Röportajın akışını Victor Lapena ve onun yaşamına, bireysel tercihlerine çevirelim. Koçun idol olarak gördüğü ya da hayatındaki önemli kırılma noktalarında kendisine mentorluk ettiğini düşündüğü biri var mı, dinliyoruz:
“Dürüst olmak gerekirse hiç idolüm yok. Birçok farklı koçtan birçok farklı şey öğreniyorum. Ama bana göre en önemli olan insanın kendisine ait bir felsefesi olması. Fenerbahçe’de çalışan önceki koçların ya da NBA’dekilerine ne yaptığına çok fazla bakmak istemiyorum. Tabii ki basketbolu izlemeyi ve farklı insanlardan değişik fikirler edinmeyi seviyorum. Ama benim felsefem hep kendi felsefem. Ben daha çok kendi etrafımdaki insanlara güveniyorum.
İdollerim kim söyleyeyim mi? Ekibim. Her gün aralıksız çalışıyorlardı ve bu insanlar benim için her şey demek. Oyuncularla, takımla her gün nasıl çalıştıklarını gördüm. Her gün beni daha iyi olmaya ittiler. Bu insanlar benim gerçek idollerim. Benim resmimin gerçeği bu, çevremdeki insanlar. Çünkü her gün bana daha iyi olmam için enerji veriyorlar. Ve tabii ki oyuncularım. Düşünülen tarzda idollerim yok çünkü açıkçası çok önemli değil benim için.”
Biraz da bir basketbol koçu için hobi sayılabilecek tercihlere yönelmek istiyorum. Koçun sevdiği film, dizi ve kitaplar neler yoksa bu şekilde ifade edebileceği bir seçimi yok mu derken pandemi döneminin Victor Lapena’yı Breaking Bad ile tanıştırdığını öğrendim:
“Pandemi sürecinde bazı dizileri izlemeye başladım. Birçok insanın olduğu gibi benim de favorim Breaking Bad. Daha önce izlememiştim ve gerçekten inanılmazdı. Çok ufak detaylar vardı, çok iyi düşünülmüştü. Bu tip dizileri seviyorum. Eşimle beraber de This Is Us izliyoruz. Bir de son dört ayda çok fazla çizgi film izledim çünkü dört yaşında ikizlerim var biliyorsun. O yüzden sürekli süper kahramanlarla oynayıp çizgi film izliyoruz.”
https://t.co/wbXe0VOMlQ pic.twitter.com/Oyb7MJvsUv
— Breaking Bad (@BreakingBad) July 6, 2020
Basketboldan Breaking Bad’e
Breaking Bad’in beşinci sezonu bence çok iyiydi fakat koçun bu konuda belirgin bir seçimi yok: “Olabilir. Her sezon çok heyecanlandığın ve çok sıkıldığın anlar oluyor ama sonunda hepsini bir araya getirip düşündüğünde hepsi anlamlı geliyor.”
Her şey birbiriyle bağlantılı tabii: “Aynen öyle. Şu an hangi sezonda hatırlamıyorum ama laboratuvar geçen bir sahne vardı. Gerçekten inanılmaz. Çok hoşuma gidiyor. Küçük detayları düşünüyorlar, parça parça bir araya geliyor. Basketbol koçları gibi. (Gülüyor) Aklım sürekli ona gidiyor.”
Klişe bir soru sormayı ihmal etmedim ve koça en sevdiği Türk yemeğini sordum:
“Baklava, baklava, baklava. Tabii ki Adana kebap, Adana kebabı da çok seviyorum. Ama baklava apayrı bir şey. Kadıköy’de yürümeyi, çay içip baklava yemeyi çok seviyorum. Beşiktaş’a geçmeyi seviyorum. İspanya’daki arkadaşlarımla konuştuğumda Türkiye ve özellikle İstanbul’dan bahsediyorum. Çünkü İstanbul’u ve insanları tanıyorum. Bence İstanbul muhteşem. Harika bir yer. Gerçekten çok mutluyum. Pardon nasıl açıklayacağımı bilemedim ama gerçekten İstanbul’da da Fenerbahçe’de de çok mutluyum.
Yemekler, insanlar, atmosfer… İnanılmaz. Sadece basketbol değil, hayat öyle. Sezon devam ederken eşimle her gün konuşuyoruz. Sürekli “İstanbul’a gel” diyorum çünkü İstanbul’da yaşamak gerçekten bambaşka. Neyse soruya dönelim, baklava. (Gülüyor)”
Sohbetimizi Victor Lapena ve sevdiği kitaplarla sonlandırdık: “Başka bir dilde adı nedir bilmiyorum, İspanyolca bir kitap çünkü. Ama birebir çevirecek olursam adı Siyah Kurt demek. Belki ileride çevirisi yapılırsa okuma fırsatınız olur. Ayrıca Umberto Eco’nun Gülün Adı kitabını çok seviyorum. Türkiye’de de Katherine Neville’in Sekiz kitabını okumuştum. O da gayet güzel bir kitaptı. Ama Gülün Adı en sevdiğim.”
“İdollerim kim söyleyeyim mi? Ekibim”