Tanrı Cleveland’ı seviyor – #NBA’in eşsiz dahisi | ÇEVİRİ

Asla LeBron’un beyninden yeterince bahsetmiyoruz. Nasıl oluyorsa her şeyi hakkında konuşuyoruz ama bu konuda susuyoruz.

11 senedir onu izliyor, onu merak ediyor, ona hayran kalıyor, onu çekiştiriyor, onu reddediyor, onu kucaklıyor, ve tekrar reddediyoruz… Bu çember böyle dönüp, duruyor. LeBron, Wilt Chamberlain’den beri en çok eleştirilen basketbolcu, üstün fiziksel yetenekleriyle hem kutsanmış hem de lanetlenmiş. Belki de Magic’in, Mailman’ın ve Scottie’nin en iyi özelliklerini, enerjisi bitmeyen bir motor ve Bird’ün DNA’sı ile birleştirip onu 120 kiloluk bir bedene koyduğunuzda ortaya böyle bir şey çıkıyor.

Herhangi bir akşamda triple-double yapabilir, 40 sayı atabilir, en az beş-altı GIF malzemesi verebilir, Parker’dan Carmelo’ya kadar herkesi savunabilir, point forward oynayabilir, alçak post oynayabilir… siz seçin, LeBron hepsini yapabilir. LeBron ne isterse yapabilir. Ancak neyi yapamaz biliyor musunuz? Doğru takım arkadaşları olmadan insanüstü bir seviyede basketbol oynayamaz.

Kariyerinin şu noktasında özgeçmişi dil uzatılamaz bir yerde: Yarın tarihin en iyi yedi basketbolcusundan biri olarak emekliye ayrılabilir. NBA tarihi boyunca beş tane LeBron muhtemelen istediğiniz herhangi bir kişiden oluşturabileceğiniz beş kişiyi yener. Hep onun fiziksel yeteneklerinden bahsediyoruz ancak daha yeni Paul George’un ta kendisi onu ligin en zeki oyuncusu ilan etti. Bir saniye bunun üzerinde düşünün. LeBron’un hediyesi ve laneti bu. Zekayı ve yeteneği nasıl bir arada kullanabileceğini çözmüş durumda, o noktaya vardı ve şu andan itibaren artık önemli olan şey kupalar değil. Artık bundan daha büyük bir şeyle alakalı olmalı. En azından onun için.

Yani LeBron o mektubu yazdığında kendini açıkladı ancak tamamen değil. Çünkü söyleyemeyeceği bazı şeyler vardı, şöyle:

“Ben bir dâhiyim. Bir dâhinin belli bir raf ömrü vardır. Daha şimdiden vücudumun tükenmeye başladığını hissedebiliyorum. Geçtiğimiz 11 sene boyunca, play-offlar da dâhil, muhtemel 1.044 maçın 1.000 tanesine çıktım, maç başı ortalama 40 dakika oynadım ve totalde 39.993 dakikaya ulaştım. Sadece Will ve Russell benden daha hızlı bir şekilde 40.000 dakikaya ulaştı. Benden daha büyük bir şeyin parçası olmak istiyorum. Takımımı bir senenin dokuz ayı boyunca sırtımda taşımaktan yoruldum. Wade ve Bosh’un bana yardımcı olabileceklerini düşündüm ki bir süre oldular da. Ancak artık Wade çok yıprandı ve Bosh da en iyi dönemlerinin çok gerisinde.

Üzerinde düşündükçe daha genç, daha atlet ve daha uyumlu bir takımla oynama fikrini çok sevdim. Yeniden dört farklı pozisyonda da oynayabilme fikrini sevdim. Sürekli taşıyan olmaktansa ara sıra daha genç isimler tarafından taşınan olma fikrini sevdim. Point forward pozisyonunda oynamak istiyorum. Sırtım dönük oynayabilmek, artık Miami’de yapamadığım şekilde hızlı hücumlarda iki numara gibi oynayabilmek istiyorum. Bütün yeteneklerimi kullanmak istiyorum. Ben Magic’inLarry’ninBarkley ve Malone’un tek vücutta birleşmiş haliyim. Ben bir sanatçıyım, ben buyum.”

Peki, eğer böyle hissediyorsa onu suçlayabilir miyiz? 

“LeBron, neyi kafasına koyarsa yapabilir”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler