Spor Toto Playoff 2016 heyecanının başlamasına bir gün kaldı. Bizler de çeyrek finalde Galatasaray Odeabank’ın rakibi olacak son şampiyon Pınar Karşıyaka’nın başarılı koçu Ufuk Sarıca ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
2015-2016 sezonunu değerlendiren başarılı koç, Gençler Türkiye Şampiyonası, FIBA-ULEB gerginliği gibi güncel konularda da sorularımızı yanıtladı.
Huzurlarınuzda Sayın Ufuk Sarıca’ya değerli vaktini bize ve sorularımıza ayırdığı için tekrar teşekkür ediyor, sizleri röportaj ile baş başa bırakıyorum.
Hazırlık maçlarından alınan iyi skorlar, gösterişli Barcelona zaferi üstüne gelen arka arkaya farklı lig galibiyetleri… Karşıyaka bu sezon daha mı iyi geliyor gibi bir izlenim oluşturmuştu. Arkasından gelen dokuz on maçlık zor bir periyot vardı ve bu süreç size zarar vermiş gibi gözüktü. Sizce temel sıkıntı neydi? Gelen giden oyuncular ile birlikte sezonu nasıl değerlendirirsiniz?
Giden oyunculardan dolayı sene başında kurduğumuz takım geçen seneki takımdan çok farklı oldu. Bence esas sorun ise sezon başında kurduğumuz kadro ile iki gün sonra Galatasaray ile karşılaşacağımız maça çıkacağımız kadro arasında çok büyük farkların olması. Sakatlıklar oldu, talihsizlikler yaşadık ve gönderdiğimiz bir oyun kurucumuz oldu. Bu değişimler ve sakatlıklar sonucunda ilk resmi maçımız olan Cumhurbaşkanlığı Kupası’ndan bugüne kadar hiçbir karşılaşmaya tam kadro çıkamadık. Genelde bu tip şanssızlıklardan sonra işler bir noktada normale dönüyor ama biz bütün sezonu dört yabancı bazen de üç yabancı ile oynamak zorunda kaldık.
Evet, sezona çok iyi başladık. Barcelona gibi bir takımı Euroleague’de yenmek çok önemli bir başlangıçtı. Ayırt edilmesi gereken nokta şu; o gün iyi bir oyunla hak ettiğimiz bir galibiyet aldık ancak elimizde bunun devamını sağlayacak bir kadro yapımız yoktu. Bu noktada gerçekçi olmak lazım. Sezon başında Euroleague için kurmak istediğimiz kadro ile kurduğumuz kadro arasında maliyet olarak ciddi farklılıklar olduğu için istediğimiz kadroyu da kuramadık. Euroleague oynamak kolay değil. Arka arkaya çok maç oynanıyor. Geçtiğimiz yıllarda diğer Türk takımları da bizim yaşadıklarımızı yaşamıştı. Buraya oyuncu sayısının fazla olduğu net bir kadro ile gelmeniz gerekiyor ancak bizim böyle bir oluşumumuz maalesef olmadı ve sıkıntılar yaşadık.
Sezonun büyük bölümünde katkı alamadığınız Palacios’u bir kenara koyarsak şampiyon kadrodan kalan tek yabancı oyuncu durumunda olan Kenny Gabriel, sezona çok iyi bir başlangıç yapmıştı ve adı büyük kulüpler ile anılıyordu. Sezon içerisinde kullandığı top sayısıyla orantısız düşen şut performansının yanı sıra temastan da çok kaçan bir oyuncu izlenimi verdi. Bu düşüşü nelere bağlıyorsunuz?
Kenny sezona çok iyi başladı ancak devamını getiremedi. Bu hem kendisinin performansından hem de takım ile ilgili biraz önce anlattığım süreçlerden kaynaklanıyor.
Kenny’nin temas ile ilgili sıkıntısı olduğu bir gerçek. Şampiyon olduğumuz senede de bu vardı ancak birbirini tanıyan, her şeyin en iyisini yapabilen, oturmuş kadromuzun içerisinde bu kadar göze batmıyordu. Dolayısıyla bu seneki şartlar içerisinde sizlerin ondan beklentisi ile onun performansı arasında farklar oluştu.
Yaşadığı ciddi sakatlık sonrası çıkış arayan Kenan Sipahi, aldığı sürelere paralel olarak sezon içerisinde performansını yukarı çekti. Dışarıdan bir gözlemci olarak sizin de Kenan’a karşı saha içi tavırlarınız sezon içerisinde değişim gösterdi gibi. Hem takımınız hem de milli takımımız için Kenan’ı değerlendirebilir misiniz?
