Süper kahraman filmlerin belki de en şovenist figürü olan Captain America’ya hayat veren Chris Evans’ı farklı bir rolde izlemek heyecan vericiydi.
Kız kardeşinin çocuğuna bakmak için tüm kariyerinden vazgeçen ve kendine daha alt ligden bir hayat seçen Frank Adler bir açıdan Rick Pitino’ya benziyor. Evet, Pitino’nun PAO tercihi bir fedakârlık değil aksine, o kendi hatalarının bedelini ödüyor. Yine de bu durum, Pitino’nun Pao’ya bir “gift”yani hediye olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ayrıca Pitino’nun da bir basketbol dehası olduğu gerçeğini de…
Sezon ortasında göreve gelir gelmez takımını çok hızlı şekilde iyi analiz etti. PAO’nun neye ihtiyacı olduğunu, nasıl daha verimli olacağını hızlıca çözdü. Süper yıldızını pamuklara sarıp sarmaladı. Öyle ki bunu da biraz abartarak yaptı.
Rick Pitino’nun bir şovmen olduğunu zaten biliyorduk. Ama bu kadarını beklemiyorduk. Pitino’ya göre Nick Calathes kendisinin gördüğü en iyi pasörmüş. Söylediği şeye Pitino inanıyor muydu bilmiyorum ama bu özen Calathes’e çok iyi geldi. Mckenna Grace’in Frank Adler’la yaşadığı ilişki gibiydi. Frank, Grace’in kendi potansiyelini maksimize etmesi için ona tüm imkanları sunuyordu. Pitino da bunu Calathes’e yaptı.
Bu kadar da değil… Pitino’nun gelişi ilk haftadan kendini gösterdi ve PAO’nun başında çıktığı ilk maçta CSKA’yı yenmeyi başardı Pitino. Başlangıcı etkileyici olsa da sezonu bitirişi daha da etkileyiciydi. Son sekiz haftada yedi galibiyet almayı başardılar. Her ne kadar kolay bir fikstürleri var gibi görünse bile bu yine de başarmak büyük işti. Pitino nasıl bir basketbol dehası olduğunu yarım sezonda tüm kıtaya gösterdi. Bu açıdan bakılınca Pitino hem bir deha hem de bir hediye. Hem Frank Adler hem de Grace’in ta kendisi.