Türkiye 2. Basketbol Ligi’ni ve İstanbulspor’u takip edenlerin uzun yıllardır yakından tanıdığı, Eurocup severlerin ise bu sezon Karşıyaka karşısında izleme şansı bulduğu Ventspils’in 25 yaşındaki Amerikalısı Troy Marshall Barnies ile kısa bir röportaj yaptık. Avrupa kariyerine Türkiye’de başlayanlardan olan Troy kısa zamanda Türkiye 2. lig seviyesinden Eurocup seviyesine kadar yükselen bir kariyere sahip. Bu sene Eurocup’ın gelmiş geçmiş en çok sayı atan oyuncusu Mire Chatman ile de beraber oynama şansına sahip olan Troy gözünü daha da yukarılara dikmiş gibi duruyor.
Troy istersen röportaja basketbola nasıl başladığınla başlayalım
Bu aslında komik bir hikâye çünkü küçükken basketbolu hiç sevmezdim. Lise boyunca bir Amerikan futbolu oyuncusuydum ama üniversiteye geçtiğimde Amerikan futbolu yerine basketbol oynamayı tercih ettim çünkü içimde basketbola karşı çok büyük bir sevgi gelişti.
Bence oyununun en etkileyici tarafı savaşçı bir oyun tarzının olması, bize bu yeteneğinin nasıl keşfedildiğini anlatabilir misin?
Bana “savaşçı” denildiğini çoğu zaman duyuyorum. Ben olaya sadece yapmam gerekeni yapıyormuşum gibi bakıyorum. Biliyorsunuz ben sahada, antrenmanlarda veya ağırlık çalışırken insanlardan daha çok çalışırsam, neticesinde iyi şeyler olur. Ben daha iyi olurum, belki de başka birisinin daha çok çalışmasına sebep olurum. Çok çalışmanın her zaman faydası vardır ve buna hayatım boyunca inanmışımdır.
Biraz da Maine’de geçirdiğin üniversite hayatın hakkında konuşalım. Bildiğimiz kadarıyla Kinesiyoloji (insan hareketi bilimi) okudun. Üniversitedeyken önceliğin eğitim hayatın mı yoksa basketbol kariyerin miydi?
Önceliğim kesinlikle eğitimdi. Üniversitenin ilk yılında ne istediğimi tam olarak bilmiyordum ama bazı derslerden sonra insan vücuduna, onun nasıl çalıştığına dair konulara ilgi duymaya başladım ve bölümüme karar verdim. Aslında üniversitedeki son yılıma kadar profesyonel basketbol oynayacağımı da bilmiyordum ama her şekilde zor da olsa ikisini bir arada götürmek durumundaydım.
Kariyerine Türkiye’de İstanbulspor ile başladın, İstanbulspor kariyerinde TB2L’de playoff oynadın. Ben de İstanbulspor’u yakından takip eden biri olarak senin o dönem taraftarlar arasında en popüler oyuncu olduğunu biliyorum. Biraz Türkiye kariyerin hakkında konuşalım istersen.
Türkiye’deki taraftarları gerçekten çok özledim. İstanbulspor taraftarları bütün sezon boyunca bana büyük bir sevgi gösterdiler ve bu profesyonel kariyerimin ilk yılında ailem ve arkadaşlarımdan çok uzaktayken işimi oldukça kolaylaştırdı. Bana verilen destek gerçekten inanılmazdı. Türkiye, kariyerim için çok güzel bir başlangıçtı, büyük bir kültür şokuna uğradım ve lig gerçekten çok zor ve çekişmeliydi. Bu ortam kariyerimin nasıl devam edeceğini ve ne kadar daha iyi olmam gerektiğini bana gösterdi. Kısacası bu beni hem bir insan olarak hem de bir basketbolcu olarak daha güçlü kıldı.
Kariyerine Türkiye’de başlamak senin için zor olmuştur diye düşünüyorum, neticede 23 yaşında dünyanın öbür ucuna geldin. Türkiye’ye gelmeden önceki çekincelerin nelerdi?
Söylediğim gibi en başta büyük bir kültür şokuna uğradım, uçağa binip profesyonel kariyerime başlamadan önce hiç Avrupa’ya gitmemiştim. ABD’den çok farklı olduğu için Türkiye’de beni nelerin beklediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yemekler, yaşam tarzı, yabancı dil konuşuyor olmak gibi alışmam gereken çok şey vardı ama tekrar söylemek istiyorum dünyada çalışılacak çok farklı yerlerin olduğunu ve bu yerlerin hepsinin kendine özel çalışma tarzları olduğunu benim yüzüme erken vurduğu için Türkiye kararımdan çok memnunum.
Türkiye kariyerinin sonunda Avrupa’nın doğusundan Avrupa’nın en kuzeyine Finlandiya’ya gittin. Finlandiya 1. Liginde 13.4 sayı ve 6.5 ribaunt gibi güzel bir ortalama yakaladın. Finlandiya’da geçirdiğin zaman kariyerini nasıl etkiledi?