Kenan’ı ben milli takımdan da geçmişten de tanıyorum. Kenan çok değerli bir oyuncu ancak Fenerbahçe’de çok uzun süre kenarda kaldı. Aslında sezon başında güzel bir çıkış yakaladı ancak devamlılık ile ilgili problemleri var. Ne kadar yetenekli olursanız olun oynamadığınız sürece maç tecrübesi olarak geriye gidiyorsunuz.
Kenan’a benim zaten güvenmeme gibi bir durumum yok. Bunu ona bire bir konuşmalarımızda da sürekli olarak söylüyorum. Belki yönetimsel ve maddi sıkıntılardan dolayı gerçekleştiremediğimiz bir oyun kurucu transferi var ama yabancı almamamızın sebeplerinden biri de Kenan’a olan güvenimizdir. Kenan’ı hem kendi takımımız hem de Türk Milli Takımı için oynayabilen ve kendini daha çok geliştirebilecek bir oyuncu adayı olarak görüyoruz ancak dediğim gibi onun günlük ve maçlık performanslarındaki değişim iyi değil. Biz bunun sıkıntısını takımca da görüyoruz. Kenan kendisinde de görüyor. Hata yapmamak mümkün değil. Önemli olan bu hataları çok fazla tekrarlamamak ve düzeltmek. Bence yaşı hala çok genç ve uzun yıllar Türk Milli Takımı’nın oyun kurucusu olabilir. Olacak mı olmayacak mı? Önümüzdeki bir iki yıl onun için çok kritik ve bu süreçte kendisini en azından bir seviye yukarıya çekmesi gerekiyor. Biz de burada onu Türk basketboluna kazandırmaya çalışıyoruz. Umarım meyvelerini toplayacağız.
Thomas Abercrombie, Bracey Wright ve talihsiz bir sakatlık yaşamasına rağmen Lazeric Jones… Sezon ortasında buraya gelen oyuncuların bu kadar çabuk uyum sağlayıp bu kadar olumlu katkılar yapmasını nasıl sağlıyorsunuz?
Geçtiğimiz yıllarda ben buradan sadece bir yabancı oyuncuyu gönderdim. Katıldığımız beş final ve aldığımız üç kupa var. Bahsettiğiniz başarı sadece benle alakalı değil. Takımdaki idari anlamda çalışanların ve oyuncuların da çok etkisi var. Şehir de zaten yaşamaya, basketbolu yaşamaya ve düşünmeye oldukça elverişli. Bununla beraber bizim de belli prensiplerimiz ve kurallarımız var. Bu kurallar çok katı değil ancak saha içinde başarıya gitmek için özellikle çalışma anlamında belli disiplinler oluşturuyoruz… Oyuncular buna uyuyor. Biz de onların hem oyunculuğuna hem de kendi hayatlarına saygı duyarak burada bir aile ortamı yaratmaya çalışıyoruz. Bundan dolayı oyuncuların buraya katılımı kolay oluyor. Zaten geçtiğimiz üç senede de buraya kimi getirsek verim aldık ve takım havasını oluşturduk. Bu sene yaşanan zorluklara rağmen yine takım ve davranış olarak bir sorunumuz yok ancak eksik olmanın verdiği dezavantaj ile bazı noktalarda yetersiz kaldığımız da başka bir gerçek.
Karşıyaka’da dördüncü yılınız geride kalıyor ve henüz yabancı hakkınızı Avrupa doğumlu bir oyuncu için kullanmadınız. Bu bir tesadüf mü yoksa sizin aldığınız bir karar mı?
Hiç kullanmamış mıyız? Bu bir tesadüftür. Avrupalı oyuncu bulmak da getirmek de zaten kolay değil. Üst seviye olanları buraya getirmek maliyet olarak da pek mümkün değil. Biraz maliyet biraz da bizim tercihlerimizden dolayı böyle bir yapılanma izliyoruz. Arada ciddi atletizm farkı var ve ben de buraya geldiğimden beri atletizm olarak yukarıda takımlar kurdum. Geçen sene aldığımız şampiyonluk, Avrupa’da fark yaratan takımlar ve değişen oyun da bu sezon 25-30 milyonluk yatırım yapan camiaları da atlet takımlar kurmaya yönlendirdiler.
