Yeni sezonun başlamasına takriben 20 gün kadar bir süre kalmışken, takımlar da hazırlık turnuvalarını tamamlayıp bu hafta yapacakları Türkiye Kupası maçlarını beklemeye başladı. Bendeniz de Bursa’daki Cevat Soydaş ve Gaziantep’teki Yaşar Sevim turnuvalarını yerinde seyretme şansı bulduğum için, bu turnuvalarda mücadele eden takımları incelemek istedim.
Aliağa Petkim’i, sezonun ilk özel turnuvasının yapıldığı Uşak’taki ilk maçları olan Tofaş maçında da seyretme şansım olmuştu. O gün Tofaş’ın genç oyuncularına fazlasıyla süre vermesinden de faydalanan Aliağa maçı kazanmayı bilmiş ve sezonun ilk hazırlık maçı olduğu düşünüldüğünde olabildiğince sert bir takım görüntüsü vermişti.
Fakat bu turnuvadan 20 gün sonra oynanan ve takımların daha oturmuş bir görüntü çizmesi gereken Yaşar Sevim turnuvası, Aliağa hakkında daha net fikirlere sahip olmaya yardımcı oldu.
Geçen sezon Bursa’da Tofaş’ın nerdeyse tüm maçlarını seyretme fırsatım oldu. Tofaş maçlarını seyrederken yaşadığımız his, oyuna ne kadar hakim olursa olsun, fark kaç olursa olsun Tofaş’ın bir yerden itibaren uyumaya başlayacağı ve farkın çabucak kapanabileceği şeklindeydi. Genelde de hislerimizde yanılmıyorduk. Bu turnuva boyunca da bana aynı hissi Aliağa takımı verdi. Aliağa kötü bir takım değil, bir kere ligin değerli coachlarından birine sahipler. Sean Marshall gibi lider karakterli bir oyuncuları var. Marcelius Sommerville doğru bir seçim ve birçok maçta skor yükünü çekeceği mesajını bu turnuvada verdi. 14.33 sayı ortalamasıyla oynadı, ki ortalamasını düşüren sadece 14 dakika sahada kalıp 2 sayıyla oynadığı Gaziantep maçı oldu. %35 ile (5/14) üçlük attı ve özellikle kazanılan tek maç olan Mersin BŞB maçının yıldızıydı. (24 sayı, 4/7 üçlük) Ayrıca Bora Hun Paçun gibi geçtiğimiz sezonu yüksek hedefli bir takımda ciddi süreler alarak geçirmiş bir oyuncuya da sahipler. Ceyhun Altay da ligin en sert savunmacılarından birisi. Türk kadrosunu incelediğimizde ilk bakışta zayıf görünseler de Ahmet Erdoğan, Melih Yıldız ve Ali Işık bazı maçlarda sürpriz katkılarla öne çıkabilecek oyuncu izlenimi verdiler. Özellikle Melih Yıldız, bu yıl en yüksek yüzdeyle üçlük atan oyuncular arasına adını yazdırabilir. Öyle ki, %100’le (5/5) üçlük attığı Gaziantep maçında sol çapraza mancınığı bir kuruşu vardı ki, bana gençlik yıllarımı hatırlattı:)
Fakat Aliağa’nın kontak kapatmak kadar büyük bir derdi daha var, oyun kurucu pozisyonu. Çok değil, sadece Gaziantep’teki Burrell’a sahip olsalar ben Aliağa düşmez derdim. Fakat Torey Thomas ile nereye kadar yol alabilirler, kestirmek güç. Thomas takımı oynatma konusunda da vasat, skor üretme konusunda da. Kısacası yabancı hakkının harcanacağı bir oyuncu değil, hele hele oyun kurucu pozisyonu için hiç. Misal Popovic de bana göre son derece vasat bir transfer olmuş ama en azından uzun rotasyonu içinde bir miktar daha tolere edilebilir durumda. (Gerçi Çağlar’ın şanssız sakatlığı da bu pozisyondaki alternatif sayısını azalttı, ona da bir kez daha geçmiş olsun.) Thomas sadece Mersin BŞB maçında iyi gözüktü ve 8 asistle oynadı ama maçın havası ve Mersin’in “aman savunma yapmaya da geri koşmaya da zahmet etmeyeyim” tavrı bunda fazlasıyla etkili oldu. Aliağa sezon içinde Torey Thomas ile yollarını ayırıp kendilerine sınıf atlatacak bir oyun kurucu arayışına girer diye tahmin ediyorum, yoksa lig sonunda zorluk çekmeleri muhtemel.
