Artık sadece basketbol oynamıyorsunuz. Siz bir sanatçısınız. İnsanların hatırlamasını istediğiniz bir şey yaratıyorsunuz. Her salonda belki de yarattığınız şeyi daha önce hiç görmemiş farklı farklı insanlar var. Deplasmandayken sessizlik tercihiniz. Bu sizin en sevdiğiniz ses. Tezahüratları, alkışları, insanların paniklediğini duymak istiyorsunuz ve sonra birden artık hiçbir şeyi duymak istemiyorsunuz. Takım arkadaşlarınızın sesleri dışında sadece bir sessizlik boşluğu oluyor istediğiniz. Salondan sanki onlara bir yıkı güllesi çarpmışçasına üzgün ve harap halde ayrılmalarını istiyorsunuz. Gördükleri en iyi oyuncunun siz olduğunuzu mırıldanmalarını ve sizi nasıl durduracaklarına dair en ufak bir fikirleri olmadığını duymak istiyorsunuz. Deplasmanda tek hedefiniz bu.
Kendi evinizde ise işler çok daha kolay. Taraftarlarını ateşle, enerjilerini besle ve seni daha da yükseğe çıkarmalarını seyret. Magic evinde oynamaya bayılırdı. Kalabalığın arasında ünlü isimleri görmeyi, gösterileri, parkede ısınan takımları, yıldızlarla dolu bir şehirdeki en büyük yıldız olmayı çok seviyordu. Geceyi genellikle favori gece kulübünde bitirir ve partiyi mümkün olduğunca uzatırdı. Bird deplasmanı severdi, özellikle de Celtics’le senede bir eşleşen Batı Konferansı şehirlerine bayılırdı. Sahaya iner ve insanlara bu arenada bir maçta atılmış en yüksek sayı rekorunun kaç olduğunu sorar; sonra da çalışanları bu gece o rekoru kırabileceğini söyleyerek tehdit ederdi. Los Angeles’ta bir maçta bitime 2.1 salise kala Bird’e faul yapıldı ve Clippers’ı yenmek için iki atış sokması yeterli olacaktı. Clippers taraftarının yeterince çok ses yapmadığını düşündü, serbest atış çizgisinden biraz uzaklaştı ve gidip taraftara biraz daha bağırmalarını söyledi. Sonra iki serbest atışında da isabeti buldu ve bençe gidene kadar gülümsedi.
Bir keresinde Collins bana Bird ile alakalı olağanüstü bir hikaye anlatmıştı. Chicago’dayken biraz huysuzlanmış Bird çünkü Bulls ona ait olan ücretsiz biletleri ücretli hale getirmiş. Saha kenarında Collins’i görmüş ve gidip, biletler hakkında ona şikayette bulunmuş, sonra da sahadaki sayı rekorunu sormuş. Rekoru kıracağına dair yemin etmiş. Collins maça Bird’ü savunması için tuhaf bir tercih olarak beyaz bir oyuncu olan Ben Poquette ile başlamış. ikinci darbe: Bird, beyaz bir oyuncu tarafından savunulduğunda bunu hep kişisel algılar. Collins’in anlattığına göre Bird alaycı bir şekilde ona yanaşıp, “Ben Poquette mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” Demiş ve maçın ilk beş basketini atan kişi olmuş. Bu kadarı Ben Poquette için çok fazla.
Devre arasında Collins’e daha sakin oynayacağına dair söz vermeden önce, 33 sayıya ulaşmış. Maçı ise 41 sayı ile bitirmiş. Collins’in 27 senedir unutamadığı bir durum (hikayenin geri kalan her ayrıntısıyla birlikte). Sadece eğlencesine maçı YouTube’da aradık çünkü biliyorsunuz ki YouTube’da her şey var artık. Ve işte burada. Bird Poquette’e işkence ediyor; Bird, Chicago benchine sataşıyor. Bütün hikaye.
“Larry Legend” lakabını oynadığınız yedinci maçlar yüzünden almıyorsunuz. Bu lakabı, sıradan bir Kasım akşamında Chicago’da birileri sizi biletlerinizden etti diye sinirlenip şov yaptığınız maçlar sayesinde alıyorsunuz. Bu, öfkenizi ve rekabet dürtünüzü performansınıza yansıttığınız, sanatın çok özel bir türü. Bu basketbolun en üst seviyesi ve bu noktaya ulaştığınızda olay artık sadece kupa olmaktan çıkıyor.