İki takım arasında sert bir rekabet var, doğru. Her yıl birbiri ile oynayan iki güzide kulüpten bahsediyoruz. Son dönemde de biraz tansiyon düşmüş gibi gözüküyor. Umarım bundan sonra mücadele sadece parkede oyuncular ve koçlar arasında olur ve bunun devamlılığı sağlanır.
Bu yıl dört maç yaptık ve İzmir’de iki kez biz, İstanbul’da da iki kez Galatasaray Odeabank kazandı. Saha dezavantajımız var ancak geçen sene uzun yıllar sonra elde ettiğimiz saha avantajı ile oynadığımız Banvit serisinden önce Fenerbahçe ve Anadolu Efes’i saha avantajımız olmadan çeyrek finalde elemeyi başarmıştık. Bu sene de belki saha avantajımız yok, eksiklerimiz var ancak Galatasaray Odeabank’ı elemek için elimizden geleni yapacağız. Eurocup şampiyonu olmuş, moralli, rahat oynayan bir takım ile karşılaşacağız ve kolay bir seri olmayacak. Bu tip serilerde günlük performanslar çok önemli. Bizim de buralarda iyi deneyimlerimiz var. Açıkçası ilk maçı onlardan çalmaya çalışacağız. İç sahada kazanacağımız da garanti değil tabii ama evimizde gösterdiğimiz performans bizi motive ediyor.
Hayaller bitmiyor. Bu takımla neden olmasın? Yarı finalde gelen rakibi sonuna kadar zorlamak, final için uğraşmak… Bunların hep peşinde koşuyorum. Bazı gerçekleri göz ardı etmeden elinizdeki ile en iyisini yapmaya çalışmak bence hayat felsefesi olmalı diye düşünüyorum. Ağlamanın ve yakınmanın faydası yok. Olmuyorsa da bunun da belirli net nedenleri var. Daha iyisi için uğraşacaksınız.
Geçtiğimiz yıl özellikle D.J. Strawberry play-offlarda büyük bir patlama yapmıştı. Bu sene böyle bir patlama beklediğiniz oyuncunuz var mı?
Playofflar büyük oyuncular için karar verme ve ortaya çıkma anı. D.J. yapmıştı o çıkışı. Sezon içinde de aralıklarla etkili performanslar gösteriyordu ancak playoff döneminde harikaydı. Her oyuncudan bekliyorum diyelim.
Hayaller, kupalar ve adınıza açılan bir park… 43 yaşında genç bir koç için müthiş bir dönem. Büyük zaferler aldınız. Ufuk Sarıca’nın ulaşmak istediği nokta nedir? Messina, Spahija gibi isimler gidip NBA takımlarının stafflarına katıldılar. Bunu düşünür müsünüz?
Oyunculuk hayatımda da çok önemli şampiyonluklar var. Açıkçası hep bunla eğitilmiş ve hep bunlara aday olan biriyim. Koçluk hayatımda da hep zirveyi hedefliyorum. Pınar Karşıyaka ile dört yıllık süreçte şampiyonluklar ve finallerin takımı olduk. Bu çok güzel bir duygu… Zirveye her zaman aday olabilmek ve buraların markası olabilmek çok önemli.
Olay sadece maddiyat ve kupalar da değil. Şehirdeki sevgi, ilgi ve park olayı… Bunlar çok güzel şeyler. Manevi açıdan insanı çok rahatlatıyor. Genç ve hayattayken adınıza park açılması kolay bir olay değil ülkemizde. Genellikle insanlar göçüp gittikten sonra methiyeler düzülür arkalarından. Desteklenmek ve alkışlanmak çok önemli. Bu bakımdan çok mutluyum.
Hayallerim tabii ki var. NBA benim için çok farklı boyut. Bizim oyunculuk zamanımızda Avrupa’dan birinin oralara gitmesi kolay bir olay değildi. Avrupa’da özellikle Euroleague bazında mücadeleyi daha çetin buluyorum. NBA’de olay biraz daha şova dayalı. Benim öncelikli hedefim Avrupa’da takım çalıştırmak ya da bir Türk takımı ile Avrupa’nın zirvesine oynamak. NBA düşündüğüm bir şey değil şu an için ama neden olmasın?
