e, Prince’in Mike’a ihtiyaç duyduğu gibi. Tyson’ın Holyfield’a, Holyfield’ın Tyson’a ihtiyaç duyduğu gibi.
Herkesin “En iyisi sensin öyle mi? İnan bana ben de öyleyim.” (Oh, you’re the sh*t, huh? Well I’m the sh*t, too.) diyeceği birine ihtiyacı vardır.
Ve dostum, sen gerçekten en iyisiydin. Basketbolda gördüğüm en zorlu oyuncu sendin. Gördüğüm en soğukkanlı “seri katil”. En acımasız rakip. Çaylak senemizde Knicks’e karşı Garden’da 35 sayı attığımı yoldayken öğrendiğin hikaye geldi aklıma. O kadar sinirlenmişsin ki otel odana gidip sanki CIA’de çalışıyormuş gibi beni araştırmaya başlamışsın. “BANA A.I’NIN DOSYASINI GETİRİN!” Aynen böyle olduğuna eminim. Büyük beyaz köpek balıklarının Pasifik Okyanusu’nda fok balıklarını nasıl avladığını araştırmak gibi bir şey.
Bu hikâye hakkında sevdiğim şey, tamamen gerçeği yansıtması. İlişkimiz tam da böyleydi. Birbirini mükemmelliğe iten iki adamdık biz. Philadelphia’ya bir sonraki gelişinde sahada karşımda sürekli sen vardın. Sana karşı yarım adım atmak diye bir şey yoktu. Attığım her ilk adımda her şeyimle yüklenmek zorundaydım. 1.98’din ve beni savunmayı sen istemişsin gibi görünüyordu. Meydan okumak istemiştin. Bu oyunu oynamış, gelmiş geçmiş en iyi adamın sen olduğunu bana göstermek istemiştin.
Ve sahanın öbür tarafında ise ben kesinlikle Kobe Bryant ile uğraşmak istemiyordum!
Yok yok, kesinlikle olmaz!
Seni durduramıyordum. Hiç kimse seni durduramıyordu. Sen KOBE’ydin ve sahada canın ne yapmak istiyorsa onu yapacaktın. Çünkü sen bir keskin nişancıydın. Bir suikastçi, serinkanlı bir katil… Şimdi ise senden bahsederken geçmiş zaman ekleri kullanıyorum. Hala duygulandırıyor bu beni.