Ve benim bu sezon performansını en merakla beklediğim takıma, Mersin BŞB’ye gelirsek.. Elde Barbour, Henderson, Samardziski, Ali Karadeniz gibi kağıt üzerinde çok iyi yabancılara, Altan Erol gibi lider karakterli tecrübeli bir oyuncuya, Nusret ve Buğrahan gibi potansiyeli yüksek Türk oyunculara sahip bir takımın, yine kağıt üzerinde bakıldığında düşme adaylarından gösterilmesi abes olur. Ama bana göre öyleler.
İlk olarak, kadroları sadece bu kadar. Saydığımız oyuncular çok değerli ve başaltı takımlarda çok iş yapabilecek oyuncular ama kadro derinliği sıfır olan bir takım Mersin. Takımda süre alabilecek Tibet ve Levent Bilgin de var. Tibet, düzgün bir bileği olsa da fiziği çok zayıf ve Bursa’da da Gaziantep’te de silik bir görüntü verdi. Ve artık TBL’de oynayan herhangi bir takımda havlu sallamaktan fazlasını yapamayacak durumdaki Levent Bilgin, onun da süre aldığı bölümlerde yaptığı tek şey, pick & pop’tan çıkarak 3’lük kullanmak ve oynadığı 5 dakikada en az 3 faul yapmak.
Fakat Mersin’in sorunları kadro derinliğiyle sınırlı değil. Yetersiz bir kadronuz olsa dahi, öyle bir takım kimyanız ve oyuncularını kapasitesinin üstüne nasıl çıkartabileceğini bilen bir coachunuz olur ki, bu sorun çoğu zaman hissedilmez bile. Fakat Mersin’deki coaching bırakın bunu sağlamayı, eldeki potansiyeli bile geri götürüyor. Henderson & Barbour ikilisinin Mete Babaoğlu’yu “pek sallamadıkları” çok net hissediliyor. Mete Babaoğlu’nun da bu konu hakkında bir önlem alma çabası var gibi gözükmüyor, Bursa’daki turnuvada Henderson’a kızıp çıldırdığı an kendisinin yüzüne karşı gülen bu ikiliye hiçbir şey yapamayan Babaoğlu, aynı turnuvada yine kendisini kızdıran Buğrahan’ı son maçta genç Önder’in back-up’ı yaparak ona bir nevi gözdağı verdi. Gücünün yettiğine kurulan otorite, hiç olmayan otoriteden bile daha çirkin gözüküyor. Ali Karadeniz de küskün bir görüntü çiziyor. Takıma yeni katılan Samardziski’yle birlikte esasında birçok takıma boyalı alanda sıkıntı yaratabilirler, ancak şimdilik o görüntüden de çok uzak gözüküyorlar. Ayrıca Mersin’in Aliağa’dan da beter bir maçtan kopma sorunu var, o da şöyle. Fark 8-10 civarına çıktığı zaman geri koşma zahmetinde bile bulunmuyorlar, maçtan geri dönüşü olmayacak şekilde uzaklaşıyorlar. Mersin’in bütçe durumunu bilmiyorum ama bir yabancı oyun kurucu ve yerli uzuna acil olarak ihtiyaçları var. Ya da eldeki potansiyeli kullanabilecek bir coach değişikliğine.
Mersin’de birçok şey kötü gözükse de, hazırlık maçlarında pırıl pırıl parlayan Nusret Yıldırım’dan bahsetmemek haksızlık olur. 24 yaşındaki Nusret, sezonun sürpriz yıldızlarından birisi olabilir.
Gaziantep’te seyretme fırsatı bulduğum ve o turnuvayı şampiyon bitiren Royal Halı Gaziantep ve hem Bursa’da hem Gaziantep’te derli toplu bir görüntü çizen TED Kolejliler hakkında da birkaç güne karalarız bir şeyler.
Orhan İleri