7DAYS EuroCup’ta final serisini bitirip, tarihinin ilk Avrupa kupasını kendi evinde kaldırmak için bu akşam sahaya çıkacak Darüşşafaka’nın genç oyuncusu Doğuş Özdemiroğlu ile takımının dünkü antrenmanının akabinde özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Tarihi bir an, tarihi bir maç bu sizin için. Sen de Daçka mezunu bir oyuncusun. Mezun olduğun okulun bir Avrupa kupası finaline çıkması, kupayı kazanma ihtimali olması senin için nasıl bir his?
Çok gurur verici bir his benim için ama öncelikle yarınki maçı kazanmamız gerekiyor. Buraya kadar getirdik, işin zorlu kısmını yaptık; ama asıl iş yarın. Yarın kendi evimizde kazanıp kupayı almak istiyoruz. Darüşşafaka benim önceliğim; bunu her zaman söylüyorum. Darüşşafaka formasıyla bu kupayı kazanırsak hayatım boyunca unutamayacağım bir an ve gurur kaynağı olur. Hem benim hem okul hem de kulüp için.
Bütün oyuncular David Blatt’i övüyor burada sezon başından beri; hatta [kulüp dışı da dahil olmak üzere] herkes övdü. Koç sence bu kadar yeni oyuncuyu bir araya getirip, onların tamamını sisteme adapte etmeyi nasıl başardı?
Her kulüp transfer etmeden önce oyuncuları seçer; oyuncuların karakterleri bu seçimlerde önemlidir. Bu takımda da olağanüstü bir arkadaşlık var. Daha önce görmediğim kadar hızlı bir kaynaşma dönemi oldu. Herkesin genç olması bence çok büyük avantaj. Normalde böyle şeyler ters tepebilir ama bu, bizim takıma çok iyi yönde yansıdı. Herkes birbirine hem maç içinde hem saha dışında yardım etmeye çalışıyor. Tabii ki onları seçenleri de -antrenörü ve kulübü- tebrik etmek lazım çünkü herkes gerçekten çok karakterli ve özverili oyuncular.
Krasnodar’daki ilk maçta Kuban ribaundlarda çok etkili olmuştu. Hatta, bazı pozisyonlarda sahada beşten fazla oyuncuları var gibiydi. Çok fizikli mi geldiler? Ribaundlarda bu üstünlüğü sağlamalarının sebebi nedir?
Açıkçası biz de böyle bir üstünlük beklemiyorduk. Kendi aramızda konuştuğumuzda da şu ana kadarki tüm maç hazırlığımızda da önlem alacağımız ilk kısmı ribaundlar olarak belirledik. Takım olarak ribaundlara konsantre olmamız gerekiyor çünkü Kuban’da bir numaradan beş numaraya herkes hücum ribaunduna giriyor ve bizden 10 fazla hücum ettiler. Ona rağmen kazandık. Eğer ki ribaund sayısını dengelersek veya ribaundda öne geçersek onların çok büyük bir artısını eksiye dönüştüreceğimizi düşünüyorum. Takım olarak buna konsantre olmaya çalışıyoruz. Maçtan sonraki antrenmanlarımızda ve toplantılarımızda bu yöne yoğunlaştık. Taktik anlamda çok önemli ribaundlar diyebilirim.
Ribaund, konsantrasyon olduğu kadar pozisyon alma ve istek işi. Aranızda konuşuyorsunuzdur mutlaka; bu durumu düzeltmek için teknik bir ekleme yapabilecek misiniz?
İstek kısmında bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Herkes istekli ve hırslı oynuyor. Bunun ben biraz da şanssızlık olduğunu düşünüyorum. Bazen seken toplar, ne kadar iyi boxout etseniz de, onlara gidiyor. Tabii bizim de hatalı olduğumuz pozisyonlar var. Onların üstünde çalışacağız.
Buradaki Bayern maçı… savunduğun son top, sonrası Stanton Kidd’in basketi. Çok uzun süreler alan bir oyuncu değilken -tabii ki hazır kalıp, pozisyonunn hakkını verdin- bu kadar kritik bir topta koçun sana güvenmesi seni nasıl hissettirdi? Pozisyonun öncesinde koç sana, “Doğuş sen topu savunacaksın” dediğindeki hissiyatın nasıldı?
O pozisyondan önce ikinci yarıda oynamaya başlamıştım. Sadece bir dakika kenara gelmiştim; o da dediğin gibi çok uzun zamandır oynamadığım ve onlar da çok yüksek tempoyla oynadıkları için dinlenmem amaçlıydı. O sürede aldığım özgüvenden dolayı hocanın da bana orada güvendiğini düşünüyorum. Maçı eksi yönden artı yöne getirmeyi başarmıştık. İşin sadece küçük bir adımı kalmıştı. Onu da Stanton’ın şutuyla başardık. O şut gerçekten çok zor bir şuttu; maçtan sonra videoları izlediğimizde de fark ettik. Attığı şut gerçekten çok zor ve kritik bir andaydı. O an için bu sene yaşadığımız kritik anlardan bir tanesiydi diyebilirim. Hem oynarken hem izlerken keyif alıyoruz. Çok enteresan işler oldu bu sene. O da bu anlardan biriydi. İki gün önceki maçta da Howard’ın [Sant-Roos] topu çalıp, Scottie’nin [Wilbekin] attığı şut çok zor ve inanılmazdı. Biz de bench’te birbirimize baktık; girdi mi, maç uzadı mı diye. İnanmakta zorluk çekmiştik ama başardık. Buraya kadar gelip buradan sonra kaybedersek bunların hiçbir önemi kalmayacak. Takım olarak ne yapmamız gerektiğinin farkındayız. Taraftarın da desteği çok önemli. Maçtaki durgun anlarda onların vereceği ateşle yarın kazanacağız.
45 saniye kala beş sayı öndeydi Kuban. (Doğuş, “Bir dakika kala yedi sayı gerideydik.” diye ekliyor.) Bu takım hiç vazgeçmeyen bir takım; zaten motto da “Vazgeçmek Yok”. Yine de hissedersin maçın belli olduğu anı. “Buradan dönemeyiz” diye düşündünüz mü hiç?
Aslında normal bir takım olsa insan gerçekten düşünür ama sezon başından beri böyle maçlarda çok geriye düştüğümüz zamanlar oldu. İlk Buducnost maçında da geriye düşmüştük. Genç bir takım olmamıza rağmen maç sonlarını oynamayı çok iyi öğrenmiş olmamıza bağlıyorum bunu. O yüzden insanda, “Bir yerde girecek” düşüncesi oluşmaya başlıyor. Ne kadar geriye düşsek de bir yerde geleceğini hissediyorsun. [Kuban maçı] gördüklerimin en iyisiydi. Daha önce de geri dönüşler yapmıştık ama bir dakika kala, önemli bir taraftar kitlesi ve dolu bir salona karşı yedi sayıdan dönmek mucize gibiydi. İnanıyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Son bir dakikaya girerken umutlar tükenmeye başlamıştı diyebilirim.