Röportaj: David Aldridge, NBA.com
Çeviri: Buse Nur Küçe, TrendBasket
NBA.com yazarı ve TNT analizcisi David Aldridge, Fenerbahçe Doğuş’un başarılı pota altı oyuncusu Jan Vesely ile kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi. Ekibimizin yeni üyesi Buse Nur Küçe’nin kişisel blogunda da yer verdiği söz konusu röportajın Türkçe çevirisini okurlarımızla paylaşıyoruz.
-Hem takımın hem kendin için oldukça önemli bir sezonu geride bıraktın. Şu anda olduğun yerle alakalı neler hissediyorsun?
JV: Müthiş hissediyorum. Geçen sezon Fenerbahçe’deki üçüncü sezonumdu. İlk iki sene EuroLeague’de Final Four’a kalmayı başardık. İlk sezonumda yarı finalde kaybettik, ikinci sezonumda finale ulaştık. Zorlu iki sezonun ardından geçen sezon kariyerimin en iyi sezonlarından biriydi. EuroLeague’i kazandık. Bu yüzden burada oynuyorum. İnanılmazdı.
-Fenerbahçe’de oynamayı seçmenin en önemli nedenlerinden birinin Zeljko Obradovic olduğunu biliyorum. Senin ve kariyerin için ne yaptı?
JV: Fenerbahçe’de oynamak ve onunla birlikte çalışmak için imza atmadan önce NBA Yaz Ligi döneminde Las Vegas’ta Zeljko ile konuşmuştuk. Durumumun nasıl olduğunu sorduğunda pek de iyi gitmediğini söyledim. Bana, ”Pekala, ne zaman Fenerbahçe’de benim takımımda oynamak istersen söyle, bu beni tarifsiz bir şekilde mutlu eder.” dedi. Bundan bir sene sonra Fenerbahçe ile anlaştım. Benim için çok fazla şey yaptı. Kendime olan güvenimi yerine getirdi, takımda liderlerden biri yaparak bana bir rol verdi. Bunu sayılarda değil de savunma gibi takım arkadaşlarına yardımcı ve destek olmak gibi enerji, motivasyon gerektiren işlerde görebilirsiniz. Zeljko bana NBA’de geçen kötü birkaç sezonun ardından yeniden basketbol oynama şansını verdi. Yeniden en üst seviyede olma şansını. Benden çok beklentisi var ve ben bu beklentilerin yarattığı baskıyı seviyorum.
-Peki koçunun senin doğana aykırı şeyleri senden bekleyen biri yerine, senin güçlü yönlerini bilen ve bunları kullanmana izin veren biri olması senin için önemli miydi?
JV: Tabii ki. Koçun şu an tam dokuz tane EuroLeague şampiyonluğu var. Elindeki her oyuncunun ne yapabileceğini biliyor ve oyuncusundan alabileceği verimin en fazlasını almaya çalışıyor, özellikle benden. Beni farklı pozisyonlarda, farklı oyuncularla oynatabileceğini biliyor. Benim gelişmeme ve iyi maçlar çıkarmama yardımcı oluyor. Bu aynı zamanda takımın hem hücumda hem savunmada çeşitliliğini de arttırıyor. Bu tarz şeylerle tam olarak ne yapacağını en iyi o biliyor. En önemlisi, size verdiği her şeyi, siz nasıl kullanmak isterseniz öyle kullanmanıza izin veriyor.
-Basketbol Süper Ligi ve EuroLeague’deki oyunun fizikselliği ne seviyede?
JV: Oldukça sert. Kesinlikle kolay değil. NBA’deki kadar fiziksel değil ancak maçlar oldukça sert geçiyor. Bazen bir sezonda 55-57 arası maç oynuyorsunuz. Sayı atmak değil, iyi savunma yapmak önemli. Bu sizi gerçekten yoruyor. Güçten çok, fiziksel durumunuza bağlı. Çok hızlı reaksiyon vermeniz gerekiyor, özellikle Avrupa’da. Karar vermek için yarım saniyeden az bir süreniz var. Savunma, NBA’e göre daha kapalı. Herkes birbirinin zayıf yönüne yardım eder, adam değiştirir. O yüzden oldukça hızlı olmak şart.
-EuroLeague şampiyonluğuna katkıda bulunmuş olmak senin için ne ifade ediyor?
