Hücum lideri Bogdanovic, savunma lideri Udoh gittikten sonra Fenerbahçe Doğuş’un uyum sürecini sancılı atlatacağı düşüncesindeydim. Uyum süreci hala bitmiş değil, yerlerine oturmayan birkaç şey elbette mevcut ancak sarı lacivertliler beklediğimden çok daha çabuk şekilde düzen oynamaya başladı. Avrupa şampiyonluğu getiren düzenin aynısı mı? Değil. Koç Obradovic elbette elindeki malzemeye göre belli ayarlamalar yaptı ama temel prensipler hala aynı. Savunmada yardımlaşma, pozisyon sayısını düşürme, hücumda topu paylaşma, yüksek pas temposu… Sarı lacivertliler yeni bir kadro olmasına karşın bunları iyi seviyede yapmaya, takım olmaya başladı. Zaman ilerledikçe doğru alışkanlıklar tamamen oturacak ve “refleksleşmeye” başlayacak. İşte o zaman hepimizin izlemekten büyük keyif aldığı “oto-pilot Fenerbahçe” ortaya çıkacaktır. Geçtiğimiz sezon da o seviyeye ancak son bir buçuk ayda ulaşabilmişti Obradovic’in öğrencileri.
Takım düzeni konusunda Fenerbahçe’nin iyi olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Başında Zeljko Obradovic olan bir ekip bunu çok ekstrem sıkıntılar yaşanmadığı sürece başaracaktır. Sarı lacivertlilerin başını daha çok ağrıtacak departmanın bireysel problemler olduğu görülüyor. Muhteşem bir takım düzeniniz de olsa kırk dakikanın tamamını planladığınız gibi oynamanız mümkün olmaz. Mutlaka bir yerlerde sıkışacak, düzenin işlemediği anlarda bireysel çözümlere başvuracaksınız. Fenerbahçe’nin o tip durumlardaki “çilingiri” Bogdan Bogdanovic’ti ve akıl dışı bir verimlilikle bu işi yapıyordu. Bu sezon ise henüz ne çilingir belli ne de çilingir olmaya çalışanlar yükün altından kalkabildi. Özellikle Kostas Sloukas’ın kırılma anlarında sorumluluk almaya çalışırken takıma hasar verdiği birçok maç oldu. “Bireysel çözüm” deyince bu kadroda göze çarpan belki de tek oyuncu Bradley Wanamaker da sezonun ilk kısmında çok tedirgin oynadığı, son dönemde de gerekli sorumluluğu al(a)madığı için bu konuda takımına yardımcı olabilmiş değil. BSL’de oynanan Tofaş karşılaşmasının ikinci yarısında belki de ilk kez o işe girişen Wanamaker, Bursa temsilcisinin rüzgarını kırıp, kontrolü tekrar takımına getirmeyi başarmıştı. Sezonun kalan kısmında da oyunun sıkıştığını hissettiği her an bu sorumluluğu alması gerekir. Hücum tıkandığında bire bir skor yapması gerekiyorsa çekinmeden topu istemeli, alan açtırmalı. Oyun ritminin değişmesi gerekiyorsa yer yer topu iterek tempoyu arttırmalı. Wanamaker’ın bunları yapabilecek yeteneği de oyun hissi de mevcut. Yalnızca “Bu takımda biri problem çözücü olacaksa, o kişi ben olmalıyım” deyip, kendini buna göre hazırlamalı. Geçmişte bunu yapabildiğine çokça şahit olduk.
Fenerbahçe Doğuş’un bireysel problemleri yalnızca hücum tarafıyla sınırlı değil. Takım savunması konusunda Avrupa’nın en iyi iki ekibinden biri olsa da bire bir savunmada, özellikle kısalara karşı, ciddi sorunu var sarı lacivertlilerin. Evet, herkes ne zaman nereye yardıma gideceğini, devamındaki rotasyonu biliyor, iyi de yapıyor fakat iş bazen o kadar komplike bir hal dahi almadan sadece “tuttuğunuz adama geçilmemeye” kalıyor. Geçiliyor Fenerbahçe kısaları, kolay yeniliyorlar. Arkadan gelecek yardım da -buraya kısaca Vesely de diyebiliriz- haliyle her zaman yeterli olmuyor. Zalgiris Kaunas maçında Kevin Pangos’un yaptıkları hala gözümün önünden gitmiyor. Kyrie Irving değil, Sergio Rodriguez değil… Pangos! Bunları oyuncuya saygısızlık etmek için yazmıyorum elbette, Pangos o gün harika bir maç oynadı ancak konsantre olmuş bir Fenerbahçe savunmasını tek başına darmadağın edecek kalibrede bir isim olmadığını da kabul edelim. Her penetresinde boyalı alana ulaşabilmesi ve oraya girdiğinde tüm savunmayı üzerine toplayabilmesi, topsuz hareket ettiğinde savunmacısından “SADECE BİR PERDE KULLANARAK” kurtulup, üç sayı şansı bulabilmesi normal şeyler değil. Fenerbahçe geçtiğimiz yıl da iyi bire bir savunma yapamıyordu ama hem topa baskı daha yüksekti hem de biraz daha direnç gösteriliyordu. Mevcut kısa oyuncular da bu savunmanın çok daha iyisini yapabilecek potansiyeli olan isimler. Biraz daha konsantre olup, savundukları oyuncuların karşısında kalabilmeliler.
Dikkat çeken sorunlardan biri de savunma ribaundları. Fenerbahçe, düşük pozisyon sayısıyla oynayan bir takım olmasına karşın rakiplerine maç başına en fazla hücum ribaundu veren dördüncü ekip konumunda (Maç başına 11.1 hücum ribaundu). Maçların büyük bölümünü Vesely-Melli ile oynayan sarı lacivertliler, bu ikilinin çabuk ayaklarından faydalanabilmek, savunma dengesini koruyabilmek için perdelemelerde adam değiştirmeyi tercih ediyor. Bu tercihin savunmayı zayıflatmadığı, hatta Vesely’nin kısa savunması sayesinde birçok rakibi bozduğu bir gerçek. Ne var ki işin defosu, kaçan atışlardan sonra ortaya çıkıyor. Vesely ya da Melli dışarıda kısa savunurken, ribaund pozisyonlarına uzak kalıyorlar ve rakip uzunlar da bu fırsatları çok iyi değerlendiriyor. Koç Obradovic’in bu soruna çözümü genelde çok fizikli beşler oynatmak, adam değişimi yapılsa bile boy/fizik dezavantajı yaşamamaktı. Ne yazık ki Nikola Kalinic’in sakatlığı o opsiyonu koçun elinden almış gibi oldu. Buna rağmen Obradovic’in Moskova deplasmanında Thompson-Vesely-Melli üçlüsünü aynı anda oynatarak büyük üstünlük kurduğunu hatırlatabiliriz. Yani koçun cebinde hala bu jokeri duruyor. Kalinic’ten faydalanabilse savunma ribaundu almanın çok zorlaştığı dakikalarda Wanamaker-Datome-Kalinic-Melli-Vesely gibi ultra fizikli bir beşi sık sık kullanacağından adım gibi emindim. Ne yazık ki Kalina döndüğü gibi bir kez daha sakatlandı.
Elinize sağlık bü güzel analiz için.