Altyapı Milli Takımlarımız, son dört yılda başarıdan başarıya koştu. Sadece son dört yıldan bahsetmek haksızlık olur aslında. Çünkü daha öncesinde de kazanılmış madalyalar var. Mesela 1986-1987 jenerasyonuyla oynanan iki final var ki bir tanesi İzmir’deydi ve çok talihsiz bir şekilde o turnuvada şampiyonluğu kaçırmıştık. Ancak o dönemde kaçırdığımız altın madalyaları 2012’den itibaren misliyle telafi ettik. 1996 jenerasyonuyla Kaunas’ta kazandığımız şampiyonluk, başarılar zincirinin ilk halkası olmuştu. Daha sonrasında da madalyalar çorap söküğü gibi geldi ve artık altyapılar bazında Avrupa’nın zirvesindeyiz. Bu başarılar kazanılırken de Türkiye Basketbol Federasyonu’nun, Altyapı Milli Takımlarımıza sunduğu imkanları göz ardı etmememiz gerekiyor. Yaklaşık iki senedir Altyapı Milli Takımlarımızın içinde olmaya çalışıyorum. Türkiye Basketbol Federasyonu’nun sunduğu geniş imkanlar sayesinde de çok güzel çalışma ortamları buluyorlar. Bana göre gelen başarıların ana etkeni bu. Bu imkanlar devam ettiği sürece gelecek jenerasyonlarda da başarılar kazanmamız oldukça muhtemel. Ayrıca içeride öyle sıcak bir ortam var ki oradan kolay kolay ayrılamıyorsunuz. Yeni Federasyon Başkanımız Hidayet Türkoğlu da bu sıcak ortamın içinden geliyor. Ayrıca ekibinde yer alan Haluk Yıldırım, Ömer Onan, Hüseyin Beşok ve Kerem Tunçeri gibi çok önemli isimler de yıllarca bu bayrağın altında hizmet vermiş, terlerinin son damlalarına kadar mücadele etmiş insanlar. Yukarıda bahsettiğim her isim, aslında bakarsanız bu önemli sistemin birer parçaları. İnanıyorum ki ilerleyen zamanlarda da yeni federasyonumuz ile birlikte Altyapı Milli Takımlarımız çok daha iyi yerlere gelecek. Bu güzel temennilerimizin ardından isterseniz tekrar Bursa’daki güzel ortama geri dönüş yapalım. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen U15 kampı da aynen bu şekilde, çok neşeli geçti. O kamp ile ilgili bir iki cümle söylemem gerekiyor sanırım. 2002 jenerasyonu bir aksilik olmazsa artık Koç Erhan Toker’in gözetimi altında. 1993-1994-1995 jenerasyonlarıyla sayısız başarılar kazanan Erhan Toker, Milli Takımlarda yeniden görev almaya başlıyor. Önümüzdeki yazılarda da değineceğiz fakat Erhan ağabeyin elinde potansiyelli bir kadronun olduğunu düşünüyorum. Ben, kendisinin bu potansiyelli kadro ile yine başarıdan başarıya koşabileceği düşüncesindeyim. Umarım kendisi için de çok güzel bir deneyim olur.
Konuyu fazla dağıtmadan tekrar kazandığımız başarılara dönelim. Son dört yılda kazandığımız dokuz madalyada oyuncularımızın emekleri çok çok fazla. Aynı şekilde o çocuklarla birlikte bir hedefe doğru koşan antrenörlerimizin de ortaya koydukları emekler inanılmaz. Ancak ben başka bir noktaya daha değinmek istiyorum. Kazanılan bu başarılarda oyuncularımız ve antrenörlerimiz kadar altyapı idarecilerimizin de emekleri oldukça büyük. Hele de Orhan Demirel ve Mehmet Döğüşgen ikilisinin. Yanlış anlaşılmasın lütfen, elbette geçtiğimiz senelerde idareci olarak şampiyonalarda görev alan Turgay Zeytingöz, Osman Orçun Göllü, Engin Gönültaş gibi isimlerin çalışmalarına fazlasıyla saygı duyuyorum. Bu isimleri kesinlikle göz ardı edemeyiz. Her biri çok önemli insanlar ve çok da iyi karakterler. Ancak yukarıda bahsettiğim iki isim, yıllardır Milli Takım çatısı altında bulunuyorlar ve turnuvadan turnuvaya koştular. Kişisel olarak kendilerine çok büyük saygı duyuyorum ve yaptıkları işi gönülden tebrik ediyorum.
“Kara Mehmet” lakabı ile anılan Mehmet Döğüşgen ile devam edelim. Mehmet Döğüşgen, 1980-1985 yılları arasında başarıdan başarıya koşan efsane Milli Takımımızın en önemli üyelerinden biri ve 1956 Hatay doğumlu. Efsane Milli Takım deyince aklımıza kimler geliyor? Tabii ki Aytek Gürkan, Doğan Hakyemez, Necati Güler, Efe Aydan, Melih Erçin, Erman Kunter ve daha birçok önemli isim. Mehmet Döğüşgen de bu takımın Efe Aydan ile birlikte en önemli uzunlarından biriydi. Mehmet ağabey basketbola 17 yaşında başlamış ve İTÜ, Fenerbahçe, TOFAŞ, Eczacıbaşı, Efes Pilsen gibi çok önemli kulüplerin formalarını giymiş, harika bir karakter. Basketbolu bıraktıktan sonra da hizmetlerine tüm hızıyla devam etmiş. Ancak o dönemde yaşadığı çok talihsiz bir hastalık var. Kendisi hakkında araştırma yaptığım sırada gözüme çarptı ve çok şaşırdım. Mehmet Döğüşgen’e 2009 yılında Siroz teşhisi konulmuş ve karaciğer nakli için sıraya girmiş. Dilerseniz o dönemi kendi ağzından dinleyelim.
“Evet, öyle bir badire atlattım. Şükürler olsun nakil sırasında bir sıkıntı yaşanmadı ve yapılan ameliyat çok başarılı geçti. Şansım da yardım etti ve son bir ay kala hayata döndüm. Gerçekleşen bir kazada 54 yaşındaki bir kadının karaciğerindeki tüm dokular bana uydu. O şekilde de hayata devam etme şansı buldum. Nedeninin Siroz olduğunu söylemişlerdi. Kullandığım bazı ilaçların bu hastalığa etken olabileceğinden bahsettiler. Gerçekten zamanında çok ilaç kullanmıştım. Şükürler olsun ki geçti ve artık çok sağlıklıyım.”
Şu anda tabiri caizse turp gibi olan Mehmet Döğüşgen, şehir şehir gezerek, ekibiyle birlikte yeni yetenekler keşfetmeye çalışıyor. Aynı zamanda da Altyapı Milli Takımlarımız ile birlikte Avrupa Şampiyonaları’na gidiyor ve sistemimizin olmazsa olmazlarından. Bursa’daki U15 Milli Takım kampında da kendisiyle çok güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Altyapı Milli Takımlarımızdan tutun, 35 sene öncesine kadar birçok önemli konuyu mercek altına aldık. Dilerseniz lafı fazla uzatmadan gelin, kendisiyle gerçekleştirdiğimiz güzel söyleşiye bir bakın…
Karaciğer nakli ile hayata tutunmuş, yıllarını Türk basketbolu için tüketmiş bir insan…