JV: Ben her zaman takımın çıkarlarını kendinden öne koyan bir oyuncu ve insan olmuşumdur. Eğer ben bir maçta beş sayı ve beş ribaundla oynadıysam ama biz maçı kazandıysak yirmi sayı on ribaundla oynadığım ancak kaybettiğimiz maçtan çok daha mutlu olurum. Bence herkese yardım edebilirim. Eğer takımdaki biri yorgunsa ”Tamam sen dinlen, savunma sırası benim, sen sahadaki daha az agresif olan oyuncuyu al.” derim. Böylece hem maçı hem kupayı kazanırız. Bence takıma benim katkım bu ve her maç oyunun iki yönünde de elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyorum. Hepsi bu.
-Atmosfer hakkında ne diyeceksin?
JV: Her şeyden önce taraftarlar harika. Her maç size öyle bir enerji veriyorlar ki hiç yorulmadığınızı düşünüyorsunuz. Tezahürat yapıyorlar, zıplıyorlar, bağırıyorlar… O an nasıl hissediyorsam hissedeyim, daha enerjik oluyorum. Sizi bu derece motive ediyorlar ve ayağa kaldırıyorlar. Organizasyon da muhteşem. Kendi standartlarında NBA’e oldukça yakın. Sadece bizim maç yaptığımız bir arenamız var. Tesisler çok güzel, her şey yeni. Genel olarak İstanbul’daki hayat muhteşem. Çok fazla seçenek var. Restoranlar, kafeler, alışveriş alanları… İnanamazsınız. Herkes yaptığımız işle çok ilgili çok içinde. Özellikle biz EuroLeague’i kazandıktan sonrasını hem biz hem taraftarlar için tarif etmek çok zor, çılgıncaydı. Herkes sanki LeBron James oradaymış gibi bizi görmeye geldi! Bu hem Türkiye hem Fenerbahçe hem de benim için çok büyük bir başarıydı.
-Milli takım arkadaşın Tomas Satoransky ile hiç Wizards’taki sezonu hakkında konuştun mu?
JV: Sezon sırasında birkaç kez konuştuk. Yaz sonu hem onun düğününde hem kendi düğünümde görüştük. Biraz konuşacak fırsatımız oldu. Avrupalı bir basketbolcu için ilk NBA sezonu hiç kolay değildir. Yepyeni bir sistem, yeni insanlar farklı tarzda oyuncular. NBA’de oyun biraz daha fiziğe dayalı. Biraz zorlanıyordu. Ona benim de aynı süreçten geçtiğimi ancak mümkün olduğunca pozitif olmasını yapabileceği tek şeyin çok çalışıp, koçlara ve teknik heyete orada olmayı istediğini, hak ettiğini kanıtlamak olduğunu söyledim. O da bunu yapmaya çalışıyordu. Basketbola aşık. Bu yüzden böyle bir durumda olmak onun için çok zor. Ancak toparlayabilecek kadar olgun biri ve basketbola çok önem veriyor. Sezon sona erdi, şimdi bir yenisi başlayacak ve bence onun açısından geçen sezondan çok daha iyi bir sezon olacak.
-Washington’da oynadığın dönemde neler öğrendin?
JV: Ne mi öğrendim? (Gülüyor) Belgrad’dan Washington’a gittim. Belgrad’da bir yıldızdım. Herkes ne kadar iyi ve ne kadar yetenekli olduğumu söyleyip dururdu. Partizan’da bunu kanıtlamış ve NBA’e gitmiştim. Benim için tam anlamıyla bir şoktu. Sanırım o zaman bunun için hazır veya yeterli değildim. Yüzüme bir tokat yemiş gibiydim. Washington’a geldim ve ”Neler oluyor burada?” dedim. Çok fazla şey öğrendim. Bedenimi farklı durumlarda nasıl çalıştıracağımı mesela. Avrupa’da sadece bir ay boşluğunuz var. Bu süre NBA’de, eğer playoff yapmazsanız, altı aya yakın. Takviminizi bütün bir sene için kendiniz hazırlıyorsunuz. Avrupa’da size takvimi hazırlayıp veriyorlar. İki üç hafta tatil yapıp, tekrar takımınızla çalışmaya başlıyorsunuz. Ayrıca basketbolu bir kenara bırakırsak bence saha dışında da oldukça büyüdüm, çok fazla şey öğrendim. Bazı oyuncuları sadece izleyerek bile çok şey öğrenirsiniz. İnanılmaz oyunculardı, her biri bana birçok farklı şey kattı.
-Bir gün tekrar NBA’e dönme olasılığın nedir?