Finlandiya başka Amerikalılarla beraber oynayabildiğim ilk yılım olduğu için iyiydi (TB2L’de o dönem maksimum 1 yabancı oyuncu sahada bulunabiliyordu). Avrupa’daki takım oyunu hakkında çok şey öğrendim. Tek kötü tarafı Salon Vilpas’ta 4 numara olarak oynuyor olmamdı ve bu pozisyon beni kısıtlıyordu. Kariyerimin gelişimi açısından kısa forvet pozisyonunda ya da bazen 4 numaraya geçtiğim zaman daha fazla top kullanmalıydım.
Finlandiya’dan sonra Letonya’ya gittin ve Jekabpils takımıyla kariyerinin en yüksek ortalamalarına ulaştın (14.3s-6.4r). Uluslararası ilk maçlarını da Baltık Lig’inde oynadın ve orda da çok güzel ortalamalar tutturdun (18s-7.3r). Bu performansın kariyerini çok iyi etkiledi ve ligin en iyi takımlarından Ventspils’e transfer oldun. Jekabpils’de geçirdiğin zamanın kariyerin açısından büyük bir öneme sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?
Jekabpils bana neler yapabileceğimi görmem için büyük bir şans verdi ve ben de bunun avantajını kullandım. 3 ve 4 numarada dengeli olarak süre alıyordum ve bu sürekli ters eşleşmeler yakalamamı sağlıyordu, bu da oyun stilime çok uygundu. Orada çok iyi ağırlandım ve kendimi rahat hissediyordum. Çok iyi takım arkadaşlarım ve anlayışlı bir koçum vardı. Takımda istendiğimi ve takımın bana ihtiyacı olduğunun farkındaydım ve çok daha istekli oynadım. Kesinlikle söylemeliyim ki sadece Avrupa’daki üçüncü yılım olması değil ayrıca Jekabpils’de oynamam kariyerim için çok önemliydi ve bana birçok kapı açtı. Kısacası Jekabpils benim için çok güzel bir ‘next step’ idi.
Bu seneye gelelim, Avrupa’da birçok basketbol severler seni izleme şansı yakaladı. Eurocup’ta ilk yılın olmasına rağmen güzel bir ortalama yakaladın (7.1pts-3.7r). Eurocup’ta oynamanın kariyerin için avantajları neler oldu, bu konuda neler düşünüyorsun?
Eurocup’ta oynamak benim için çok çok iyi bir deneyim oldu. Takımım ve kendi adıma beklentilerim daha yüksekti ama Avrupa’nın en yüksek seviyelerinde oynamak benim için önemli bir gelişme oldu. İyi ve vasat oyunlarım oldu. Bu seviyede oynamak benim önümü açtı ve cebime böyle bir Eurocup deneyimi koymuş olmaktan memnunum.
Bu Avrupa’daki dördüncü yılın, Avrupa basketbolu hakkındaki düşüncelerin nelerdir?
Hayatımın en doğru kararı Avrupa’ya gelip burada basketbol oynamak oldu. Burada bir basketbol oyuncusu ve bir insan olarak kendim hakkında çok şey öğrendim. Buradaki rekabet inanılmaz. Keşke ülkemdeki insanlar buradaki basketbolun NBA kadar olmasa bile çok güçlü olduğunu gerçekten anlayabilse ve görse. Basketbol seviyesi harika ve burada büyük ihtimalle ABD’de öğrenebileceğimden çok daha fazla şey öğrendim.
Bu sene Eurocup’ta en skorer oyuncu olma ünvanını kazanan Mire Chatman ile beraber oynama şansı yakaladın. Bildiğin gibi kendisi Türkiye’de de oynadı ve şu an emekli oldu. Onun hakkında neler düşünüyorsun?
Mire Chatman çok müthiş bir insan. 4 senedir burada birçok takımda oynadım ama yarım sezonda ‘Chat’ den öğrendiğim kadar kimseden öğrenmedim. Onun sessiz liderliği, saha içi ve dışı hakkındaki bilgisi, özellikle arkadaşlığı… Bu adama inanılmaz bir saygı duyuyorum ve onun kariyerimde büyük bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum. Emekli olmadan önce onunla aynı sahayı paylaşabildiğim için çok mutluyum.
Son olarak gelecek planların nelerdir?
Emekli olduğum zaman kesinlikle koç olmak istiyorum. Bu oyun hayatımın büyük bir parçası ve ben yıllardır öğrendiğim bilgiyi yaymak ve başka insanlarla paylaşmak istiyorum. Ciddi şekilde gelecekte kendimi koç olmak dışında bir iş yaparken düşünemiyorum. Çok fazla şey öğrenmem gerektiğini biliyorum ve gelecek yıllarda kariyerimin çok daha iyi yerlere gideceğini düşünüyorum. Bunların hepsi beni ileriye hazırlayacak ve ben de bu oyunu gelecek kuşaklara sevdire