Sezon sona erdiğinde, sezonu onuncu bitiren takıma bir ödül olarak Borac Cacak zamanın Türkiye Şampiyonu olan Eczacıbaşı’na karşı bir hazırlık maçı oynamak üzere İstanbul’a gitmişti. Daha yeni 18 yaşına basmış genç Obradovic uzun yıllar sonra koç olarak döneceği Türk topraklarına ve bu tarihi şehre ilk kez ayak basmıştı. Fakat 1978 yılında Zeljko iyi bir şut dokunuşu ve saha görüşü olan genç ve yetenekli bir oyun kurucuydu ve sadece iyi bir oyuncu olmak istiyordu. Ve oldu da. Bundan sonraki yedi yılda 100 Yugoslav ligi maçına çıktı ve 1052 sayı üretti. İyi performansları, başka bir Cacak efsanesi olan ve o zamanlarda Partizan direktörü olarak Dragan Kikanovic’in dikkatini çekti. 1984 yazında Obradovic Partizan’la anlaştı ve önündeki yedi yılda benzer sayılara ulaştı: 114 maç, 1051 sayı.
Bu sayılar Obradovic’in milli takıma seçilmesini sağladı ve milli takımı ile 1988 Seul Olimpiyatları’nda gümüş madalya sonrasında ise 1990 yılında Arjantin’deki Dünya Şampiyonası’nda altın madalya kazandı. 1991 yılında Roma’daki EuroBasket’te Dusan Ivkovic’in kadrosunda akla ilk gelen isimlerdendi fakat kelimenin tam anlamıyla bir gecede kariyerini sonlandırdı ve Partizan’da koç olarak çalışmaya başladı. Bu hikaye bize halihazırda anlatılmıştı, geriye kalanı ise söylendiği üzere, tarihtir.
Partizan’da koç olarak başladığı ilk yılında Obradovic sezonu üç kupayla tamamladı: lig, kupa ve EuroLeague. Uluslararası kariyeri 1 Ekim 1991 yılında Partizan’ın Szolnok’u 65-92 yendiği maçla başladı. İki gün sonra aynı salonda fakat bu sefer ev sahibi takım olarak Partizan 89-72’lik skorla tekrar kazandı. Bu iki maç Obradovic’in Avrupa’da bir koç olarak çıktığı ilk maçlardı. Hızlı öğreniyordu ve yanında antrenmanlarda danışabileceği efsanevi Aleksandar Nikolic de bulunuyordu. Nikolic maçlarda bençte bulunmuyordu fakat idmanlardaki çalışması takımın ilerideki başarısı için önemli bir rol oynadı. Zeljko’nun birden çok kez bana en büyük korkusunun herhangi bir oyuncusunun ona cevabını bilmediği bir soru sorması olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Bençte başladığı ilk günden beri, Obradovic bir koçun soruları cevaplandırabilmek adına ve sorunları çözebilmek adına her zaman sahadaki oyunculardan daha fazla şey bilmesi gerektiğini biliyordu. Ve ayrıca bunun birden bire gelmeyeceğinin de farkındaydı, bunu isteyen ve başarıya ulaşmak isteyen biri çalışmalı, öğrenmeli ve dinlemeliydi –özellikle kendinden daha iyi birilerinden-
Yugoslavya’daki savaş sebebiyle FIBA 1991-92 sezonunda Partizan’ı ülkesinin dışında oynamaya zorladı. Kulüp iç saha maçları için Fuenlabrada, İspanya’yı seçti. Partizan orada taraftarlardan İspanyol takımları Estudiantes ve Joventut’a karşı bile büyük bir destek ve sevgi gördü. Fuenlabrada’da yedi maç oynayan Partizan dördüncü bitirdi ve çeyrek finallerde yer alma şansı yakaladı. FIBA ilk maçlarını Belgrad’da oynamalarına izin verdi ve bu maçta Partizan, Knorr Bologna’yı mağlup etti, fakat bundan sonraki iki maç İtalya’da oynandı. Bahisçilerin beklentisinin aksine Partizan tiebreakerı 65-69 kazanarak adını Final Four’a yazdırdı ve bu Obradovic’in 14 sene sonra İstanbul’a ilk ziyareti olacaktı.