JV: Aslına bakarsanız bunun hakkında hala düşünüyorum. Kapıyı tamamen kapatmış değilim. Daha önce de bahsettiğim gibi, doğru zamanı bekliyorum. Benim için önemli olan, benim ve yapabileceklerimin farkında olan, bunları anlayabilen bir koçla çalışmak. Tekrar NBA’e dönüp, ”Pekala, ne yapıyoruz?” demek istemiyorum. Basketbolu ve rekabeti seviyorum. Koç Obradovic bana bunu veriyor. Eğer bir gün geri dönersem en azından bu olanaklara sahip olmak istiyorum. Döndüğümde takımın ana oyuncusu olmayı da beklemiyorum ancak imkanlarımın tam olarak ne olduğunu, ne yapmam gerektiğini, görevimin ne olduğunu bilmek istiyorum. Eğer bir koç veya GM bana ”Şunu şunu yapacaksın, savunmada böyle oynayacak, bu ribaundları sen toplayacaksın.” derse ben bunları yaparım. Beklentim oynamak. Ben NBA’deyken bunun olmadığı zamanlar oldu. Yani doğru zaman, imkanlar ve takımla olabilir. Kapıyı tamamen kapatmadım.
-İnsanlara hala NBA’de oynayabileceğini kanıtlamak önemli mi?
JV: Tabii ki önemli ama en önemli şey mi derseniz hayır değil. Kötü durumdaki kötü bir takıma gidip isteseniz bile hiçbir şey yapamayabilirsiniz. Tabii ki NBA’e gitmek ve NBA’de oynayabileceğimi kanıtlamak isterim ancak öbür taraftan bakarsak eğer takımın durumu kötüyse ben tek başıma bir şeyler yapamam. Çünkü ben farklı bir oyuncuyum. Topu elime alıp, tek başıma 40 sayı atamam. Kendime pozisyon yaratmam için etrafımda bir takıma ihtiyacım var. Fenerbahçe’de bunu yapıyorum.
-Transfer döneminde bazı NBA takımlarının seninle ilgilendiği konuşulmuştu. Bu dönem yanlış gelen neydi? Neden kabul etmedin? Doğru zaman değil miydi?
JV: Aslına bakarsanız çok ciddi teklifler değildi. O dönem NBA’deki çoğu uzun oyuncu, sözleşmelerini imzalamamıştı ve bekleme süresi çok uzundu. Her şeyden önce benim sözleşmemdeki opsiyonum 15 Temmuz’a kadardı. O güne kadar istediğim zaman ayrılabilirdim ancak ondan sonra olmazdı. Örneğin, Mason Plumlee Denver ile olan kontratını birkaç gün önce imzaladı. Takımlarla iletişim kurabileceğim bir durumda değildim. Pozisyonumda serbest kalan çok fazla oyuncu vardı. Çok da önemsemedim. Menajerim görüşmeleri yaptı. Durumu takip ediyordum ama çok ciddi değildi.
-NBA’de oynanan oyunun şu an olduğun oyuncuya eski halinden daha uygun olduğunu düşünüyor musun?
JV: Bence öyle. Çünkü uzun post-upları vb. oyunlar yerine daha çok kısalara dayalı oynanıyor. Kesinlikle daha çabuk. Oyun yavaşlamış diyemem ama tabii ki NBA benim oynadığım dönemden farklı şu an. Doğru şartlar oluştuğunda başarılı olabileceğime inanıyorum. Takıma bu ufak detaylar sayesinde çok yardımcı olabileceğimi düşünüyorum. Şu an uzunların yarı sahayı topla geçmesi beklenmiyor. Çok değişti ama bence böyle daha izlenebilir oldu. Yüksek tempolu basketbol izlemek her zaman daha keyifli.
-Son olarak, geçen sezon, artık Utah Jazz oyuncusu olan Ekpe Udoh ile birlikte oynadın. Onun kariyeri de seninkine oldukça benzerdi: 2010 yılında ilk turda altıncı sıradan draft edilmişti –Senin bir yıl sonra Washington’a aynı sıradan draft olman gibi- o da ondan beklenenleri karşılayamamıştı. Daha sonra Avrupa’ya gitti ve kendini geliştirdi, şimdi geri döndü. Şunu merak ediyorum ona bakıp, ”Eğer o yapabildiyse ben de yapabilirim.” diyor musun?
JV: Evet, tabii. Ekpe, geçen sene takımdaki kilit oyuncuydu. Sezonu F4 MVP’si olarak bitirdi. NBA’e gitmesi gayet anlaşılır. Tabii ki Utah’a gittiğini gördüğümde ben de hemen hemen aynı şeyi düşünüyordum: ”O gitti, ben neden gitmeyeyim?” Fakat bu şartlarda sadece düşünüyorum. Dediğim gibi NBA defterini kapatmadım. İzliyorum ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Neler olacağını göreceğiz.