Karşıyaka uzun yıllar sonra Genç Erkekler Türkiye Şampiyonası’nda şampiyon oldu. Siz de dün maçtaydınız. Genç oyuncular arasında A Takım’a almayı planladığınız isimler var mı? Bir de Egemen Güven beklenen patlamayı bir türlü gerçekleştiremedi. Egemen ile ilgili bir planınız var mı?
Görkem Doğan ile kontrat yaptık. Kontrat yaşı da gelmişti zaten. Altyapılarda Banvit, Efes, Fenerbahçe gibi çok ciddi yatırım yapan ekipler var ve favori değilken bunların arasında sıyrılıp kupa kazanmak önemli bir değer. İlk gün seyahatte olduğumuz için kaçırsam da onun dışında turnuvayı takip ettim. Gençlerimiz takım gibi durmayı başararak güzel bir mücadele verdi ve turnuva içinde kazana kazana bunu alışkanlığa dönüştürdü.
Sadece bizim takım için söylemiyorum tüm şampiyona genelinde jenerasyonu kuvvetli bulmadım. Hemen alıp A Takım seviyesine koyabileceğiniz oyuncu sayısı eski turnuvaların altında gibi duruyor. Görkem, Muhammed ve Arca zaman zaman bizimle de çalıştı. Seneye burada kalırsam A Takım’a çıkartacağım iki üç oyuncu var ancak net bir şekilde süre alacak oyun görüşleri henüz yok. Gençler dahil A Takım oyuncularının en büyük sorunları çok az sayıda maç izliyor olmaları. Yayınlar fazlalaşsa da zaman harcayacak sosyalliğin fazlalığı insanları biraz kısıtlıyor. Sadece oynayarak ve antrenman yaparak oyun görüşü gelişmez, seyretmek bence bu işin en önemli parçalarından biri.
Egemen’in yeteneği var. Uzun bir oyuncu olduğu için bizim, Egemen’in ve çevresinin sabırlı olması lazım. Onun da geliştirmesi gereken yerler var. Yumuşak bir oyuncu ve Kenny’de de söylediğimiz temas problemi var. Ne kadar yetenekli olursanız olun günümüz basketbolunda yer almak fiziken kolay değil. Egemen’in ribaundları daha çok domine etmesi lazım. Bununla ilgili konuşuyor ve çalışıyoruz. Oyuncular kiralık verdiğiniz yerde de oynatılmıyor. Biz de dönem dönem kullanıp bazen hiç kullanmadık. Ülkedeki gençlerin formayı almak için biraz çabalaması lazım. Çoğu genç yaşlarda iyi kontratlar aldıkları için hayal etmek ve başarma hırsını yaşamakta geri kalıyorlar. 19-20 yaşındaki gençlerden bahsediyoruz. Gençlerin hata yapması normal. Yöneticilik kısmında hataların minumuma indirilmesi lazım.
FIBA ve ULEB arasındaki gerginliğin gelişmelerini takip edebildiniz mi? Euroleague’de değişen format ve FIBA Şampiyonlar Ligi hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Herkesin gönlünde Eurocup ve sonrasında Euroelague oynamak olsa da federasyonun baskıları ile dört takım hariç herkes FIBA’yı tercih etti. Bu kavganın sonu nereye varacak?
Gerçekten ben de bilmiyorum. Enteresan bir durum var. Milli takımlar bazındaki durumları bizim kulüp olarak sıkıntıya atmamız mümkün değil. Bu karara uyuyorsunuz ancak diretme ve zorlama da doğru değil. FIBA’nın düzenlediği organizasyonun ne kadar kuvvetli olacağı önemli. Euroleague’in kapalı olmasını da olumlu bulmuyorum. Zaten yıllardır belli takımlar orada yer alıyor. Dört beş sene daha böyle devam ettiğinde çekiciliği zarar görebilir.
Koçların sadece milli takım çalıştırması ile ilgili görüşünüz nedir?
Hem kulüp hem de milli takımın başında olmak bazı sıkıntılar doğurabiliyor iki taraf için de. Süreç değişiyor ve konsantrasyon zorlaşıyor. Aynı zamanda bir antrenörün sezon içerisinde bir ay çalışıp üç ay durması gibi durumlar da bence hoş değil. Bizim de oyuncular gibi antrenman ve maç yapmamız, devamlılık sağlamamız ve form korumamız gerekiyor. Bu yoğunluk ile alakalı. Milli maçların da sezon içine yayılması ile ilgili değişen bir format var. O zaman böyle bir ayrım gerekebilir.